Libya’da dert “Mavi Vatan” mı petrol ve dolar yeşili mi?

Libya’da dert “Mavi Vatan” mı petrol ve dolar yeşili mi?

İktidar Libya’da izlediği siyaseti Türkiye’nin ve Mavi Vatan’ın savunulması sloganlarıyla yürütüyor. Trablus’ta bulunan siyasal İslamcı Sarraç hükümetine verilen askeri, siyasi ve ekonomik desteğin sebebinin bu olduğu iddia ediliyor. Bu slogan uzun süredir Libya’da yedi düvelle savaşıyoruz hamasetiyle birlikte anlatılıyor. Ama nasılsa yedi düvelde emperyalizmin çıkarlarını koruyan NATO, yedi düvelin patronları ABD ve İngiltere, Libya’da Türkiye ile aynı cephede buluşmuş durumda. Libya’nın deniz komşusu emperyalist İtalya da Türkiye’nin yanında. Tüm bu ülkelerle birlikte 3500 km. öteden Katar emirinin de Libya’da “Mavi Vatanın savunulması” için duyduğu istek ve arzu, elbette izaha muhtaç.

Türkiye’nin Libya’daki varlığını kim neden destekliyor?

Tüm bu güçlerin, bir anda alevlenen Türkiye, Erdoğan ve Hulusi Akar aşkı tamamen “duygusal”! İngiliz BP ve İtalyan ENI petrol tekelleri ittifak halinde Libya’da pazar kapmaya çalışırken Fransız Total’e karşı denizde Türk donanmasını görmekten çok memnunlar. Bu hizmetin karşılığında TPAO’yu (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) yanlarına almaya hazırlar. BP-ENI-TPAO konsorsiyumu kurulduğuna dair haberlerin eli kulağında.

2016’da İngiliz hükümeti 15 milyon Sterlin değerindeki bir yardım paketiyle Libya’nın geleceği için Sarraç hükümeti üzerine bahis oynamıştı. Daha sonra Hafter’in ilerleyişi ile oynadığı kumarı kaybetmeye başlayan İngilizler elbette ki Türk askerinin Libya’ya gelişini selamladılar. Zira Sarraç’a verilen ekonomik ve siyasi destek İngiltere’de büyük tepki yaratmıştı. İngiltere kamuoyunun tepkisi İngiliz emperyalizminin kendi yatırımını kendi askeriyle korumaya kalkmasını çok maliyetli hale getiriyordu. Şükür ki Türkiye yetişti!

Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Amerikan büyükelçisinin isyancılar tarafından kafası kesilerek öldürülmesi ise ABD’de çok daha büyük bir travma yaratmıştı. ABD bu yüzden Libya politikasında mesafeli bir konum benimsemişti. Denebilir ki her iki ata da oynadı. Sarraç’ı tanıyordu ama eski bir CIA beslemesi olan Hafter’i de tümden Rusya’nın himayesine terk etmeye razı olmadı. Ama ne zaman Türk askeri sahaya indi, ABD de Libya’da kendi çıkarlarını müdafaa edebilecek bir taşeron güç bulduğunu düşündü. Ne de olsa Türkiye ABD’yi ve NATO’yu Rusya’ya karşı desteğe çağırmıştı. Bu çağrı cevapsız kalmadı. Türkiye ve Fransız gemileri Libya açıklarında karşı karşıya geldiğinde konu NATO’ya taşındı ve ABD’nin NATO nezdinde Türkiye’yi haklı bulan bir rapor çıkmasını sağladığı artık herkes tarafından biliniyor.

Sirte ve Cufra seferine ne oldu?

Türkiye, SİHA ve savaş gemileriyle birlikte TPAO’yu da Libya’ya getirdi. Libya hükümetiyle petrol arama anlaşmaları yapıldı. Müteahhitler de sıralarını bekliyorlardı. Herkes elini ovuşturmaya başlamıştı. Türkiye’nin askeri desteği ile Trablus kuşatmasını kıran, Tunus sınırındaki Vatiyye üssünü ele geçiren Sarraç’ın, petrol yataklarına ulaşmak açısından stratejik önemdeki Cufra üssünü ve petrol sevkiyatının yapıldığı Sirte limanlarını da alması bekleniyordu. Birkaç ay önce Hafter ateşkes önerilerini reddediyor, tüm Libya’yı istiyordu. Şimdi roller değişmiş, Hafter ve arkasındaki güçler ateşkes için bastırmaya başlamıştı.

Sirte ve Cufra’da Rus paralı askerlerinin varlığı dolayısıyla ve Mısır’ın bu iki bölgeyi kırmızı çizgi ve savaş sebebi ilan etmesiyle işin boyutu değişmeye başladı. Rusya paralı askerlerinin yanında sekiz adet savaş uçağını boyayıp Hafter’in emrine verdi. Mısır sınıra asker yığdı. Bu esnada “kimliği belirsiz” bazı uçaklar ve füzeler Türk ordusunun konuşlandığı Vatiyye üssünü vurdu. Hâlâ Sirte-Cufra operasyonu için “bir gece ansızın gelebiliriz” deniyordu. “Kimliği belirsiz” saldırının sahibi olduğu düşünülen BAE’nin Yemen’de vurulmasından bahsediliyordu. Medyatik güvenlik uzmanları uçtukça uçuyordu.

Sonra ne mi oldu? Türkiye Libya’ya gelirken ABD’den gördüğü desteği Sirte ve Cufra’ya ilerlerken göremedi. ABD, Libya’da Rusya’nın etkisini kırmak istiyordu ama Sirte ve Cufra’da Türkiye’yi desteklerse karşı tarafta olan Suudi Arabistan, BAE ve en önemlisi Mısır üzerindeki nüfuzu tehlikeye girebilirdi. Bu yüzden ABD ağırlığını ateşkesten yana koydu. Ardından da bir anda Türkiye ve Rusya’nın ateşkes için ortak çabaların sürdürülmesi için anlaşmaya varıldığı açıklandı. Sirte ve Cufra seferi rafa kalktı.

Libya macerasının bedelini Azerbaycan mı ödedi?

Türkiye’nin Libya’da ateşkes için Rusya ile çalışmaya razı olmasında Ermenistan’ın Azerbaycan’a yaptığı saldırının etkisi mutlaka hesaba katılmalı. Daha önce İdlib’te Türk askerini bombalayarak istediği anlaşmayı alan Rusya, Ermenistan’ı böyle bir saldırıya kışkırtmış olsa da olmasa da bu saldırının yarattığı ortamdan sonuna kadar yararlanmıştır. Zira aklı başında her asker ve siyasetçi Libya’da manevra alanı sınırlı olan Rusya ile Kafkasya’da karşı karşıya kalmanın bedelinin ağır olduğunu görecektir. Nitekim saldırı 13 Temmuz’da yapılmış sonra Türkiye cephesinden dost ve kardeş Azerbaycan’a destek nutukları haricinde ciddi hiçbir sesin çıkmadığı günler yaşanmıştır. Medyada Azerbaycan’ı adeta unutturmaya çalışmıştır. Ne zaman Türkiye Libya’da Rusya’nın istediği anlaşmayı imzalamış, ondan sonra TSK’nın Azerbaycan’da yapacağı tatbikatın haberleri yayınlanmaya başlamıştır. Daha önce nasıl İdlib’te Türk askerlerini vuranın Rus uçağı olduğunu herkes bildiği halde tek kelime edilmediyse, Tovuz saldırısının ardından da Hulusi Akar’dan Erdoğan’a herkes “Ermenistan’ın tek başına yapamayacağını biliyoruz” demiş ama kimse de bu bildiğini söylemeye cesaret edememiştir. Türkiye’nin Libya macerasının bedelinin Azerbaycan’a ödetilmiş olması ciddi bir olasılık olarak karşımızda durmaktadır.

Taşeronluğa son!

Vaktiyle nasıl Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” sloganıyla söylediği ve yaptığı tam bir tezat içinde olmuşsa bugün de Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de atılan vatan, millet nutukları ile sahadaki icraat arasında aynı tezat söz konusudur. “Mavi Vatan” diye yola çıkıp emperyalizmin himayesinde petrol ve dolar yeşilinin peşinde koşanların girdiği maceraların ve emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapmanın bedelini Türkiye’nin emekçi halkı ödemektedir. Lafla emperyalizme karşı çıkıp eylemde ona hizmet eden dış politikanın yerine işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarı, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasında, İncirlik üssünün kapatılmasında, Libya’dan Suriye’ye, Kafkasya’dan Irak’a emperyalizme ve Siyonizme karşı, birleşik bir mücadele cephesinin inşasındadır.

 

Bu yazının kısaltılmış versiyonu Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2020 tarihli 131. sayısında yayınlanmıştır.