Sen de mi IMF?
Dünya ekonomisinin durgunluğu devam ediyor. Yakın gelecekte yeni bir finansal krizle birlikte durgunluğun daha da derinleşmesinin güçlü bir olasılık olduğu bizzat burjuva iktisatçıları tarafından dile getiriliyor. Her ne kadar ABD Merkez Bankası Fed’in başkanı Yellen kısa süre önce “kalan ömrüm boyunca 2008 yılındakine benzer bir finansal kriz beklemiyorum” dese de IMF başkanı Lagarde hemen ona cevap verme ihtiyacı duyuyor: “uzun bir hayat sürmeyi umuyorum ve Yellen’a da aynısını diliyorum. Fakat ben yeni bir kriz olmayacağı üzerine bahse girmezdim. Bazı döngüler var. Yeni bir ekonomik kriz olabilir”.
Dünya kapitalizminin baş aşağı gidişatı karşısında uluslararası burjuvazinin “akıl hocaları” arasında farklı tasavvurlar olduğu gibi, sistemin kötüye giden sorunlarına daha etkin siyasi çözüm arayışları da söz konusu. Bunun en çarpıcı örneğine geçtiğimiz günlerde IMF’nin yayınladığı Mali İzleme Raporu’ndaki tespitlerde rastlamak mümkün. IMF söz konusu raporda iki önemli tespit yapıyor. İlki dünya ölçeğinde artan gelir eşitsizliğini azaltmak için önümüzdeki yıllarda gelir düzeyine göre vergilendirmeyi hedefleyen artan oranlı vergi sistemini öneriyor. İkinci olarak da zenginlerin daha fazla vergilendirilmesinin ekonomik büyümeyi yavaşlatacağı görüşünü destekleyen herhangi bir olgusal kanıt olmadığını ileri sürüyor. Dikkat buyrun! 70’li yıllardan itibaren, yaklaşık 40 senedir, ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher, Türkiye’de Özal ile özdeşleşmiş neoliberalizmin yılmaz savunucusu IMF, açıkça “zenginden daha fazla vergi alınmalı, gelir eşitsizliği azaltılmalı; üstelik bu ekonomik büyümeyi de yavaşlatmaz” diyor.
Sen yıllarca “arz-yanlı ekonomi” diye tanımlanan, piyasalarda serbestleşmeyi, sosyal harcamaların kısılmasını, vergi indirimlerini, devletin ekonomiye daha az müdahale etmesini, zenginlerden daha az vergi alınmasının kamu harcamalarını azaltacağını, özel sektör yatırımlarını canlandıracağını, böylece ekonominin canlanacağını savun; sonra keskin bir dönüşle, büyüme artışının önümüzdeki yıllarda yavaşlayacak olmasında ve ekonomik canlanmanın yetersiz kalmasında ücret artışlarındaki düşüklüğün önemli etkisi olduğunun altını çiz. IMF’nin yıllardır bağnazca savunduğu, liberalizmin amentüsü olan “zenginlerden daha az vergi alırsan, ekonomi daha iyiye gider” diye özetlenebilecek tezi sorgulayan, adaletsiz gelir dağılımını sorun eden ve böylece piyasaların aksadığını tescil eden bu raporun asıl önemi uluslararası burjuvazinin emekçi kitleler karşısında yürüttüğü ideolojik savaşta önemli bir mevzi kaybettiğini ortaya koymasıdır.
IMF’nin adeta celladın giyotini eleştirmesinden farklı olmayan bu “Robin Hood” vari zihniyet değişimi bize bir yandan kapitalizmin kargaşa içinde olduğu dönemlerde en ateşli savunucularının bile şaşkınlık ve çaresizlik içinde olduğunu, öte yandan son yıllarda öfkeyle “sağa” savrulan kitlelerin “sola” da savrulabilecekleri, yani küresel ölçekte bir isyan ve ayaklanma dönemine girilebileceği tehdidi karşısında bir çözüm aradıklarını gösteriyor. Oxfam adlı bir yardım kuruluşunun yayınladığı rapora göre küresel sosyal eşitsizlik dünya çapında hızlı bir biçimde artıyor; dünyanın en zengin 8 kişisinin serveti dünyanın yarısının (en yoksul 3.6 milyar insanın) sahip olduğu varlığa eşit. Son yıllarda uluslararası burjuvazinin “mabedi” olan Davos toplantılarında gelir adaletsizliğinin önde gelen gündem maddesi olmasının, ABD’de Bill Gates’in, Türkiye’de Ali Koç’un “can yakmayan kapitalizm” arayışlarının altında kitlelerin öfkesinden duyulan endişe yatıyor. The Economist dergisi “Dünyada 2017” özel sayısında 1917 Ekim devriminin yüzüncü yıl dönümü olduğunu ve günümüz dünya ekonomisinin koşullarının o dönemle taşıdığı benzerliklerden hareketle uluslararası burjuvazinin hissettiği endişeyi “Bolşeviklik geri dönüyor” diye ifade etmişti.
Tam da ABD başkanı Trump’ın eski dogmaya bağlı kalarak zenginlerden daha az vergi almaya dönük bir politikayı uygulamaya koyacağı bir dönemde, IMF’nin bunu zıddı bir vergi politikası önermesi - her ne kadar İngiltere’de yükselişte olan Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’nin zenginlerden daha fazla vergi almaya dönük vergi politikası önerisiyle benzerlik taşısa da - uluslararası burjuvazinin içinden çıkamadığı iktisadi ve sosyal bunalım karşısında, kendi içinde filizlenmekte olan korumacılığa yatkın, “milliyetçi” kanat (Trump, Le Pen vd.) ile “küreselleşmeci” kanat (Clinton, Merkel, Macron vd.) arasındaki gerilimi gözler önüne sermesi bakımından da önem taşıyor. Bir kez burjuva kanatları arasındaki her iki “proje”nin kapitalizmin krizinin gerçek kökenlerine dokunmayıp, biri “sopa”yla diğeri “havuç”la sömürüyü artırmaya dönük birer ekonomi politikası olduğu kavrandığında, emekçilerin ve ezilenlerin dünya ölçeğinde her iki burjuva projesinden bağımsız bir mücadele yürütmelerinin de önü açılmış demektir. IMF raporu kapitalizmin bu çelişkisini ortaya koyarak burjuva ideolojisinde büyük bir çatlağa işaret etmesi bakımından çarpıcı nitelikte.