MESS sadece sefalet zammı değil sefalet düzeni dayatıyor
Metal işçisinin yüzde 30-40 arasında zam istediği bir ortamda, önce yüzde 3,2 zam önererek işçilerle adeta dalga geçen metal işverenleri örgütü MESS, yüzde 6,4’lük yeni teklifi ile hakaretlerini sürdürdü. MESS yaptığı açıklamada utanmadan sıkılmadan sefil önerisini “uzlaşma yönünde bir adım” olarak tanımladı. MESS, kendi önerisini memur zamlarıyla kıyasladı ve “memur ve emeklinin altı aylık dönemde yüzde 4 zam için anlaşıp enflasyon farkıyla yüzde 5,69 alacağı bir süreçte iş kolumuzdaki işçi sendikalarının yüksek ücret artışı talepleri, ekonominin herhangi bir parametresiyle açıklanamaz” buyurdu.
Patronun ekonomisi başka işçininki başka
Patronun ekonomisinin de parametresinin de işçinin yaşadığı gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok. Her şeyden önce resmi enflasyon rakamı yüzde 13’e dayandı. Giderek de artacağı görülüyor. İşçinin mutfağındaki yangının boyutu ise çok daha fazla. Tüketici Hakları Derneği’nin açıklamasına göre temel gıda maddelerinde fiyat artışları yüzde 30’ların üstünde. Kabak, domates, patates gibi ürünlerde fiyat artışları yüzde 50’yi aşıyor. Kira zamları yüzde 15 ile son 5 yılın rekorunu kırdı. Her gün yeni zam haberleri geliyor. Emekçinin üzerindeki vergi yükü artıyor. Bu koşullarda hükümete yakın Memur-Sen bile açlık sınırını 1787 lira yoksulluk sınırını ise 5000 lira olarak açıklıyor. Metal işçisi açlığın sınırında yoksulluğun en alt seviyesindeki ücretlerle çalışıyor. İşçiyi sefalete mahkum eden MESS patronlarının gururla ilan ettikleri kâr ve ihracat rekorları ise ortada. Daha fazla ekonomik parametreye ihtiyaç var mı? İşçinin talep ettiği yüzde 30’lu rakamlar bile az. Daha da yoksullaşmama isteğini yansıtıyor. İşçinin hayat koşullarını iyileştirmekten, borç batağındaki haneleri düze çıkarmaktan bir hayli uzak.
MESS’in esas amacı memurlar gibi metal işçisinin de elini kolunu bağlamak
Buna karşılık, esas MESS’in sefalet zammının ekonominin herhangi bir parametresiyle açıklanmasının imkânı yoktur. Zaten MESS de ekonomik değil siyasi bir parametreye yaslanmaktadır: İstibdad! Evet, metal patronları arkasını istibdad rejimine ve OHAL’e dayıyor. Bu anlamda meselenin temelinde zam oranları arasındaki uçurum yatmıyor. Esas can alıcı noktayı MESS’in örnek olarak memurları vermesinde görüyoruz. Burada metal işçisi dikkat kesilmeli ve patronların esas oyununu görmelidir. Memurlar, daha doğru ifadeyle kamu emekçileri, “ekonomik parametreler” dolayısıyla düşük zam alıyor değildir. Eli kolu bağlanmış olduğu için bu sefalet zamlarına mahkûm edilmektedir.
Kamu emekçisinin grev hakkı gasp edildiği için fiilen toplu sözleşme de yoktur. Her seferinde toplu görüşme adı altında tiyatro oynanmaktadır. Hükümet kendi yandaşı olan Memur-Sen isimli kuruluşla meseleyi bağlayıp kafasındaki zam oranını emekçilere dayatmaktadır. İşte MESS aynı düzenin metal sektöründe de hâkim olmasını istemektedir. AKP iktidarının istibdadı da her grevi yasaklayarak, mücadele eden sendikaların önünü kesip, sarı sendikaları ihya ederek, kamu çalışanlarına dayatılan düzeni metal işkoluna getiriyor ve Erdoğan’ın deyimiyle bir güzel “patronların önünü açıyor!”
MESS’in istediği düzenin üç köşesi: Sermaye iktidarı-sarı sendika-taraflı hakem
Sermayenin iktidarı görevini yapıyor. Metal sektörü açısından çok yakın örnekler var. 2015’te MESS’e karşı Birleşik Metal’in grevleri yasaklanmıştı. Geçtiğimiz yıl yine Birleşik Metal’in Asil Çelik ve EMİS grevleri de yasaklandı. AKP iktidarı döneminde sadece DİSK’in değil Türk-İş’e bağlı sendikalardan Kristal-İş’in üç, T.Maden İş’in iki ve Petrol-İş’in de bir grevi bu yasaklamalardan nasibini aldı. AKP iktidarı grevleri yasakladığında süreç Yüksek Hakem Kurulu’na (YHK) gidiyor, gerçekte ne yüksek ne de tarafsız bir hakem olan 12 Eylül mahsulü bu patron yanlısı kurumun verdiği zam oranları da belli. YHK’nın sözleşmeleri altı aylık dönemler için yüzde 6-7’yi geçmiyor.
Dolayısıyla, MESS sadece bir sözleşme süreci yürütmüyor. Metal sektöründe ve buradan hareketle hızla yayılarak diğer sektörlerde tüm toplu sözleşme düzenini yok etmeye çalışıyor. Eğer MESS’in istediği düzen kalıcılaşırsa toplu sözleşme dönemleri aynı kamu emekçilerinin yaşadığı gibi otomatik olarak işveren lehine sonuçlanan bir tiyatroya dönüşecektir. Sarı sendikalar da bu tiyatroda figüran olmaya dünden razı. Topu hükümete atıp sorumluluktan kaçacaklar. Sarı ağalar şimdiden alttan alta “grev yasaklanırsa yapacak bir şey olmaz”, “devlete karşı çıkılmaz”, “OHAL var ne yapalım” gibi sözlerle işçinin gözünü korkutmaya çalışıyorlar.
Metal işçisi zincirleri kıracak!
Metal işçisi bu oyunu görmelidir. Önündeki mücadelenin sadece bir zam mücadelesi olmadığını çok iyi kavramalıdır. İşçinin yaptırım gücü üretimden gelir. Bu gücü kaptırmamak da yine işçinin elindedir. İşçi haklı ve meşru zeminde, birlik ve beraberlik içinde üretimden gelen gücünü kullandığında bunun önüne geçebilecek bir kuvvet yoktur. 2015 yılında DİSK’in grevleri yasaklanmışsa da hemen ardından Mayıs ayında fiili grevler yaşandı. Türkiye’nin en büyük fabrikalarında işçilerin nasıl haftalarca üretimi durdurduğu işçi sınıfının hafızasındaki tazeliğini koruyor. Geçtiğimiz yıl EMİS grevinde grev yasaklanınca işçi fabrikaya girdi, ama işi yavaşlattı, grevi pratikte sürdürdü. Metal işçisi ne yapması gerektiğini biliyor. Meydanlarda çınlayan grev sesleri bunun işareti. Metal işçisi sadece hak ettiği zammı almak için değil grev hakkını korumak ve sadece bugünü değil yarını da kazanmak için zincirleri kırmalı, elini şaltere uzatmalıdır!