Filistin halkıyla dayanışma lafla olmaz
29 Kasım, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü'ydü. Aynı zamanda, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Filistin'i işgal ederek korsan İsrail devletinin Filistin topraklarında kurulmasının yolunu açan Britanya'nın, Birleşmiş Milletler'e (BM) sunduğu Filistin'i Arap ve Yahudi devleti olarak ikiye bölen taksim planının onaylandığı gün. Birleşmiş Milletler'in 29 Kasım 1947'de aldığı bu kararın ardından 1948 yılında İsrail, Filistin’de gayrı meşru şekilde korsan bir oluşum olarak kurulmuştu. Filistin halkı o tarihten beri yurtlarından sürülmeye karşı, işgalin genişlemesi ile birlikte topraklarını savunmak için, kültürel varlıklarının yok edilmesini engellemek için mücadele ediyor. Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü de, Birleşmiş Milletler'de taksim kararının alındığı o kara günden tam 30 yıl sonra, 29 Kasım 1977 tarihinde ilan edildi.
Ankara'da, 29 Kasım günü, Filistin Ankara Büyükelçiliği'nin ev sahipliğinde Dışişleri Bakanlığı, Arap Devletleri Ligi Türkiye Temsilciliği ve BM Türkiye Temsilciliği'nin katılımıyla bir etkinlik düzenlendi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran toplantıda şöyle dedi: "Türkiye olarak kardeş Filistin halkına sürdürdüğümüz haklı mücadele desteğimizi ve dayanışmamızı her zamanki gibi aynı kararlılıkla aynı samimiyetle devam ettireceğiz." Toplantıdaki bu sözlerinin ardından Anadolu Ajansı ile yaptığı görüşmede ise, uluslararası toplumun duyarlılık göstermesini, somut adımlarla Filistin halkının yanında olmasını beklediklerini söyleyip, Erdoğan'ın "Herkes Filistin'e sırtını dönse de Türkiye dönmeyecektir", "Kudüs kırmızı çizgimizdir" gibi sözlerini hatırlattı.
Kararlılıkla sürdürülen dayanışmadan kasıt, 2010'da gerçekleşen Mavi Marmara katliamının ardından o yıl İsrail’le ticareti 2 milyar doların üzerine çıkartıp bugün ise 5 milyar dolara ulaştırmak mı? 2016'da İsrail'le utanç verici bir şekilde "normalleşmek" mi? Ya da İsrail, Mavi Marmara'da katlettiği insanlar için 20 milyon dolar ödeyip işi bitirince AKP'nin, "bağımsız" yargısına davayı düşürmesi için baskı yapmak mı samimi destek? Kudüs kırmızı çizgileriymiş, o Kudüs, 20 milyon dolarlık kan parası anlaşmasının altında İsrail'in başkenti olarak zikredilen Kudüs'ten başka bir yer mi? Uluslararası toplumun duyarlılığı, somut adımlarla Filistin halkının yanında olması mı demişti bir de? Gazze abluka altındayken, Filistin halkı Siyonist İsrail'in bombalarıyla katledilirken, İsrail'le ikili ilişkilerin kesilmesine yönelik meclise 16 yıllık iktidarları boyunca tek bir tasarı bile getirmemek gibi bir duyarlılık mı bahsettikleri? Ya da başka partiler tarafından verilen önergelerin AKP oyları ile reddedilmesi gibi somut adımlar mı?
29 Kasım günü başka bir etkinlik daha vardı. Filistin için İsrail'e Boykot Girişimi (BDS), İstanbul'da Tünel Meydanı'nda Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü'nde bir açıklama yapmak üzere bir araya geldiğinde, valiliğin ve emniyetin engeliyle karşılaştı. Polis bırakın yürümeyi, basın açıklamasının okunmasına bile izin vermeyeceklerini söylüyordu. Eyleme katılanların kararlılığı karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Ankara'daki toplantıda Erdoğan, Dışişleri Bakanlığı ve bütün Türk halkı adına Filistin davasını selamladığını söylemiş. Filistin davasının gerçek dostlarının karşısına dikilip sonra da Filistin halkının acısını yüreğinde hisseden bu millet adına konuşmayı, bu millete yalan söylemeyi bırakın!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2018 tarihli 111. sayısında yayınlanmıştır.