Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na ölüm tehdidi ikinci Çubuk vakası mı?

çakıcı

Resmi adı “ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ilgili yasa değişikliği” olan, halk nezdinde “Çakıcı affı” olarak bilinen 15 Nisan 2020 tarihli kanun ile cezaevinden çıkan Alaattin Çakıcı siyaset hayatına hızlı bir giriş yaptı. Çakıcı’yı cezaevinde iken ziyaret edip, kamuoyu nezdinde onu himaye eden ve “Çakıcı affı”nın çıkmasında başrol oynayan Bahçeli, bu suç örgütü liderini cezaevinden çıkartıp siyasete soktu. 

Çakıcı siyasete kendi tarzında bir giriş yaparak Kemal Kılıçdaroğlu’nu alenen ölümle tehdit etti. Güya kendisine “mafya” denmesine çok içerlemiş. Hâlbuki Alaattin Çakıcı, halk nezdinde mafya olarak bilinen “organize suç örgütü” liderliğinden hüküm giymişti. Ve Kılıçdaroğlu az bile söylemişti. Çakıcı, eşi Nuriye Uğur Kılıç’ın öldürülmesi dolayısıyla 19 yıl ceza almış bir kadın katili. Hüküm giymiş olduğu çok sayıda başka irili ufaklı suç daha var. Ama bunlar arasında bir tanesi oldukça dikkat çekici: “Cumhurbaşkanına hakaret”!

Çakıcı siyasette kimin tetikçisi?

Ancak Çakıcı’nın siyasete girişi basit bir konu değil. Bir boyutu istibdad rejiminin halk üzerinde baskı kurmak için gayri meşru kanalları gündeme sokmasıdır. Kontrgerilla tarzı yapılanmalar yeniden devrededir. Belli ki devletin resmi olarak ve siyaseten üstlenemeyeceği işler bu gayri meşru kanallardan icra edilmek istenmektedir. Çakıcı bunun için sadece cezaevinden dışarı salınmadı. Organize suç ve çete dünyasında önünün açılması ve rakiplerinin temizlenmesi süreci de beraberinde işliyor. Yıldırım Demirören’in Spor Toto Teşkilatı’nın resmi oyunu olan İddaa’yı satın almasının ardından bir anda hızlanan yasadışı bahis operasyonları ne kadar manidar ise Çakıcı’nın dışarı çıkmasından sonra artan mafya ve uyuşturucu operasyonları da o kadar manidar.

Çakıcı’nın siyasi bir araç olarak kullanılmasının ikinci boyutu ise iktidarın kendi iç hesaplaşmasıdır. Erdoğan kendisine hakaret etmekten hükümlü Çakıcı’nın salınmasını engelleyemedi. Kendisi için Rize’lerde mitingler yapan Sedat Peker’i de ülkede tutamadı. Ancak tüm bunlar Çakıcı’ya yetmemiş olacak ki Mehmet Ağar, Korkut Eken, Engin Alan ile özel bir fotoğraf çekilip medyaya servis edilmesi gerekti. Bu fotoğraf Çakıcı’yı sadece hükümet dışından Bahçeli’nin değil hükümet içinden Soylu’nun (Mehmet Ağar), MİT’in (Korkut Eken) ve ordunun bir kanadının (Engin Alan) himaye ettiğini ilân etti. Bu açıdan bakıldığında Kılıçdaroğlu’na yapılan tehdit aynı zamanda dolaylı olarak Erdoğan’ın da dikkatini çekmiş olmalıdır.

Zamanlama manidar…

Zamanlama da manidardır. Kılıçdaroğlu’nun linç girişimine maruz kaldığı Çubuk olayları akla gelmektedir. Erdoğan, yerel seçimlerde ciddi bir yenilgi almış ve siyaseten zayıf olduğu bir anda “Türkiye ittifakı” söylemi ile muhalefete bir el uzatmıştır. Kılıçdaroğlu’na atılan yumruktan sonra Erdoğan bir daha bu kelimeyi ağzına almamıştır. Bir kez daha siyasi olarak çok zor durumda kaldığı, ekonomik krizin en ağır şekilde kendini gösterdiği ve Berat Albayrak’ı feda etmek zorunda kaldığı bir aşamada Erdoğan, hukuk ve insan hakları reformlarından bahsetmeye başlamışken olanlar olmuştur. Kılıçdaroğlu tehdit edilmiş ama yine Erdoğan susmuştur! Artık Erdoğan’ın gündemi reformdan çok, kendi açtığı tartışmadan üstüne vazife alıp öne çıkan Bülent Arınç’tır. Anayasa Mahkemesi kararları ile Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakmaya hazırlanan yargıçların tekrar kafası karışmıştır. Yarı askeri rejimin askeri kanadı Erdoğan’a reform yapılacaksa onu da biz yaparız mesajı iletmiştir. Mesaj epey dolaylı yoldan gitmiş ama sonunda adreslerini bulmuş görünmektedir.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.