Yeni eğitim sistemi: sermaye nasıl isterse
AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana sayısız kez değişen eğitim sisteminin, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un 18 Mayıs günü yaptığı açıklama ile bir kez daha değişeceği müjdelendi. Bakan Selçuk’un canlı yayında yaptığı iki saatlik sunum ise “bir konu iki saatte nasıl bu derece muğlak anlatılır”a güzel bir örnek olarak eğitim fakültelerinde işlenebilir.
Yeni eğitim sisteminde, daha önceki değişikliklere göre gerçekten “yeni” olarak duyduğumuz şeyler tatil tarihlerinin değişmesi, bilgi kuramı dersi eklenmesi, fen ve sosyal bilgiler derslerinin ortaokulda olduğu gibi birleştirilmesi ve kariyer ofisleri. Bu değişikliklere daha sonra kısaca değineceğiz.
Genelgeçer doğrular
Zamanın ruhuna uyum sağlanacağı belirtilen yeni sistem esas olarak ders sayılarının azaltılması, öğrencilerin dersler arası bağı rahatlıkla kurabileceği, bir soruna bütünlüklü olarak yaklaşabileceği ve analiz edebileceği, öğrencinin yeteneğine ve ilgisine göre ders seçeceği, yaparak ve yaşayarak öğrenmenin ağırlık kazanacağı, projeler ve portfolyo hazırlıkları ile öğrencilere yaşam becerisi ve problem çözme becerisi kazandırma anlayışı üzerine kurulu. Bu sayılanlar zaten eğitimde olması gereken temel yaklaşımlardır. Ancak ders sayılarının azaltılması dahil bu sayılanların hepsi daha önceki sistem değişikliklerinde de aynı bu şekilde sunulmuştu. Hatta hatırlayalım, ders sayılarını azaltmak ve öğrencinin yukarıda anlatıldığı gibi aktif bir eğitim süreci yaşayabilmesi için lise 3 yıldan 4 yıla bile çıkarıldı! Öyleyse bu çok doğru olan yaklaşım onlarca sistem değişikliğine rağmen neden uygulanamıyor?
Eğitim sorunu istihdam sorunu
Gerçek gazatesi sayfalarında daha önce de defalarca dile getirdik: bir ülkenin eğitim sorunu istihdam sorunuyla, ekonomik sorunlarla göbekten bağlıdır. Bir ülkenin genç işsizlik oranı resmi açıklamaya göre %26,7 olmuşsa, ekonomisi emperyalizme bağımlı üretimi nedeniyle vasıfsız, ucuz iş gücüne daha çok ihtiyaç duyuyorsa eğitim sistemi de felsefi anlayışı ne olursa olsun elemeci bir sınav sistemine dayanır. Devlet okulları bakanlığın da ifade ettiği gibi %5’lik nitelikli okul ve %95’lik niteliksiz okul olarak bölünür, hatta iyi semtlerin devlet okulları ile yoksulların gittiği devlet okulları arasındaki uçurum artar. Sınav kazandırmayı vaadeden özel eğitim kurumları çoğalır. Parası olmayanın çocuğu kısa sürede ucuz işgücüne katılır, parası olan çocuğunu %5’e sokmaya çalışır. Böylece eğitim programı, müfredat, öğretmenler ve okullar ne kadar iyi olursa olsun başladığımız noktaya geri döneriz. Zaten bu sistem değişikliği henüz üniversiteye girişin nasıl olacağı sorusunu da boş bırakıyor.
Esas açıklanmayan: meslek liseleri patronlara devrediliyor
Kendisi bir özel okul partonu olan bakan ve şürakasının bu duruma pek de bir itirazı yok ki, yaptığı reform açıklamaları ağırlıklı özel okul ve anadolu liselerini kapsamakta. Okulların büyük çoğunluğunu oluşturan ve yoksul ailelerin çocuklarının gittiği meslek ve imam hatip liselerinin ne olacağına dair bir açıklama yapılmadı.
Ancak biz biliyoruz ki meslek liselerinde büyük bir değişim yaşanıyor. Bırakın kamuoyunu, öğretmenlerin hatta okul müdürlerinin bile bilgilendirilmediği bir dönüşüm meslek liselerinde uygulamaya konuldu. Yüzlerce meslek lisesi, ticaret odaları ile yapılan bir anlaşma ile proje okulu oldu ve bu okullar belli şirketlerin hamiliğine verildi. Bu okulların müdürlerinin görev süreleri Haziran ayında bitecek, şirketin MEB ile birlikte belirlediği müdürler atanacak ve bu müdürler eliyle de okulun öğretmen kadrosu belirlenecek. Öğrenciler için ise staj ve öğretim programının yine şirket tarafından belirleneceği söyleniyor. Bu durumda yeni sistemdeki kariyer ofislerinin ne anlama geleceği biraz daha berraklaşıyor.
İşin özü, Milli Eğitim Bakanlığı meslek liselerini öğrencisiyle öğretmeniyle patronlara devrederken günlerdir yeni eğitim modeli açıklayan bakan bu dönüşümün varlığına dair bile tek kelime etmiyor.
Tatil düzenlemesi çalışan öğrencileri görmezden geliyor
Yeni sistemin yoksul ailelerin çocuklarına olan bakışını gösteren bir başka konu da tatil zamanlarının değişikliği. Bu değişikliğe göre yaz tatili iki hafta kısalacak, bir hafta ilk döneme, bir hafta da ikinci döneme ara tatiller olarak eklenecek. Özel okullarla karşılaştırdığımızda klimanın olmadığı ve öğrenci sayısının fazla olduğu devlet okullarında, yaz sıcağında verimli ders işlenemeyeceği ortada. Ancak daha da önemlisi bu değişiklik özellikle Anadolu’da ilkbaharın son döneminden sonbaharın ilk dönemine kadar yılın belli bir kısmını mevsimlik işçi olarak geçiren öğrencileri okuldan biraz daha uzaklaştıracaktır. Yeni sistem şayet mevsimlik işçi olarak çalışan çocukların koşullarında bir değişiklik içermiyorsa bunun anlamı “bu çocuklar okumasa da olur” oluyor. Benzer bir durum yaz tatillerinde şehirlerde işçi olarak çalışan büyük bir toplam için de geçerli.
İhale yine öğretmene
Yeni sistemin en önemli ayağı da elbette öğretmen eğitimi. Çünkü iktidarın iddiasına göre eğitim sisteminin esas sorunu öğretmenlerin nitelik olarak yetersizliği, yoksa her şey çok iyi olacak! Bütün bu değişiklikleri uygulamaya sokmadan önce, Ziya Selçuk’a öncelikle okullara öğretmen atamasını tavsiye ederiz. Kendisi bir eğitim bakanı olarak birkaç okul gezme fırsatı bulabilirse yetersizliğin sınavlarla, mülakatlarla atadıkları öğretmenlerde olmadığını, okulların eğitim kadrosunun boş ve üç kuruşa çalıştırdıkları ücretli öğretmenlerle geçici olarak doldurulduğunu, yetersizliğin bakanlığın kendisinde olduğunu görecektir. Ayrıca kendisinin eğitimci olduğu biliniyor. Öyleyse yine kendisine bir yıl herhangi bir devlet okulunda öğretmenlik yapmasını öneririz. Bakalım kalabalık sınıflarda, müfredat baskısıyla ve okulların mevcut fiziki koşullarında bu uygulamaya dayalı eğitim anlayışını ne kadar hayata geçirebilecek. Bir de bu süre içinde öğretmen maaşıyla geçinmeye çalışırsa meseleye daha iyi hakim olacağına inanıyoruz.
Bu sistemde öğrencilerin bir kısmı gençliğini sınav stresine heba ederken büyük bir kısmı geleceksizlikle boğuşuyor, umutsuzluğun getirdiği çaresizlikle boşvermişlik, uyuşturucu, şiddet kıskacında büyük bir yozlaşmaya maruz kalıyor. Gençliğin içerisinde bulunduğu bu toplumsal sorunlar yumağı, bundan çıkar sağlayan sermaye iktidarıyla çözülemez. Küçük bir azınlığın değil tüm gençlerin geleceğini ancak ve ancak işçi ve emekçilerin iktidarı güvenceye kavuşturabilir. Öyleyse işçiler, emekçiler ve gençler birleşmeli, bu iktidarı geleceği karartanların elinden almalıdır.