Eğitimde problemlerin kaynağı: İktidarın salgın politikaları
Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) aldığı karara göre 21 Eylül’de okul öncesi ve birinci sınıf öğrencilerini kapsayacak şekilde yüz yüze eğitim başlayacak. Eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin endişeleri ise alınan kararlarla her geçen gün artmaya devam ediyor.
Okul öncesi ve birinci sınıf öğrencilerinin temel eğitimlerinden yoksun kalmaması önemli. Eğitim verilirken bütün eğitim emekçilerinin ve öğrencilerin sağlığını güvence altına almak da en az eğitimin kendisi kadar önemli. MEB, birkaç göstermelik önlem açıklasa da bu önlemlerin belirsizliği ve niteliği içimizi rahatlatmaktan uzak. MEB, gerekli önlemleri almak şöyle dursun, olası bir virüs bulaşma durumunda hiçbir sorumluluğun kendilerine ait olmaması için çocuklarını okula gönderen velilere taahhütname imzalatıyor. Bu kabul edilmez ise, velilere bir seçenek daha sunuluyor: Eğer çocuğunuza virüs bulaşmasından korkuyorsanız onu okula yollamayın! Fakat bunun nasıl yapılacağı, okula gitmeyen çocuklara kimin bakacağı ise belirsiz. Eğer bakanlık, bu kararı uygulamak noktasında gerçekten ciddiyse atması gereken somut adımlar var. Bu adımlardan birisi, okula gönderilmeyen öğrencinin velilerinden birinin öğrenci ile ilgilenebilmesi için ücretli izne çıkarılmasıdır.
Yüz yüze eğitim haricinde çok yakıcı bir sorun daha var, o da uzaktan eğitim meselesi. 31 Ağustos tarihinden beri öğrenciler internet üzerinden uzaktan eğitim alıyorlar. Okul öncesi ve birinci sınıflar hariç diğer öğrenciler 21 Eylül’den sonra da uzaktan eğitim almaya devam edecekler. Fakat MEB’in görmezden geldiği bir şey var: Uzaktan eğitim için gerekli olan teknolojik aletlere ve gerekli ortama erişim imkânı olmayan milyonlarca öğrenci. Bu sorunun çözümü için de herhangi bir somut adım atılmış değil. Eğer MEB, gerçekten bizim sağlığımızı düşündüğü için uzaktan eğitim veriyorsa o zaman bize gereken şartları koşulsuz olarak sağlamakla sorumludur.
Eğitimdeki yük sizin sermaye düzeniniz! Bu yükü sırtımızdan atmak için mücadeleye!
Bunlar yaşanırken bir yandan da Ziya Selçuk, öğretmenlerin maaşının eğitim için en büyük yükü oluşturduğunu söylüyor. Özel okul sahibi Ziya Selçuk’a göre eğitim sisteminde yaşanan sıkıntılar öğretmenlerin aldığı maaştan kaynaklanıyor. Özelleştirmeyi artırmak için verilen teşvikler değil, hiç pahasına patronlara peşkeş çekilen kamu arazileri değil, batan özel okulları devlet bütçesiyle kurtarmak değil ama öğretmenlere maaş vermek yük!
İktidarın emekçileri sırtında yük olarak görmesi ve salgın boyunca bütün suçu halka yüklemesi boşuna değil. Açık bir şekilde emekçi halktan yana değil patronların düzeninden yana saf tutuyor. Bize değil özel okul sahiplerine güvence veriyor. Salgınla planlı, sistematik bir mücadele yürütemedikleri için olan öğrencilere, emekçilere oluyor. Ya eğitimden mahrum bırakılıyoruz ya da altyapı hazırlığı yetersiz, sağlık koşulları elverişli olmayan alanlarda canımız hiçe sayılarak virüse maruz kalıyoruz.
Biz biliyoruz ki tüm bu problemlerin çözümü zor değil, aksine sırtımızdaki asıl yükü, yıllardır eğitimin piyasalaşmasıyla kârlarına kâr katan patronları, omzumuzdan attığımızda çok kolay. Yeter ki örgütlenelim, mücadele edelim. Virüsü de sermayenin iktidarını da ancak örgütlü mücadeleyle yenebiliriz.
DİP’li Liseliler