İdlib savaşı ertelendi
Moskova’da Putin ve Erdoğan’ın başkanlığındaki heyetler arasında yapılan görüşmeden İdlib’de ateşkes kararı çıktığı duyuruldu. İlân edilen mutabakat metnine bakıldığında İdlib’de yaşanan kısa süreli ve sınırlı savaşın Erdoğan açısından siyasi bir yenilgiyle sonuçlanmış olduğu görülüyor. Türkiye’nin Esad güçlerine çok ağır kayıplar verdirdiği bir gerçek. Zaten bu bilgileri basında sürekli duyurarak bir zafer havası vermek istiyorlar. Ancak savaş, karşı tarafa siyasi iradenin zorla kabul ettirilmesidir. Dolayısıyla belirli bir bilanço çıkarmak için, tarafların İdlib konusundaki siyasi amaçlarını değerlendirmek gerekir.
Putin açısından ateşkes
Rusya açısından en önemli amaç, HTŞ (Heyet Tahrir Şam) başta olmak üzere, Çeçen savaşçılar gibi Rusya için bir iç güvenlik sorunu oluşturan grupların tasfiyesidir. Mutabakat metni, şu ana kadar Rusya’nın sahip olduğu “BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması” iradesini Türkiye’ye kabul ettirmiş durumdadır. Rusya’nın diğer bir amacı Lazkiye’deki deniz ve hava üslerinin güvenliğidir. Bunun için M4 karayolunun Cisr eş-Şuğur’dan başlayarak HTŞ’den temizlenmesi gerekmektedir. Bu da mutabakat metninde yer almaktadır. Bu görevi Rusya ve Türkiye ortak şekilde üstlenmiştir ve 7 gün içinde savunma bakanlıklarının bu plan üzerinde çalışmasına karar verilmiştir.
Esad açısından ateşkes
Esad açısından da M5 ve M4 karayollarının açılması esas siyasi amaçtır. En azından Fırat’ın batısındaki topraklarda bir siyasi egemenlik iddia edebilmesi için Esad’ın, Şam-Halep-Lazkiye arasındaki ticari ve ekonomik bütünlüğü sağlaması elzemdir. Bu bütünlük olmadan muhalif gruplar, Suriye’nin siyasi çözüm masasında belirleyici olmaya devam edecektir. Bu yollardan M5, zaten son dönemde askeri olarak Suriye güçleri tarafından ele geçirilmiştir. M4 ise mutabakat metninde yer almaktadır. M4’ün güvenliği, Türkiye ve Rusya’nın koordinasyonu içinde sağlanmadığı takdirde M5 nasıl açıldıysa orası da aynı şekilde açılacaktır.
Erdoğan açısından ateşkes
Türkiye ise masaya 2018’deki Soçi mutabakatındaki haritaya geri dönmek amacıyla oturmuştur. Özellikle Suriye ordusu tarafından hali hazırda kuşatılmış halde bulunan TSK gözlem noktalarının kurtarılması hedeflenmiştir. M4-M5 karayollarının açık tutulmasında TSK destekli SMO’nun (Suriye Milli Ordusu) inisiyatifinin olması da Türkiye için stratejik bir amaçtır. Eğer bu olmaz, TSK ve SMO güçleri bu karayollarının kuzeyine sürülürse, bu takdirde muhalefetin ve dolayısıyla Türkiye’nin siyasi çözüm masasındaki gücü marjinalleşecektir. Esad’ın kendi hâkimiyetindeki bölgelerde ekonomik bütünlüğü sağladığı koşullarda TSK ve SMO’nun İdlib’den Cerablus’a kadar tuttuğu topraklar (buna Barış Pınarı harekât bölgesi de eklenebilir) ekonomik değeri olmayan ve fiilen büyük mülteci kampları halindeki topraklara dönüşecektir.
Moskova mutabakatında, gözlem noktalarının etrafındaki kuşatmanın kaldırılması yoktur. Uğruna günlerce savaşılan Serakib ve M5 karayolu Suriye ordusu ve Rusya’ya bırakılmıştır. Fiilen TSK, SMO ve HTŞ tarafından kontrol edilen M4 karayolunun ilgili bölümü için ise Rusya’ya taahhütte bulunulmuştur. 36 askerin Suriye ordusunun M4 karayoluna ilerlediği hatta yer alan Balyun kasabasında vurulduğunu hatırlayalım. Şimdi Türkiye, M4 etrafında 6 kilometrelik bir güvenli alan oluşturulmasını kabul etmiş durumdadır. Bu Balyun kasabasından da gerideki bir hattı tanımlamaktadır. Rusya ve Suriye’nin askeri olarak Türkiye’ye siyasi iradesini kabul ettirmiş olmasının en sembolik ifadesini burada görmek mümkündür. Peki bu mutabakattan Erdoğan ve heyeti kendi payına ne almıştır? Nasıl bir kazanım elde etmiştir? 2017 ve 2018 Soçi mutabakatlarını hatırda tutma ifadesini metne geçirmek dışında (ki bu ifadenin sahada bir karşılık bulmadığı görülmüştür) elle tutulur hiçbir şey yoktur. Erdoğan, İdlib savaşının Şubat muharebelerinin siyasi olarak kaybeden tarafı olmuştur.
Ateşkesin zayıf karnı
Bir diğer önemli konu ise ilan edilen mutabakat metninde ateşkese dair kullanılan ifadenin “İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetlerin durdurulması” şeklinde olmasıdır. Şu ana kadar gerek Türkiye gerekse de Rusya iki ülkenin çatışma içinde olduğuna dair resmen ifadeler kullanmaktan kaçınmıştı. Örneğin 36 askerin öldüğü hava saldırısının Rusya tarafından yapılmış (en azından koordine edilmiş) olduğu bilindiği halde Türkiye’den Rusya’yı resmen suçlayan bir açıklama yapılmamıştı. Dolayısıyla resmen çatışma içinde olmayan Rusya ve Türkiye arasında bir ateşkes ilân edilmesi tutarsızlık olurdu.
Öte yandan sahada askeri faaliyet içinde olan sadece Rusya ve Türkiye değil. Anlaşma gereği Rusya’nın Suriye Arap Ordusu ve bağlı milisleriyle, İranlı milisler ve Hizbullah güçlerinin; Türkiye’nin ise eski adı ÖSO olan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) ateşkese uymasını sağlaması gerekiyor. Tüm taraflarca “terörist” olarak nitelenen ve çatışmalarda ön safta yer alan El Kaide/El Nusra kökenli Heyet Tahrir Şam güçlerinin durumu ise bu ateşkesin zayıf karnını oluşturuyor. En azından kısa vadede HTŞ’nin de ateşkese uymasını sağlamak Türkiye’nin üzerine düşüyor. Daha önce Erdoğan, HTŞ için “İdlib’de başı bozuk davranarak rejime saldırı malzemesi verenler” demiş ve bunların provokasyonlarına göz yummayacaklarını ifade etmişti.
Moskova mutabakatı inisiyatifi Rusya ve Esad’a veriyor
Moskova’da varılan anlaşmanın ayrıntılarına bakıldığında eğer mutabakat maddeleri tam olarak uygulanacak olursa Türkiye’nin askeri olarak HTŞ ile çatışmaya girmek zorunda kalacağı anlaşılıyor. Zira M4 karayolunun kuzey ve güneyinde 6 km’lik bir güvenli koridor tesis edilmesi, bu bölgeden HTŞ’nin temizlenmesi anlamına geliyor. Suriye ordusu Rusya’nın desteği ile güneyden bu bölgede ilerliyordu. Eğer bu ilerleyiş M4 karayoluna 6 km kala duracak ise o takdirde hem güneyde hem de kuzeyde bu güvenli bölgenin tesis edilmesi görevi Türkiye’ye düşecek demektir. Türkiye daha önce Soçi’de de bu taahhüt altına girmiş ve bölgeyi HTŞ’den temizleyeceği yerde HTŞ İdlib’in büyük çoğunluğunda kontrolü ele geçirmişti. İdlib savaşının tekrar başlamasının esas sebebi de buydu. Şimdi sadece Moskova’da imzalanan mutabakat öyle dediği için Türkiye’nin HTŞ’yi temizlemek üzere harekete geçeceğini düşünmek hayalcilik olur.
Kaldı ki çatışmanın sıcaklığı içinde HTŞ ve SMO cephede kaynaşmış durumdadır. Dahası Türkiye askeri de bu güçlerle fiilen bir ortaklık içinde hareket etmek durumunda kalmıştır. Bu durumun bir anda tersine dönmesi beklenemez. Dolayısıyla ateşkes son derece kırılgan bir zemindedir. Kaç hafta, kaç gün hatta kaç saat süreceği dahi belirsiz durumdadır. Öte yandan HTŞ’nin varlığı devam ettikçe Rusya ve Suriye ordusu için ateşkesi bozmanın meşru bir zemini her zaman var olacak, bu da inisiyatifi Rusya ve Suriye’nin elinde bırakacaktır. Suriye ordusu son süreçte TSK’nın devreye girmesiyle verdiği ağır kayıpları telafi ettiği ölçüde ateşkes metninde bahsedilen M4 yolunu askeri olarak açmak üzere yeni bir hamle yaparak ateşkesi bozabilir.
James Jeffrey savaşının başında
İdlib savaşı devletler arası bir savaşa dönüşmeden durdurulmuştur. Ancak bu istenen barışı getirmekten uzaktır. Bunun için siyasi yönelişin tamamen değiştirilmesi şarttır. Ateşkes mutabakatı imzalanır imzalanmaz daha ateşkesin devreye gireceği saat dahi gelmeden taraflar bir sonraki savaş için hazırlıklarına başlamıştır. İdlib’teki Ocak-Şubat muharebeleri bir sonraki çatışma için olabilecekleri göstermiştir. Koşullar aynı kalmak kaydıyla yeni bir İdlib muharebesinin kazananı da farklı olmayacaktır. Suriye ordusu Rusya ve İran’ın desteğiyle kayıplarını telafi edecek zamanı da kazanmış durumdadır. Esad’ın 13 Nisan’da seçim yapma vaadinde bulunduğu hatırda tutulacak olursa ve M4 yolunda Rusya ve Türkiye ortak devriyesi için 15 Mart tarihinin de verilmiş olduğu düşünülürse, ateşkesin vadesinin oldukça kısa olabileceği öngörülebilir. Türkiye için koşulları değiştirecek tek hamle NATO ve ABD’nin sürece daha fazla dahil edilmesidir. ABD, James Jeffrey’i Türkiye’ye göndererek mühimmat desteği ve siyasi destek vadetmiştir. Patriotlar da masadadır. Sınır hattını ziyaret ederek adeta Türkiye’yi savaşa devam etmeye teşvik eden bir tutum içinde olmuştur. Jeffrey’nin savaşın başındaki bir general edasıyla teftişte bulunarak verdiği mesaj tüm Türkiye halkına yönelik bir aşağılama olarak kabul edilmelidir.
Askerleri çek! ABD ve NATO’yu davet etme! Kov!
Moskova’da görüşmeler sürerken ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da bir destek açıklaması yaparak, Erdoğan’a “devam et arkandayız” demiştir. Erdoğan ve yönetimi Rusya’yı, bir üçüncü dünya savaşı olasılığı ile caydırmaya çalışmanın makul bir plan olduğunu düşünüyorsa böyle bir gafleti izah edecek kelime bulunamaz. Öncelikle ABD de en az Rusya kadar bu olasılığa uzak duracaktır. Hem ABD hem NATO bunu açıkça belli etmiştir de. NATO Türkiye sınırları dışındaki bu savaş için 5. Maddeyi işletmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Sahada ne ABD ne de Türkiye dışındaki bir NATO gücü savaşmayacaktır. Öte yandan ABD açıkça her koşulda kazanacağını düşündüğü bir vekalet savaşı için kışkırtma ve provokasyon içindedir. TSK, Rusya ve Suriye ordusunu ne kadar yıpratırsa o kadar iyi diye düşünen ABD, Türkiye’nin olası bir askeri hezimetini de Türkiye Rusya ilişkilerini tamamen baltalayarak kendi yararına kullanacaktır. Belki bu vesile ile Erdoğan’dan kurtulup kendisi ile daha az pazarlık yapan bir Amerikancı iktidar özlüyor da olabilir.
Her durumda İdlib savaşı adım adım bir Amerikan savaşına dönüşmüştür. Moskova ateşkesi Türkiye’nin yararına bir sonuç verecekse bunun tek yolu Türkiye’nin, gözlem noktaları dahil tüm askerlerini Suriye’den çekmesi olacaktır. Bu hamle ile eş güdümlü olarak Türkiye NATO’dan derhal çıkmalı, İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere emperyalist üsleri kapatmalıdır. Tek bir asker daha Amerikan savaşında ölüme gönderilmemelidir.