İşçinin ekonomisi: ABD Merkez Bankası FED hapşırınca neden Türkiye’de yağmur yağıyor?

fed

Türkiye’de piyasalar, ABD Merkez Bankası’nın açıklamalarını özellikle de faize yönelik kararlarını pür dikkat izler. Türkiye’de kapitalistler Amerika hapşırsa burada şemsiye açarlar. Son dönemde kapitalistlerin heyecanına bakarak işçiler ve emekçiler de nedir bu FED; neden bu kadar önemli diye sormaya başladı. Bu haklı bir soru çünkü olan bitenin faturası dönüp dolaşıp yine bize çıkıyor.

Ekonomik gelişmelerde FED’in bu kadar belirleyici olmasının sebebi Türkiye ekonomisinde yerli paranın pul olması, geçer akçenin dolar haline gelmesi yani “dolarizasyon”dur. Bir diğer problem ise Türkiye’nin kronik olarak cari açık vermesi yani dış ticaretin açık vermesi ve ülkenin iki yakasını bir araya getirmek için yabancı sermayeye ihtiyaç duymasıdır. Bu sebeplerden dolayı FED’in aldığı kararlar ya da daha doğru bir ifadeyle ABD ve diğer emperyalist merkezlerdeki ekonomik gelişmeler doğrudan bizi etkilemektedir.

Örneğin FED faiz arttırdığında yabancı sermaye hem güvenli liman olan hem de getirisi artan ABD’ye dönmektedir. Biz de iki yakayı denkleştirmek için yabancı sermayeyi daha fazla faiz vererek çekmeye çalışırız. Sonuçta liranın değeri düşer, döviz kuru artar, ülke üzerindeki faiz yükü ağırlaşır. Son zamanlarda ise bir bahar havası esiyor. Çünkü FED faiz arttırmayacağı gibi indirim sinyalleri verdi. FED, 2020 yılında piyasadan 600 milyar dolar çekmeyi planlarken bu planından vazgeçti. Bizim kapitalistler de bu 600 milyarın umuduyla doldu.

FED’in bu kararı vermesi kapitalizmin küresel krizinin devam etmekte olduğunu gösteriyor. ABD ekonomisi bir türlü gerçek anlamda toparlanamıyor. Bu yüzden, kimse yatırım yapmaya yanaşmıyor. Bu yüzden de faiz arttırmanın ekonomik daralmayı tetikleyeceğini düşünen ABD Merkez Bankası bu yolu seçiyor. 2008-2009’daki büyük krizde yine ABD ve AB Merkez Bankaları piyasayı paraya boğmuş, batan şirketleri kurtarmış, bizim gibi ülkeler de bu paraları yüksek faizle toplayıp şişirilmiş ve sağlıksız bir ekonomik büyüme yoluna girmişti.

Şimdi biz bu sağlıksız büyümenin faturasını öderken yeniden heyecanlanmanın alemi yoktur. Kapitalistler kârlarını düşünüyor ve benden sonrası tufan diye bakıyor. Ama ekonomik yıkıntının altında ezilen hep emekçi halk oluyor. Oysa işçi ve emekçi açısından mesele doları, avroyu yüksek faizle ülkeye çekmek değil, ülke ekonomisini dolarizasyondan kurtarmaktır. Piyasa anarşisinin ve emperyalist dünya ekonomisindeki bağımlı konumumuzun doğal sonucu olarak üretirken bile ithalat yapmak zorunda oluşumuzu ve yabancı sermayeye bağımlılığımızı gidermenin yolu ise kapitalist sistemle hesaplaşmaktan ve onu yıkmaktan, kamu mülkiyetine dayalı planlı bir ekonomiden geçer.

Aksi takdirde FED bugün faiz indirir yarın tekrar yükseltir, yabancı sermayenin faizini ödemek de işçiye emekçiye düşer, yabancı sermaye gelmeyince batan şirketlerin kapısına konanlar da yine işçiler ve emekçiler olur. 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2019 tarihli 118. sayısında yayınlanmıştır.