Metal işçisi MESS’in sinsi oyununa nasıl cevap vermeli?
MESS grup sözleşmesi toplu pazarlıklarının ilk iki oturumu yapıldı. Gazetemiz matbaada olduğu esnada muhtemelen üçüncü oturumlar da tamamlanmış olacak. Toplu pazarlıklarda en önemli maddeler her zaman en sona bırakılmıştır. Zam oranı, sosyal haklar vb. maddeler en son oturumlarda konuşulacak ve esas bilek güreşi orada yaşanacaktır. Ancak bu sefer en önemli madde ilk oturumda gündeme geldi. MESS, sözleşmenin üç senelik olmasını istedi. DİSK Birleşik Metal-İş kabul etmiyoruz, tartışmayız dedi. Türk Metal de aynı şekilde kabul etmedi ama onlar MESS’le tartışmanın daha sonraya ertelenmesinde anlaştılar. Birleşik Metal’in iki senelik sözleşmeyi kırmızı çizgi olarak kabul etmesine karşın Türk Metal’in ikircikli tutumunu görmemek mümkün değil. Belli ki kırmızı çizgiyi çekecek olan yine Pevrul Kavlak değil Türk Metal’li metal işçileri olacaktır.
Evet, zam oranlarından da, sosyal haklardan da daha önemli olan madde sözleşme süresi ile ilgili olandır. Bunun en önemli sebebi MESS’in stratejik bakış açısıyla sendikaların gücünü kırmak, sektörde toplu sözleşme düzenini gevşetmek istemesidir. Eğer bu gerçekleşir ve sektörde üç senelik sözleşme yerleşirse orta ve uzun vadede ücretler nispi olarak düşecek, metal işçisi koşullarını iyileştirmek bir yana pek çok kazanımını kaybetmekle yüz yüze kalacaktır. Bu yüzden MESS bu sefer çok daha sinsi bir planla geliyor. Patronların taktiklerini üç senede daha katı, zam oranlarında daha uzlaşmacı bir tutum alacak şekilde belirlediği anlaşılıyor. Büyük tuzak kuruyorlar, Türk Metal ikircikli tutumuyla metal işçisinin bu tuzağa çekilmesine zemin hazırlıyor.
Tüm metal işçileri her zaman olduğu gibi öncelikle zam oranlarına gözünü dikti. Birleşik Metal yüzde 34 ile Türk Metal yüzde 26 ile masaya oturdu. MESS patronları sadece yüzde 26’yı değil yüzde 34’ü de rahatlıkla karşılayabilecek durumdadır. Enflasyon, hayat pahalılığı yaratarak işçiyi can evinden vuruyor. Metal işçisi talep ettiği zam oranları ile koşullarını iyileştirmekten çok kayıplarını gidermeye çalışıyor. Patronların durumu ise çok farklı. Enflasyonla el ele giden Türk Lirası’nın değer kaybı ihracat ağırlıklı sektörde patronlar için avantaja dönüşmektedir. Bakmayın kriz var diye ağlaşmalarına… Geçtiğimiz yıl Mercedes yöneticisini Hannover’deki uluslararası ticaret fuarında krize rağmen şirketlerinin ne kadar kârlı olduğunu anlatırken suçüstü yakalamıştık. Şöyle diyordu Mercedes yöneticisi Ulrich Bastert: “Türkiye’de ürettiğimiz otobüsleri yüzde 50’ye yakın oranda yerli kaynaklardan tedarik ediyoruz. Bu açıdan baktığımızda TL’deki değer kaybından geçici olarak bir avantajımız var diyebiliriz. Bunun yanında işçilik maliyetlerimizde de avantaj elde ettik.”
İşçiye Türk Lirası ile ödeme yapan, dışarı Avro ile satış yapan MESS patronları krizi işte böyle fırsata çevirmektedir. İşte bu yüzden bugün sözleşme masasında konuşulan zam oranlarını kolaylıkla karşılayabilecek durumdadırlar. Ve yine bu sebeple sözleşme masasında üç senelik sözleşmeyi dayatıyorlar. Sektörde yapılan toplu sözleşmelerde esas zam ilk altı ay için ödenmektedir. Her metal işçisi şunu bilmektedir ki önümüzdeki 10 senede 5 sözleşme yapmakla 3 sözleşme yapmak arasında uçurum vardır. Dolayısıyla metal işçisi 2 senelik sözleşme konusunda son derece duyarlıdır. MESS’le sendikalar baş başa kalsa bugün Türk Metal de dahil olmak üzere bu dayatmayı kabul edecek bir sendika bulamazsınız. Ama tabii ki MESS burada hükümetine güveniyor. İşçilerin dayatmalara karşı en önemli silahı olan grevi, hükümetin grev yasaklamasıyla kırmayı, patrondan yana taraflı olan Yüksek Hakem’e giderek işi halletmeyi planlıyor.
Bu noktada sarı sendika, MESS’in oyununa dahil olursa şöyle diyecektir: “Nasıl olsa grev kararı alsak da yasaklanıyor, yüksek hakem de 3 senelik sözleşmeye karar verecek, iyisi mi biz 3 seneyi kabul edelim, karşılığında yüksek zam isteyerek kaybımızı telafi etmeye çalışalım.” Bunu ya da buna benzer sözleri duyduğu anda metal işçisi kapanın içine çekildiğini anlamalıdır. Şiddetle ve kesin bir şekilde bu tür bir pazarlık reddedilmek zorundadır. “Grev yasağı” bir korkuluktur. Ötesi değildir. Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şubesi kongresinde Eskişehir’de işçilere yapılan gazlı saldırının ardından kürsüye çıkan Genel Başkan Adnan Serdaroğlu, Eskişehir’in hesabını soracağız derken 2015’teki MESS grevlerinin yasaklanmasıyla ilgili elde ettikleri hukuki kazanımları hatırlattı. Geçtiğimiz yıl, Anayasa Mahkemesi, 2015’te yasaklanan MESS grevleriyle ilgili hükümeti mahkûm etmiş ve grevi yasakladığı için devlete 50 bin lira manevi tazminat cezası kesmişti. MESS’i uyardı, “sakın ola grev yasağına güvenmeyin, olası bir grev yasağını tanımayacağız” dedi.
İşçi için bugün grev yasağı bir ne kadar korkuluktan ibaret ise, grev yasağını tanımama iradesi gösterecek ve ne olursa olsun greve devam ederek üretimden gelen gücünü kullanacak olan işçiler, MESS’e karşı o kadar büyük ve gerçek bir güçtür. Pevrul Kavlak’ın MESS’in karşısında araladığı kapıyı bugünden hem yasadışı hem de gayri meşru olan grev yasaklarını tanımıyoruz diyerek MESS’in suratına kapatmalıyız. Masaya elinde hükümetin sopasıyla oturan MESS’i müzakerelerle, ikna edici sözlerle işçinin hakkını vermeye razı etmeyi düşünen varsa yazık ona! İş masada çözülecekse de bu, ancak, MESS karşısında gerçek bir grev tehdidi gördüğünde mümkün olacaktır. Grev hakkı grev yaparak kazanılır. Yarından tezi yok fabrikalarda grev hazırlıklarına başlamak gerekir. Seferberlik zamanı! Herhangi bir greve değil yeni Kaveller yaratmaya hazırlanıyoruz!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2019 tarihli 122. sayısında yayınlanmıştır.