IMF neden Tayyip Erdoğan’ı destekledi?
Erdoğan’ın 24 Haziran baskın seçim kararını ilk olumlu tepkiler sermaye çevrelerinden geldi. Dolar hızlı yükselişini durdurdu ve 5 kuruş kadar geriye çekildi. Bir süredir kara günler yaşayan borsa ise yükselişe geçti. Yani sermaye özellikle de yabancı sermaye erken seçim kararından memnun oldu.
IMF: Erken seçim piyasa güvenini arttırabilir
Baskın seçime bir destek de IMF’den geldi. IMF, Avrupa Departmanı Direktörü Thomsen, Türkiye’deki erken seçim kararını Türkiye’ye yaptıkları önerilerin kabul gördüğünü ve erken seçimin piyasa güvenini arttırabileceğini söyleyerek değerlendirdi. IMF direktörü, Türkiye ekonomisinin son derece kırılgan bir yapıda olduğunu da söylüyor: “Türk ekonomisinin aşırı ısındığına dair açık işaretler görüyoruz. Bunu siz de hedefin oldukça üstünde seyreden enflasyonda ve cari açıkta görebilirsiniz. Bu nedenle, bizim tavsiyemiz para politikasının sıkılaştırılması oldu.” IMF’nin bir başka önerisi de Türkiye’nin hızla yapısal reformlara yönelmesi.
IMF’ye borcu işçi ve emekçi ödedi
IMF’deki Erdoğan ve erken seçim sempatisinin nedenini sorgulamak lazım. Sebep Türkiye’nin IMF’ye borç vermesi değil elbette. Erdoğan’ın miting kürsülerinde bu doğrultuda söylediklerinin gerçeğe aykırı beyanlar olduğu belgeleriyle ortaya çıktı. Kendisi de daha sonra bu söyleminden çark etti. “Borç verecek duruma geldik” diye lafı çevirdi. Esasta olan ise başka. Türkiye 2002 ile 2013 yılları arasında IMF’ye 23,5 milyar dolar borç ödendi. Bu para nasıl ödendi? IMF’ye olan borç açlık sınırında maaş alan işçi ve emekçilerin Türkiye’deki gelir vergisinin yüzde 90’ından fazlasını vermesiyle, KİT’lerin ve kamu arazilerinin satılmasıyla, eğitimden, sağlıktan yapılan kesintilerle ödenmiştir. İşçi ve emekçi borcun faturasını öderken patronlar ise teşvik paketleri, vergi muafiyetleri ve vergi aflarıyla kârlarını arttırmayı sürdürmüştür.
IMF’ye 23,5 milyar ödendi, Türkiye’nin dış borcu 453 milyar dolara çıktı
Peki AKP faturayı işçiye emekçiye ödetmiştir de bunun sonunda Türkiye bir bütün olarak borçlarından kurtulmuş mudur? Hayır! Tam tersine Türkiye’nin 2002’de 129 milyar dolar olan dış borcu 453 milyar dolara ulaştı. Dış borcun yurtiçi gelire oranı ise yüzde 50 sınırını aşarak yüzde 53’e ulaştı. Bu rakam 2001 krizinden sonraki en yüksek rakam.
Bir ülke ne zaman IMF’nin eline düşer? Bir kişi ne zaman borçlarını ödeyemez, ödemelerini yapamaz duruma gelir ve tefecinin eline düşerse, bir ülke de benzer bir durumda IMF’nin eline düşer. Türkiye’de borcun milli gelire oranı giderek artıyor. Ödemeler dengesi de sürekli açık veriyor. Nisan ayında açıklanan rakamlara göre cari açık Şubat’ta 1,59 milyar dolar artışla 4,15 milyar oldu. 12 aylık açık ise 53,3 milyar dolar. Özel sektörün borcu milli gelirin yüzde 68,1’ine ulaşmış durumda. Türkiye’de toplam borçlar ise milli gelirin yüzde 127,2’si. En büyük borç yükü ise vatandaşın sırtında. Konut, taşıt, ihtiyaç kredileri, kredi kartları derken vatandaşın borcu 541,7 milyar dolara ulaşmış vaziyette.
Borcun acısı erken seçimden sonra çıkacak
Yani Erdoğan ve AKP, IMF’ye borcu ödemiş ama Türkiye’yi boğazına kadar borca batırmış. Özellikle bu borcun esas yükünü çeken vatandaş bu sürecin sonunda daha fazla borç batağına sürüklenmiş. Özetle Türkiye yeniden IMF’nin eline düşecek pozisyona getirilmiştir. IMF de erken seçim kararına bu yüzden sevinmektedir. Sadece Türkiye’yi yeniden eline düşürmeyi istediği için değil. Aynı zamanda alacaklı uluslararası sermayenin çıkarlarının temsilcisi olduğu için. Eğer seçim kararı ileri bir tarihte olsaydı ister istemez Erdoğan ve AKP seçim ekonomisi uygulayacak oy beklentisi ile muslukları açacaktı. Şimdi böyle bir zaman yok. Erdoğan “atı alıp Üsküdar’ı geçtikten” sonra muslukları açmak bir yana kemerleri sıkacak. Türkiye’nin borçları yine emekçilerin sırtından ödenecek. Sermayenin işten çıkarmalarla faturayı emekçi halka ödetmesinin önü açılacak. 80 milyonun cebinden uluslararası sermayenin kasalarına hortumlar bağlanacak.
Para politikası sıkılaştırma ve yapısal reformların Türkçesi halka kemer sıktırmaktır
Yani IMF’nin kabul edilen önerileri hayata geçirilecek. Zira, IMF’nin para politikasını sıkılaştırma önerisinin tercümesi halka kemer sıktırmaktır. Yapısal reform dedikleri ise tüm devlet kaynaklarının yabancı sermayeye peşkeş çekilmesi, özelleştirmeler, eğitimin, sağlığın, yerel yönetimlerin ve tüm kamu hizmetlerinin (güvenlik dahil) tamamen piyasaya terk edilmesidir.
IMF halkına hesap vereni değil kendisine borcunu ödeyeni sever
Bunun bir siyasi faturası olmaz mı? Olur, elbette ama 24 Haziran kararını alanlar hesabı 2023’e kadar ertelemenin peşindeler. IMF ve uluslararası sermaye halkına hesap vermek zorunda olan bir yönetim değil kendisine borcunu tıkır tıkır ödeyen bir yönetim ister. İşte size neden yangından mal kaçırır gibi 24 Haziran tarihinin seçildiğinin, doların, borsanın ve IMF’nin neden zil takıp oynadığının cevabı…