Belediyelerde “Türkiye ittifakı” mı?
Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanlarını saraya çağırması doğal olarak CHP’li başkanların davete icabet edip etmeyecekleri sorusunu gündeme getirdi. Ne de olsa son günlerde başta İstanbul olmak üzere CHP’li belediyeler ile AKP hükümeti birçok başlıkta karşı karşıya gelmişlerdi. Diyarbakır, Mardin ve Van’da belediye başkanları görevden alındığı için elinde başka bir büyükşehir kalmayan HDP’nin katılımı zaten söz konusu değildi. Öte yandan İmamoğlu henüz görevden alınan HDP’li başkanları ziyaret etmişti. İstanbul ve Ankara’ya kayyum atanması tartışmaları ise Süleyman Soylu’nun “gündemde yok” açıklamasına rağmen bitmiş değildi. Zira Soylu, aynı açıklamasında İstanbul ve Ankara’nın da kendi görev alanında olduğunu belirterek aba altında sopa göstermeyi ihmal etmemişti.
Erdoğan tak diye çağırdı CHP’liler şak diye geldi
Kılıçdaroğlu derhal davete icabet edileceğini açıkladı. Peşinden İmamoğlu memnuniyetini ifade etti. Gelgelelim bu memnuniyet ifadeleri belirtildiği esnada toplantının ne için yapılacağı ve gündemlerinin ne olacağı belli bile değildi. İmamoğlu, “belediyelerin sanıyorum sorunlarını konuşmak üzere ya da bu yeni dönemi tartışmak üzere toplantı daveti yaptılar” diyerek içerikten haberdar olmadıklarını belirtiyordu. Sonuçta Erdoğan Pazartesi tak diye çağırdı, CHP’liler iki gün içinde şak diye sarayda dizildiler. Beştepe’deki toplantı yurtdışında olan Hatay belediye başkanı hariç tam katılımla yapıldı. Gergin hava ışık hızıyla yerini barış ortamına bırakmıştı.
Sarayda tekmil verdiler
Barışı sağlayan en önemli unsur halkın iradesi hiçe sayılarak HDP’nin saf dışı bırakılması ve CHP’nin de bir kez daha bu operasyona razı ve dâhil edilmiş olmasıydı. Bu konuda CHP’nin tutumunu belirleyen İmamoğlu’nun Diyarbakır’a ziyareti değil CHP’lilerin sarayda verdiği tekmil oldu. Erdoğan konuşmasıyla meseleye noktayı koydu: “Burada ortaya koyduğumuz fotoğrafı çok çok önemli görüyorum. Özellikle de terör örgütleriyle, hukuksuzlukla araya mesafe koymayı başarmış belediye başkanlarıyla birlikte olmaktan memnuniyet duyuyorum.”
Erdoğan toplantıda HDP konusunda hizaya giren CHP’nin aynı tutumu yolsuzluklarla ilgili de beklediğini lisan-ı münasiple ifade etti: “Göreve geldiğimizde kendimizi şehrin üzerine kâbus gibi çökmüş sorunlarla, en az onlar kadar büyük bir borç yüküyle karşı karşıya bulduk. Ne personelle, ne araçlarla ne de başka bir şeyle uğraştık. Tüm vaktimizi doğrudan şehrin sorunlarının, sıkıntılarının çözümüne teksif ettik. Üstlendiğimiz diğer görevlerde de bu çizgiden sapmadık. Tüm belediye başkanlarından da aynı hassasiyeti bekliyoruz. Bu anlayışla yürüteceğiniz görevlere, sizlere mevladan başarılar diliyorum.”
CHP kayyımları meşrulaştırmıştır!
Bu toplantının en dikkat edilmesi gereken yanı, istibdadın seçilmiş başkanlarını görevden aldığı üç büyükşehir belediyesinin toplantıda nasıl temsil edildiğidir. Öyle ya, seçilmiş belediye başkanları görevden alındığı için bu belediyeler büyükşehir belediyesi olmaktan çıkmıyor. Bu toplantı da cumhurbaşkanı ile büyükşehir belediyelerinin yeni başkanları arasında düzenlendiğine göre, onların da bir şekilde temsil edilmeleri gerekiyor. Edilmişlerdir de. Kayyım valiler öteki büyükşehir belediye başkanları ile birlikte toplantı masasında kendilerine yer bulmuştur! Böylece, daha İmamoğlu, Diyarbakır ziyaretinin üzerinden bir hafta bile geçmeden onlarla aynı masaya oturmuştur! Böylece, CHP seçimden sadece dört ay sonra üç belediye başkanının görevden alınmasını meşru olarak gördüğünü ortaya koymuş olmaktadır! İstibdada yenile yenile mi onu alt edeceksiniz?
Atatürk tablosu hediye ederek,eşler buluşması yaptırarak olmuyor İmamoğlu!
Üç büyükşehir belediyesine kayyım ataması yoluyla Kürt seçmenlerin iradesinin ayaklar altına alınmasına karşı başta Kürtler olmak üzere bütün Türkiye tepki gösterirken CHP’li Ekrem İmamoğlu, görünürde bir dayanışma göstererek Diyarbakır’a gitti. Daha önce de Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun eşleri Demirtaş’ın eşi ve kızkardeşi ile hiçbir politik içeriği olmayan bir buluşma yapmışlardı. Şayet İmamoğlu ve CHP hakları gasp edilen Diyarbakır, Mardin ve Van halkıyla dayanışma göstermek istiyorsa, Diyarbakır’a gidip belediye başkanına Atatürk tablosu hediye etmekle sorunu çözemeyeceğini bilmeliydi. Belediye başkanlarının Beştepe ziyaretini reddetmek ve Erdoğan’ı AKP’li ve MHP’li belediye başkanlarıyla baş başa bırakmak için çok iyi bir gerekçe vardı: kayyım atamaları yüzünden Beştepe toplantısı seçilmiş büyükşehir belediye başkanları arasında ayrımcılık yaratmıştı. Üstüne üstlük toplantıda seçmenlerin yetkilerinin gaspı anlamına gelen kayyımlar bulunacaktı. Bu yüzden CHP’li belediye başkanları samimi olsaydı bu toplantıya katılmayacaklarını açıklamalıydı. İşte asıl yapılması gereken buydu. Ama yapılmadı.
HDP’ye sopa CHP’ye havuç
HDP’yi yalıtıp tasfiye ederken kullanılan sopanın yerini bu sefer havuç alıyordu: “Belediyelerimizin tamamının durumunu yakından biliyoruz. Neredeyse tüm belediyelerimiz mali sıkıntı yaşıyor.” Yani, “eğer uslu durur zülfüyâre dokunmazsanız para musluklarını açarız.” Nitekim toplantıdan sonra CHP adına Yılmaz Büyükerşen toplantıyı öve öve bitiremeyen bir açıklama yaptıktan sonra Adana büyükşehir belediye başkanı Zeydan Karalar yüksek işçilik maliyetlerinden şikayet ederek toplantının ana konusunun belediyelerin içine düştüğü ekonomik kriz olduğunu söylemiş, Mersin büyükşehir belediye başkanı Vahap Seçer de “biz sonuç almak istiyoruz, özellikle ekonomik olarak zorluklar yaşıyoruz” diyerek mesajın alındığını göstermiştir.
CHP’nin dönüşü sürpriz değil
Peki onca söz söylendikten, onca iddia ortaya atıldıktan sonra CHP, Erdoğan ve AKP’nin istediği dönüşü yapacak mı? Öyle görünüyor. Çünkü zaten attıkları adımları bu dönüşü yapmalarına olanak sağlayacak şekilde ölçüp biçerek atmışlardı. Örneğin ısrarla “yolsuzluk” yerine “israf” kavramını kullandılar. Oysa Yenikapı’da sergilenen araç tarlası, esas olarak belediye kaynaklarının israfına değil bu kaynakların bir takım şirketlere aktarıldığı büyük bir yolsuzluk olgusuna işaret eder. Aynısı iktidar yanlısı ve tarikat vakıflarına aktarılan kaynaklar için de geçerlidir. Yolsuzluğa israf derseniz soruşturulacak, yargılanacak ve cezası olan bir konuyu eleştiri ve kınama ile geçiştirebilirsiniz.
Kavgayı bıraktılar kanka oldular
Halk, seçtiği başkanlardan, çalınan ve şirketlere peşkeş çekilen kamu kaynaklarının kavgasını vermesini beklerken, CHP’li başkanlar AKP’lilerle Whatsapp grubu kurarak kanka olmuştur. Daha resmi olarak ise belediyeler Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Akdağ’ın başında olduğu bir komisyonun çatısı altında birleştirilmiştir. Güya bu komisyon koordinasyonu sağlamak, sorunları konuşmak ve en önemlisi de büyükşehir kanunundaki değişiklikleri istişare etmek için kurulmuştur. Oysa bu kurul Erdoğan’ın günbegün gerektiğinde havuç gerektiğinde sopa ile belediyelere müdahale edebilmesinin meşru zeminini yaratmıştır.
CHP baştan beri bunu istiyordu
Belediyelerin sarayda toplanmasıyla oluşan tablo CHP’ye dayatılan değil CHP’nin baştan istediği bir tablodur. Erdoğan ve kurmayları, önce el altından CHP ile anlaşma yapılmaksızın böyle bir toplantıyı katiyen düzenlemezdi. Erdoğan toplantıyı açıkladığında CHP onayını mutlaka vermişti. Hele adli yılın açılış töreni dolayısıyla barolarla yaşanan sorundan sonra aksi mümkün değildir. Zaten Erdoğan’ın Türkiye ittifakı söyleminin en baştan üzerine atlayarak mevcut rejimde kendine yer tutmaya çalışan CHP’nin kendisidir. Ancak Erdoğan partisi içindeki farklı kanatların farklı yerlere çekmesi ve karşılaştığı sorunların ağırlığı yüzünden yaşadığı tereddütler dolayısıyla Türkiye ittifakı söyleminden uzaklaşmış, sandıkta kaybettiğini CHP’nin seyreden bakışları eşliğinde sandık dışı yöntemlerle telafi etmeye yönelmiştir. HDP’li belediyeler görevden alınmış, CHP bir kez daha terörle iltisaklı olmakla suçlanmış, İstanbul ve Ankara’ya kayyum atanması gündeme getirilmiştir. CHP, sisteme dâhil edilmediğini görünce İmamoğlu’nun Diyarbakır’ı ziyareti gündeme gelmiş, “israf” söylemi öne çıkartılmış, işten çıkartmalar başlamıştır. Ama gelinen yerde iki burjuva partisinin sınıf çıkarları öne çıkmıştır. AKP, yolsuzlukların hesabını vermek istemiyor. CHP’liler ise AKP’nin gayri meşru kadrolaşmasını gündemde tutarken kendi kadrolaşmalarını yapamayacaklarını, “israf” söylemini gündemde tuttukça belediye nimetlerinden istedikleri gibi yararlanamayacaklarını görüyorlar. Önümüzdeki günlerde Yenikapı’daki araçların gündemden yavaş yavaş düşmesine, belediye önündeki eylemlerin adım adım sönümlenmesine tanık olmamız, “israf” yerine “hizmet” sözcüğünü daha fazla duymaya başlamamız şaşırtıcı olmaz. Dengeler yerine oturana kadar bu ilk mücadeleler biraz daha devam edebilir ama sonuç böyle olacaktır. Görevden alınan HDP’li belediye başkanlarının ve bu şehirlerin seçmenlerinin uğradığı haksızlıklar ise Canan Kaftancıoğlu’nun istinaf sonucu gelene kadar muhtemelen unutulacaktır.
Türkiye ittifakı böyle bir şey
Bir dönem boyunca çok matah bir şeymiş gibi tartışılan “Türkiye ittifakı” tam da böyle bir şeydir. Burjuva siyasetinin farklı kutuplarının sınıf çıkarları temelinde uzlaşmasıdır. Ekonomik krizde faturayı halka kesmek olası bir Türkiye ittifakının temel programı olacaktı. İlla ki direksiyon Erdoğan’da olacak, kendisine açılan alan karşılığında CHP de en zayıfladığı anda ona koltuk çıkacaktı. Şimdi Erdoğan, Davutoğlu’ndan daha az olsa da Gül-Babacan ikilisinden korkuyor. Onların elinden potansiyel müttefiklerini çekip almak istiyor. Saraydaki toplantının muhtevası tam da bu doğrultudadır.
İmamoğlu Koç grubuna diyetini ödüyor
Türkiye ittifakının amacı, ekonomik krizde faturayı halka kesmek dedik. İmamoğlu bu ittifakın yolunu açıyor ve böylece genel olarak Türkiye’nin büyük sermayesine hizmet ediyor. Gelecekte aday gösterileceği cumhurbaşkanlığı için bu hizmetin belirleyici olduğunu biliyor. Ama İmamoğlu aynı zamanda daha dar bir anlamda Ömer Koç’a ve onun temsil ettiği TÜSİAD burjuvazisine bir diyet ödüyor. Belleklerini zorlayanlar, Yüksek Seçim Kurulu’nun İmamoğlu’nun 31 Mart seçim zaferini gasp ederek seçimlerin yenileneceğini açıkladığı günün sabahı, karar daha açıklanmadan Ömer Koç’un İmamoğlu’nu ziyaret etmiş olduğunu hatırlayacaklardır. Devrimci İşçi Partisi olarak biz o zaman bu ziyaretin, demokratik seçim hakkının bütünüyle ayaklar altına alan böyle bir karar karşısında CHP’nin boykota yönelmesini ve sine-i millete dönmesini engellemek için yapılmış olduğunu belirtmiştik. Elbette, Koç, İmamoğlu’na bir şeyler de vaad etmek zorundaydı karşılık olarak. 23 Haziran seçimlerinden önce çok uzun yıllardır ilk kez İstanbul’un sokakları ve televizyonlar AKP reklamlarının yanında CHP reklamlarıyla da doldu. İmamoğlu şimdi bu desteğin karşılığını da ödüyor. İstikrar bozulmasın diye seçime itiraz etmedi. TÜSİAD burjuvazisi desteğiyle seçildiğinde yeniden istikrar istemesi normaldir.
Bir barolara bakın, bir de CHP belediyelerine
CHP’nin büyükşehir belediye başkanlarının Beştepe ziyareti çok anlamlı bir anda geldi. Hatırlanacağı gibi, 2 Eylül Pazartesi günü yeni adli yıl açılış töreni için davetli barolardan 52 tanesi Beştepe’de yapılacak bir adli yıl açılış töreninin yürütmenin yargı üzerindeki sultasının açık bir simgesi olacağı için toplantıya katılmayı reddetmişlerdi. Bu istibdadın yönetim tarzına karşı çok açık bir meydan okuma idi. Bunun üzerinden sadece bir hafta geçmişti ki, 9 Eylül Pazartesi günü büyükşehir belediye başkanları Beştepe’ye davet edildi. CHP’li belediye başkanları, daha neden davet edildiklerini bile bilmeden (ya da daha da kötüsü bildikleri halde bilmez numarası yaparak) koşa koşa Beştepe’ye gittiler. Barolar ile CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının arasındaki fark açıktır: İlki, yetki gaspı (yürütmenin yargı üzerindeki sultası) dolayısıyla istibdada kafa tutmuştur. İkincisi, yetki gaspına (kayyım atamaları) rağmen istibdada biat etmiştir. Barolar, Türkiye’de istibdada karşı mücadele azmiyle dolu kurumların ve kitlelerin ruh durumunu temsil ediyor. CHP’li belediye başkanları ise, istikrarı bozmamayı, istibdadla uzlaşmayı bayrağına yazmıştır.
CHP uzlaşıyor, susuyor! ekmek ve hürriyet isteyenler susamaz!
Herkesin, hepimizin halkın mücadele azmi ile CHP’nin uzlaşma ve susma yönelişinin arasındaki uçurumu görüp bunun sonuçlarını çıkartması, yeni bir politikanın yolunu döşemesi gerekiyor. CHP’nin doğrultusu Türkiye’nin emekçi halkının çıkarlarına tam olarak terstir. Yaşananlar geç olmadan burjuva siyasetinden kopmanın, ekmek ve hürriyet için emekçi halkın iradesini kendi eline almasının şart olduğunu gösteren bir işarettir.