Ya sineye çekmek ya sine-i millet!
HDP milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun milletvekilliklerinin düşürülmesi, istibdad rejiminin halkın siyasi iradesini yok saymasının ve meclisin de aynı şekilde zincire vurulmuş olduğunun son göstergesidir. Yargıtay Enis Berberoğlu hakkındaki mahkûmiyet kararını 20 Eylül 2018’te, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nınkileri ise ondan bir yıl sonra 24 Eylül 2019’da onamıştır. Kesinleşmiş kararın mecliste okunmasıyla Anayasa ve İç Tüzük gereği milletvekilliği otomatik olarak düşer. Ancak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapıldığı ve süreç devam ettiği için bu kararlar mecliste okunmamıştır. Biri 21 aydır diğer ikisi 9 aydır bekletilen kararlar, şimdi bir siyasi kararla 4 Haziran 2020 günü kararlar meclis kürsüsünden okunarak üç milletvekilinin üyeliği düşürülmüş bulunmaktadır.
Usuli işlem değil siyasi tasfiye
AKP grup başkanvekilinin “bu usuli bir işlemdir” sözü iktidar partisinin aldığı siyasi kararın arkasında duramadığını gösteriyor. AKP, bu kararın gayri meşru olduğunu zımnen kabul etmiş olmaktadır. Yaptıkları siyasi darbenin savunusunu AKP’nin resmi temsilcileri yapmıyorlar, bunun yerine perde arkasından sosyal medyada “mecliste terörist istemiyoruz” başlıklı kampanyalarla siyasi operasyonu sürdürüyorlar. Enis Berberoğlu hakkındaki hüküm kamuoyunda MİT Tırları olarak bilinen dava ile ilgilidir ve Berberoğlu “terörle” ilgili değil “gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçundan hüküm giymiştir. Güven ve Farisoğulları ise KCK üyeliğinden hüküm giymişseler de onlar hakkında terör örgütü üyeliği kararı veren hakimler şu anda Fethullah Gülen Terör Örgütü üyeliğinden hapiste bulunmaktadır. HDP haklı olarak bu çelişkiye işaret etmekte, kararın meşruiyetini sorgulamakta ve Anayasa Mahkemesi sürecinin devam ettiğinde ısrar etmektedir.
Kişiye özel af ve kişiye özel yaptırım rejimi
Geçtiğimiz günlerde milletvekilliği dokunulmazlıklarını tekrar gündeme getiren MHP ve Bahçeli’nin bu operasyonun önemli destekçilerinden biri olduğu ortadadır. Bahçeli, organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Alaattin Çakıcı için hususi bir af yasasının mimarıdır. Kişiye özel af çıkartmak, yine kişiye özel ceza ve yaptırımlarda bulunmak keyfi idarenin yani istibdadın alameti farikaları olarak karşımızdadır. AKP ve MHP devletin çelik çekirdeği ile birlikte meclisi işlevsizleştirmiş, yargıyı yürütme erkine bağlamıştır; keyfi eylemlerini ne yasalara uygunluk ne de siyasi meşruiyet gözetmeden kaba kuvvetle ve sosyal medya kampanyaları ile savunmaya devam etmektedir.
Kendini savunmaktan aciz CHP hürriyeti savunamaz
İstibdadın keyfi tasfiyeleri ile ilgili mecliste HDP’nin yaptığı protestolar dışında ciddi bir tepki olmamıştır. Daha önce dokunulmazlıkların kaldırılması için “Anayasaya aykırı ama evet” diyen Kılıçdaroğlu bugün yaşanan haksızlıkların mimarlarından biridir. Şimdi de milletvekillerinin tasfiyesi ile ilgili “20 Temmuz sivil darbesinin sonucudur” demektedir. 15 Temmuz’un ardından OHAL ilanını darbe olarak niteleyen Kılıçdaroğlu kendisinin “darbeci” olarak nitelediği güçlerle ortak miting düzenlemiş olmanın tutarsızlığı içindedir. AKP-MHP, üç milletvekilini birlikte tasfiye ederek, CHP’yi HDP’yle aynı konumda göstermeye çalışmış ve buradan siyasi bir saldırı olanağı elde etmeye çalışmıştır. CHP yine HDP ile aynı konumda görünmemek için, tepkiyi sınırlı tutma ve alttan alma eğilimi göstermektedir. Berberoğlu derhal teslim olup cezasının kalanını yatacağını açıklamıştır. Ancak mesele CHP-HDP ilişkileri değildir, Kılıçdaroğlu ve CHP, kendi milletvekillerini, partisini, meclisi ve halkın siyasi iradesini korumaktan tamamen aciz olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Hürriyet için sine-i millet! Zincirsiz Kurucu Meclis!
Bu yüzden istibdadın karşısına işçi ve emekçilere yaslanan ve gücünü emekçi halktan alan, burjuvazinin farklı kanatlarından bağımsız bir hürriyet mücadelesi ile çıkmanın gerekliliği ortadadır. Hürriyet mücadelesinin siyasi hedefi asla AKP’den ayrılan partilerin çalacakları oylara, CHP’nin göstereceği “sağcı” cumhurbaşkanı adayının kim olacağına, İyi Parti’nin hangi ittifakta yer alacağına, HDP’nin Millet İttifakı'nı destekleyip desteklemeyeceğine bağlı olarak belirlenemez. Hürriyet istibdadın zincirlerine vurulmuş mecliste değil emekçi halkın bağrında savunulabilir. Mecliste hürriyetin samimi savunucuları var ise yapacakları tek anlamlı şey sine-i millete dönmek olacaktır. Hürriyete giden yol barajsız, yasaksız, zincirsiz bir Kurucu Meclis’ten geçebilir ancak. Bu meclis de ancak geçmişte hangi partiye oy vermiş olursa olsun, ekmek ve hürriyet talebinde birleşecek emekçi halkın bağımsız bir mücadelesi üzerine inşa edilebilir.