DİSK’in gerçeği: Kod adı sosyal diyalog
Geçtiğimiz ay DİSK’in yaptırdığı “işçi sınıfının gerçeği” araştırmasını aktarmış, yazının sonunu da şöyle bağlamıştık. “Kani Beko, DİSK’in raporunu açıklarken “oku attıktan sonra nişan alınmaz. Önce nişan almak, hedefi iyi belirmek sonra oku fırlatmak gerek”, “somut durumu bilmeden ve ona uygun politikalar üretmeden sendikal mücadele başarıya ulaşamaz” demiş. Doğrudur ama raporun bilmediğimiz bir şeyi açığa çıkardığını da söyleyemeyiz. Dolayısıyla bugüne kadar uygun politikaları belirleyip uygulamamanın sorumluluğu ortada duruyor.”
Şimdi ortada duran bu sorumluluğu sorgulayarak devam edelim. DİSK, şanlı bir mücadele tarihine sahiptir. Her DİSK yöneticisi bunu bilir. Bir konuşma yapacağında da Kavellerden, 15-16 Haziranlardan, DGM eylemlerinden, MESS grevlerinden, 1 Mayıslardan övgüyle bahseder. Bugün her DİSK’linin haklı olarak övüneceği şanlı mücadelelerdir bunlar. Ancak tüm bunlar 12 Eylül öncesinin eylemleridir. Darbe sonrasında kapatılan DİSK’in yeniden kurulduğu 1992’den bu yana ise aynı coşku ve övgüyle anılacak tek bir örnek yoktur. Zonguldak grevleri, Bahar eylemleri 1992 öncesindedir. Tekel direnişi, Türk-İş üyesi işçilerce Türk-İş binası işgal edilerek yapılmıştır. 2015’in büyük metal grevleri de yine sarı Türk Metal’e karşı olmuştur. DİSK bu grevlerin merkezinde yer alan hiçbir fabrikayı örgütleyememiştir. Birleşik Metal bir çaba göstermişse de konfederasyon olarak DİSK oralı olmamıştır. DİSK bünyesinde gerçekleşen Greif işgalini önemli bir deneyim olarak kayda geçebiliriz. Ancak o da DİSK’le değil DİSK’e rağmen gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Sonunda da başarısız olmuştur. Sorgulanması gerekenler bunlardır. Nostalji bir yere kadardır. Ve artık yeter!
DİSK, işçi sınıfının gerçeğini araştırmış, rakamları ortaya koymuş. Kani Beko’nun sözlerini de yukarıda aktardık. Şimdi şunu sormalıyız. Madem “oku attıktan sonra nişan alınmaz” bu araştırmanın sonuçlarına bakarak DİSK, nereye nişan almaktadır, hangi hedefi belirlemiştir? Araştırmanın kamuoyuna açıklanmasının ardından bir aydan fazla zaman geçti, hiçbir ses yok! Ama biz araştırmanın daha önce değinmediğimiz bir boyutunu gündeme getirelim ve DİSK’in neden 1992’den beri tek bir şanlı mücadele örneğini oluşturamadığına dair bazı ipuçları yakalamaya çalışalım.
İpucu anket sonuçlarında değil anketin sponsorunda. Friedrich Ebert Vakfı! Alman Sosyal Demokrasisi’nin tarihsel liderinin adıyla kurulmuş bu vakıf, sadece bu anketin değil neredeyse DİSK’in tüm faaliyetlerinin sponsorluğunu yapıyor. Ebert’i kısaca tanıtacak olursak kendisi Almanya ve uluslararası işçi hareketinin iki büyük devrimci lideri Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in katilidir. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ni Alman emperyalizminin bir aygıtı haline getiren kadroların başında gelir. Ebert’in bu tarihsel rolüne gayet uygun bir biçimde Friedrih Ebert Vakfı da bugün Alman emperyalizminin dış politikasının organik bir parçasıdır. Görevi, Avrupa’da ve Ortadoğu’da işçi sınıfı hareketinde sınıf mücadeleci sendikacılığı bitirmek, yerine sınıf işbirliğini getirmektir. Bu faaliyetin kod adı ise “sosyal diyalog”dur. DİSK’li işçiler bu kavramı çok iyi bilir. Çünkü bu kavram Ebert Vakfı’nın sponsorluğunu yaptığı sendikal eğitimlerin vazgeçilmez başlığıdır.
Ebert Vakfı, Türkiye’de 25 yıldır faaliyet yürütüyor. DİSK’in yeniden kuruluş tarihiyle tamı tamına örtüşmekte. Burada komplo teorisi kurmuyoruz. Gayet açık ve net bir faktörden bahsediyoruz. Bu faktör tüm sorunların kaynağı değil elbette sadece etkenlerden biri ama önemli. Sınıf mücadelesinde pişen ve eğitilen kadroların yarattığı Kavellerle, 15-16 Haziranlarla, DGM’yi ezen DİSK’le, 1992’den beri Avrupa Birlikçi “sosyal diyalog” afyonuyla uyuşturulmuş kadrolarla sıfır çeken DİSK’i karşılaştırıyoruz. Ve nişan alıyoruz: DİSK’in her hücresinden “sosyal diyalog” afyonunu temizlemek için tabandan başlayarak öncü işçileri sınıf mücadelesi içinde ve sınıf mücadeleci bir perspektifle eğitmenin vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu görüyoruz. Bugün DİSK’linin vazifesinin “sosyal diyalogla”, “iş barışını” sağlamak değil sınıf mücadelesiyle yeni Kaveller, 15-16 Haziranlar yaratmak olduğunu tespit ediyoruz.
DİSK’e yabancı olanın Ebert gibi vakıflar ve onların himayesinde yapılan faaliyetler olduğunu, DİSK’in mayasında sınıf mücadelesi ve anti-emperyalizmin bulunduğunu söylüyoruz. Tüm DİSK’lileri, DİSK’in kurucu sendikalarının Türk-İş üyeliğinden ayrılmak için genel kurullarına sundukları ortak raporun 7, 8, 9 ve 10. Maddelerini hatırlamaya çağırıyoruz. DİSK’in şanlı tarihine sahip çıkmak, bu maddelere de sahip çıkmaktır. İnancımız odur ki Türk-İş üzerindeki Amerikan hegemonyasını mahkûm ederek kurulan DİSK’in bünyesi Alman emperyalizminin himaye girişimlerini de er ya da geç kusacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2018 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır.