İşçinin ekonomisi

Rekor kıran dövizin faturası

Döviz kurlarındaki artış ekonomik yapıdaki bozukluğu çarpıcı bir şekilde gösterdi. İthalata ve yabancı sermayeye bağımlı Türkiye ekonomisinin ne kadar kırılgan bir yapıda olduğunu tüm halk görmüş oldu. Nisan ayı rakamları ile dış ticaret açığı yüzde 35 artarak aylık 6 milyar 685 milyar oldu. Zaten durum yeterince kötü değilmiş gibi ihracat geçtiğimiz yılın aynı ayına göre yüzde 4,4 azaldı, ithalat ise yüzde 1 arttı. Hal böyle iken dövizin rekor kırmasına şaşırılır mı?

Nitekim dolar 5 liraya dayandıktan sonra Merkez Bankası’nın faiz arttırma adımları gelince dövizin gerilediğini gördük. Ancak Mayıs sonu itibariyle dolar hala 4,5 lira düzeyinde dalgalanmaktaydı.

Türkiye’deki özel şirketlerin toplam 222 milyar dolar döviz açıkları bulunuyor. Yani şirketlerin döviz varlıkları ve kazançları döviz cinsinden harcamalarını ve borçlarını karşılamıyor. Dolardaki 1 kuruşluk artış, söz konusu açığın lira cinsinden 2 milyardan fazla artması demek. Peki yılbaşından itibaren döviz kaç kuruş arttı? Ocak’tan Mayıs sonuna kadar tam 70 kuruş! Yani döviz açığı 140 milyar liradan fazla artmış durumda.

Şirketler bunu bir yerden çıkaracak. Öncelikle emekçiden çıkaracaklar. Geç ödenen maaşlar, işten çıkarma söylentileri ayyuka çıktı. İkinci olarak devleti soyacaklar. O da patronların bir bütün olarak halkı soyması demek. Vergi affı, varlık barışı, teşvikler, borç silmeler hepsi patronları kurtarmak için seferber edilecek. Tüm bu uygulamaların devlet bütçesine getirdiği yük ise gelir vergisi yoluyla işçiden ve emekçiden çıkartılacak.

Bir de dövizdeki artışın, maliyetleri ve fiyatları arttırması dolayısıyla hayat pahalılığına neden olması söz konusu. Bunun etkisi zamanla kendini daha fazla gösterecek. İşçi ve emekçilerin alım gücü düşecek. Özetle bizim dolarımız mı var ki diyenleri kötü bir sürpriz bekliyor. Milyarlarca doları olanlar döviz ve borsa spekülasyonlarında paralarına para kattılar. Faturayı da dolarımız yok diyenlere yolladılar!

 

AKP müteahhitleri kurtarayım derken inşaat balonu halka patlayacak

AKP hükümeti kamu bankalarına talimat vererek konut kredileri faizini aylık yüzde 0,99’a indirdi. Maksat vatandaşın konut sahibi olması değil iflas eşiğindeki müteahhitleri kurtarmak. Nisan ayında konut satışlarında görülen azalma, özellikle birinci el konutlardaki yüzde 10’luk azalma ve satılamayan konutların birikmesi hükümeti bu adımı atmaya itti.

Kamu bankaları halkı borçlandırıp müteahhitlerin elindeki konut fazlasını (1 milyondan fazla) eritmeye çalışırken büyük bir maliyetin altına giriyor. Kamu bankaları, mevduata verdiği faizden yıllık 400 puana yakın daha düşük faizle konut kredisi verir duruma geldi. Ayrıca konutta yüzde 18’lik KDV yüzde 8’e indirildi ve tapu harcı oranı da yüzde 4’ten yüzde 3’e çekildi. Tüm bunlar vergi gelirlerinin azalması ve kamu bankalarının zararları dolayısıyla devlet bütçesine ek yük getirecek.

Bu yükü müteahhitler karşılamayacak. Onlar iflasın eşiğinden dönüp kasalarını dolduracak. Bu vesileyle konut kredisi borcuna giren emekçileri ise büyük bir tehlike bekliyor. Çünkü emekçi halk zaten borç batağında. En son TÜİK rakamlarına göre bir yıl içinde halkın konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borçları 74 milyar lira artmış ve 574 milyar liraya ulaşmış. Halkın çok yaygın olarak borcu borçla çevirdiği biliniyor. Konut faizleri ucuzladı ama diğer faizler tam tersine katlandı. Konut faizi 0,99 ama kredi kartının asgarisini ödediğinizde kalan borcunuza uygulanan faiz 1,84, gecikme faizi ise 2,34.

Tayyip Erdoğan, uluslararası sermaye karşısında diz çöküp faizleri bırakınca Türkiye bir anda en yüksek faiz oranına sahip ülke haline geldi. Ancak dolar istenen seviyeye gerilemedi. Uluslararası sermaye (Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle faiz lobisi) daha fazlasını istiyor. Kurmaylarını İngiltere’ye pazarlığa gönderen Erdoğan onlara da “ne istedilerse” verecek. Yani faziler artacak borcu borçla çevirmek mümkün olmadığı gibi emekçi ailesi bir kara deliğe doğru çekilecek.

Faturayı yine işçi ve emekçi ödeyecek. Konut kredisi almış olanları bekleyen en büyük tehlike ise işsizlik. Önümüzdeki dönemde hükümet kemer sıkacak. Patronlar işçi çıkartmalara gidecek. Bankalar da emekçinin kapısına dayanacak. Her ne kadar faizler piyasanın altında da olsa konut borcu kredi kartı gibi küçük değil. Sadece bir kişinin çalışmasıyla ödenecek taksitler değil bunlar. Hayat pahalılığı zaten alım gücünü düşürüyor. Maaşlar-ücretler eriyor. Patronun maaşı geç yatırması, bir ay maaş alamamak bile zincirleme etki yaratır. Bu koşullarda, aileden bir kişinin bile işsiz kalması felaket demek.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2018 tarihli 105. sayısında yayınlanmıştır.