ABD’nin Bağdat’taki terör saldırısına cevabı devrimci Irak halkı verecektir!
Bağdat havalimanına yapılan roket saldırısıyla İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ile Irak’ın Halk Seferberliği Güçleri (Haşdi Şabi/Haşduşşa’bi) Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El-Mühendis’in ve 6 kişinin daha katledilmesi, emperyalist ABD’nin yeni bir terör saldırısıdır. Bu saldırının işareti Trump’ın İran’a yönelik “bu bir uyarı değil tehdittir” diyerek attığı yılbaşı tivitiyle ve dün ABD Savunma Bakanı Mark Esper tarafından “Amerikalıların hayatlarını korumak için önleyici eyleme geçebiliriz” sözleriyle verilmişti. Kötü ünlü önleyici savaş doktrini 11 Eylül 2001 (El Kaide’nin New York’ta İkiz Kulelere ve Pentagon’a uçak kaçırarak yaptığı saldırılar) sonrasında Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesine zemin hazırlayan Amerikan resmi söylemidir. Bu doktrin herhangi bir meşru sebep olmaksızın ABD emperyalizminin çıkarlarını korumak için askeri saldırı yapmasını öngörmektedir. Irak’ta bugün olan da budur.
ABD, geçtiğimiz aylarda Haşdi Şabi’nin Amerikan üslerine yaptığı 31 roketli saldırıyı ve son olarak yılbaşında Bağdat’ta ABD konsolosluğunun basılmasını saldırısına gerekçe olarak sunuyor. Bu saldırının Trump’ın talimatıyla yapıldığını söyleyerek bu saldırıyı en üst seviyede üstleniyor. Dahası ABD, İran’ın ya da Irak’lı milislerin olası bir misillemesine cevap olarak savaşı daha da tırmandıracağından bahsederek, hatta açık açık İran’ın petrol rafinerilerini hedef alacaklarını söyleyerek tehditlerini sürdürüyor. Yani ABD sadece bir terör saldırısı düzenlemekle kalmamış, emperyalist bir saldırı kampanyasının belki de bir savaşın ilk adımını atmıştır.
ABD’nin terör saldırısının hedefi Irak halkıdır
Önce kimin saldırdığının bir önemi yoktur. Velev ki Haşdi Şabi, ABD üslerini hedef almış olsun, ABD Irak’ta işgalcidir ve orada kaldığı sürece hangi siyasi eğilimden olduğu fark etmeksizin Irak halkının meşru hedefidir. 1991-2003 arasında Irak’a uyguladığı ambargo dolayısıyla çoğu çocuk bir milyondan fazla, 2003 savaşı ve işgalinden dolayı da en az bir milyon Iraklı’nın ölümüne yol açtığı Batı’nın en saygın tıp dergilerinde (Lancet vb.) yayınlanan makalelerle kanıtlanmıştır. Irak halkının bu meşru hakkı bundan sonra da devam edecektir. Diğer yandan ABD’nin yaşananları kendisiyle İran arasındabir çatışma olarak lanse etmesi de gerçeklerin çarpıtılmasıdır. ABD’yi vuranlar, elçiliğini basanlar, ABD’nin askerleriyle birlikte defolup gitmesini isteyenler öncelikle Irak halkıdır.
Haşdi Şabi milislerinin İran’dan ciddi bir destek aldığı sır değildir. Öldürülen Başkan Yardımcısı Mühendis de İran’a yakın bir komutandır ve Kasım Süleymani ile yakın çalışmaktadır. Öte yandan Haşdi Şabi resmi olarak Irak ordusunun bir parçası haline gelmiş olmasa da Irak’ın güvenlik güçleri arasında sayılmaktadır. Haşdi Şabi’yi oluşturan pek çok bileşen vardır, bunların hepsi İran yanlısı olmadığı gibi bir kısmı Şii de değildir. Tüm bunlara saldırının Bağdat Uluslararası Havaalanı’nda yapılması da eklendiğinde terörist saldırının ABD’nin Irak’taki işgalci faaliyetlerinin bir parçası olduğu açıktır. Nitekim Irak Parlamentosu saldırının muhatabı olarak kendini görmüş ve acil toplantı kararı almıştır. Bu toplantıda daha önce sözü verilen ve ABD’nin Irak’tan tüm askerleri ve üsleri ile gönderilmesine ilişkin bir yasa tasarının görüşüleceği açıklanmıştır.
Irak halkının temsil gücü sokaklardadır
Ancak daha önemlisi şudur ki 2018’den beri Irak halkının esas temsil gücü parlamentodan sokaklara inmiştir. Irak halkı ayaktadır ve son olarak yaklaşık 500 şehide rağmen yılmayan bir devrimci yükseliş içindedir. İktidarda İran’a yakın olan Abdülmehdi hükümetinin bulunması ve İran yanlısı milislerin kitleleri bastırmakta kullanılması, ayağa kalkan kitlelerin hükümete ve İran’a karşı sloganlar atması, bu devrimin Irak’ta ABD-İran arasındaki bir nüfuz mücadelesinin payandası olduğunu göstermez. Tam tersine ekmek ve hürriyet için sokaklarda olan halkın devrilmesini istediği rejim Amerikan işgali altında inşa edilmiş müstebit bir sömürge rejimidir. Kaldı ki halk isyanı Şii çoğunluklu Basra’da başlamıştır. Halk isyanını desteklediğini açıklayan Şii partilerden birçoğu aynı zamanda ABD işgaline de karşıdır ve ülkede hem politik hem de askeri güce sahiptir. Irak’ın Şii Arap halkını İran’ın payandası olarak gören yaklaşımlar gerçeği çarpıtmaktadır.
ABD’nin böl ve yönet politikası devam ediyor
Aksine ABD, bu gerçekliğin farkındadır ve Haşdi Şabi’yi ve İran’ı hedef alan terör saldırıları sayesinde devrimin topraklarına dönüşen Irak’ı yeniden bir savaş meydanı haline dönüştürmek istemektedir. ABD emperyalizmi 2004’te Felluce direnişinin her mezhepten Iraklıyı işgale karşı birleştirmesi karşısında çok zor durumlara düşmüştü. Buna karşı cevapları yıllar içinde Irak’ı bir mezhep savaşı bataklığına çekmek ve DAİŞ denen tekfirci-mezhepçi terör ve cinayet şebekesini yaratmak oldu. Bugün yine devrim tüm her mezhepten, milletten memleketten Irak halkını birleştiriyor. Yine Felluce’deki yüzlerle şehit, on binlerce yaralı vermesine rağmen baş eğmeyen bir kahramanlık Irak topraklarına yayılıyor. İşte bir kez daha ABD’nin yeni bir savaşla bastırmak istediği büyük gelişme budur. ABD, Irak devriminin siyasal önderlikten yoksun oluşunu kullanacak ve her türlü mezhepçi ve siyasal bölünmeyi devrimi yozlaştırmak için seferber edecektir.
ABD’yi Irak’tan kovacak güç devrimdedir
Ne yazık ki İran ile İran destekli Irak kuvvetleri, bu devrimin karşısında konumlandığı için ABD’nin ekmeğine yağ sürmektedir. Ama her şeyi yine Irak halkının devrimci feraseti tersine çevirebilir. Irak devrimiyle bütünleşen Tahrir Meydanı ekmek ve hürriyet sloganlarına eşlik eden Amerikan ve İsrail karşıtı sloganları şimdi daha da gür şekilde yükseltmelidir. ABD askerlerinin ve üslerinin ülkeyi terk etmesini taleplerinin en başına yazmalıdır. Siyasi önderlik yokluğu dolayısıyla, merkezi Bağdat’ın Tahrir meydanı olan Irak devrim kampı ABD’nin ikirciksiz biçimde karşısında durmazsa bu devrim için ölümcül bir hata olacaktır.
Irak’ın geleceği ne sömürge parlamentosundan ne de Tahran’dan belirlenebilir, yetki Tahrir’dedir ve halktadır.
ABD savaşı kışkırtıyor, Ortadoğu’dan kovulmalıdır!
İşin doğrusu, Bağdat’ta Trump’ın düzenlediği terör saldırısına karşı cevabın Irak halkından gelmesidir. Ama ABD Ortadoğu’da İran’la savaş için aranıyor. Trump başa geçer geçmez 2017’de ilk dış seyahatini Suudi Arabistan ve İsrail’e yaptı ve diğer Körfez şeyhliklerini ve Mısır’ı da dâhil ederek İran düşmanı bir ittifakı adım adım inşa etti. Nükleer anlaşmadan ayrılması ve bu yılın Mayıs ayında bütün eski ambargo kararlarını yeniden uygulamaya koyması bundandır. 2019 içinde Hürmüz Boğazı’nda sadık müttefiki İngiltere ile birlikte, İran’ı tahrik etmek ve suçlu çıkartmak için korsanlık yapması bundandır. İran birkaç ay önce bütün bu ayak oyunlarına karşı Suudi Arabistan’ın petrol kuyularını bombalayarak Arap dünyasının gericilik merkezi olan bu ülkenin nasıl korunmasız olduğunu kanıtladı, karşısındaki ittifaka iyi bir ders verdi. ABD bunun altında kalmanın huzursuzluğunu yaşıyordu. Şimdi, Bağdat’ta kurduğu Yeşil Bölge adıyla bilinen sömürge idaresi yerleşkesinin aşağılayıcı ki günlük işgali, üstünlüğü yeniden ele almak için büyük bir fırsat olarak gözüktü Trump’a.
Ama iş bununla sınırlı değil: “Önleyici savaş” doktrininin ABD Savunma Bakanı tarafından gündeme getirilmesiyle birlikte savaş ciddi bir olasılık haline geliyor. İngiltere, Siyonist İsrail ve Suud ile birlikte ABD Ortadoğu’da savaş tehdidinin esas kaynağıdır. Ortadoğu’dan kovulmalıdır. ABD ve diğer emperyalistler Ortadoğu’dan uzaklaştırılmadıkça Ortadoğu halklarına rahat yüzü yoktur. Öyleyse hep birlikte ve daha da güçlü biçimde ABD teröristlerine ve onun bütün müttefiklerine karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz.