Fabrikalardan Haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Mayıs ayında da Tuzla'dan Antalya'ya kadar önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.


Gardı indirirsek yönetim saldırır

Merhaba ben Şişecam Tuzla işletmesinde çalışıyorum. Asgari ücret ile birlikte prim sistemi ile çalışıyoruz. Prim sistemi denilince ürettiğimiz ürün karşılığında artan bir maaş gibi düşünülebilir. Ancak burada işler pek öyle yürümüyor. Aksine ödül değil ceza sistemi olarak kullanılıyor. Yönetimin aldığı son karar ile artık doktordan rapor alsak da almasak da her şekilde maaşımızdaki primimizin tamamı kesintiye uğruyor. Dolayısıyla sadece bir seferde çıkardığımız bir camla bile maaşımızı çıkaran “koskoca” fabrika, önce bizi taşeron çalıştırıp iş güvencesinden yoksun bırakıyor, daha sonra bununla da yetinmeyip kendi çalışma koşullarının kötülüğünden ileri gelen iş hastalıklarından rapor alınca da primimizden kesinti yapılıyor. Anlayacağınız, eskiden bir ortama girerken herkese yiyecek içecek ısmarlayan Şişecam işçisi günü borçla zor kurtarır hale geldi. Ancak buna karşı hiç boş durmadık sendikalaşmaya başladık. Sendikanın adını duyan yönetim, bir taraftan kendince sert önlemler almaya çalışırken diğer yandan da 16 saat fazla mesai yapılmasının durdurulması gibi bazı koşullarını iyileştirmeye başladı. Ancak biz ne zaman gardı indirsek yönetimin eskisinden daha çok bize saldıracağını da gayet iyi biliyoruz.

İstanbul Tuzla’dan bir Şişecam işçisi

Otellerde doluluk oranı artıyor, işçinin krizi devam ediyor
 
Turizmdeki kriz patronlar için otellerdeki doluluk oranlarının artmasıyla birlikte biraz rahatladı. Peki ya işçi için de öyle mi? Kriz zamanlarında işten çıkarılan ya da dolaylı yoldan baskı, mobbing veya mizansen bir uygulama ile kovulan işçilerin dertleri, sıkıntıları bir yana, işyerlerinde çalışmaya devam edip iş yükü çoğalan işçi için de aynı anlamı taşıyor mu diye sormaya gerek yok. Çalıştığımız 42 katlı otelde akşam vardiyasında oda temizlik ve ihtiyaçlarına bakan sadece 2 işçi var. Kan ter içinde işlerimizi yetiştirmek için molaya bile çıkamadığımız zamanlar oluyor, bunun yetmediği gibi mesai bitiminde ekstra mesaiye kalacağımızın haberi veriliyor. Zaten iş yükünün yüksek olduğunu bildikleri halde bize bunu reva görüyorlar. Kriz zamanında elimizden alınan haklarımızı sorduğumuzda çalıştığınıza dua edin gibi emeğimizi hiçe sayan bir cevap ile karşılaşıyoruz Yaptığın en ufak hatada hakarete uğrama olasılığın çok yüksek. İşlerin yoğun olduğu dönemde yeri gelip 19 saat çalıştığımızda üzerimize titriyorlardı ama işler düşünce sanki krizin yaratıcısı biz işçilermişiz gibi bize düşman kesiliyorlar ve en ufak hareketi büyütüp bizi kovmanın yolunu arıyorlar. Bu iki yüzlülükleri ortadan kaldırmanın yolu onlar gibi biz işçiler de birlikte hareket edip güçlü olmalıyız. Amiri müdürü hep birlikte üzerimize gelirken onların karşısına durabilecek bir gücü arkamıza almalıyız. Bu da bizlere güvence veren sendikalarla olmalıdır.
 
İstanbul'dan bir turizm işçisi

Turizmde istihdam sorunu

Çalıştığım otelde “İş-Kur İş Başı Eğitim Programı” uygulanıyor. Bu mesleği 9 yıldır yapmama rağmen, “kursiyer” görülüyorum. Sigorta primlerim ödenmiyor, “kursiyer” olduğum için fazla mesai yaptırıldığı halde bu resmiyete dökülmüyor. İş güvencem yok, sözleşmem dört aylık.

İşte, yukarıda okuduğunuz kısa tablo, “İstihdam Seferberliği” denilen şeyin, işçiler açısından tam olarak ne anlama geldiğini gösteriyor. Karın tokluğuna çalışmak zorunda bırakılmak, bir nevi açlıkla terbiye edilmek.

Tüm bunların yanı sıra, İş-Kur genel merkezinin aldığı bir karar geçen gün bize tebliğ edildi. Bu kararda, İş Başı Eğitim Programı kapsamında çalışan “kursiyerlerin” öğrenci olanlarından %25, işsizlik maaşı kullananlarından %50 oranında maaş kesintisi yapılacağı belirtiliyor. Neden böyle bir karar alındığına dair hiçbir bilgi yok…

İş değiştirme, iş seçme gibi özgürlüklerimizin olduğu söylenir hep. Antalya turizm işçileri için böyle bir özgürlük de fiilen ortadan kalmış durumda çünkü hangi otele giderseniz gidin size “kursiyer” olarak çalışmaktan başka bir yol bırakmıyorlar.

Turizmin kalbi Antalya’da kriz derinleştikçe işsizlik artıyor buna paralel istihdam adı altında sömürü katlanıyor. Bunun tam karşısında yaşayabilecek ücretin çok altında uzun saatler çalışan turizm işçisi yığınlarının birlikte hareket etme dürtüleri de kendini gösteriyor. Mücadele etmek, durumun bizim lehimize gelişmesi açısından belirleyici etken olacaktır.

Antalya’dan bir turizm işçisi

Turizmde değişen bir şey yok

Geçen sezon turizmde kriz vardı. Bugün turizmde kriz yok diyorlar ama kriz devam ediyormuş gibi davranıyorlar. Yine az işçiye çok iş gördürmeye çalışılıp bir de bütün işçiler sözde hükümetin “İstihdam Projesi” adı altında İş-Kur’dan işe alınıyor. Yani patron o işçiyi kaç ay İş-Kur’dan çalıştırırsa o dönem kazandığı bütün para cebine kalıyor. Antalya’da sezon daha yeni başlamasına rağmen biz turizm işçilerinin sorunları da hemen peşinden başladı. Bütün kışı sağ sola borç bırakarak geçirirdik şimdi işe kışın yaptığımız borçları bile ödeyemeyecek koşullarda tekrar iş başı yaptırıldık.

Normalde bir otelin üçte biri İş-Kur’lu olması gerekirken şu an tam tersi otelin üçte biri İş-Kur’suz olarak çalışıyor. İş-Kur’suz çalışan üçte biri de müdürler ve şefler oluşturuyor. Çünkü İş-kur programı onlara teklif ediliyor. Biz işçilere olduğu gibi zorunlu değil. Bütün sorunlar sadece İş-Kur’la bitmiyor. İş-Kur asgari ücrete sigorta primleri yatırmadan çalıştırılmamıza göz yumarken bir hükümetin yeni çıkardığı “Bireysel Emeklilik Sistemiyle” maaşımızdan 100 TL kesinti yapılıyor. Hiç gelmeyecek olan emekliliğimiz için 100 TL para ödüyoruz. Bu Bireysel Emeklilik Sistemini sadece İş-Kur üzerinden de değerlendirmeyelim. Her sezon altı ay çalışıp altı ay işsiz kalıyoruz. Beş sezon boyunca çalışan bir işçi ancak sigortasının 900 günlük yani bir işçi 5 yılda 3 yıllık bile sigorta primi olduramazken bugün belki hiç gelmeyecek emeklilik için her ay para kesmek istiyorlar. Bir de bunların yanında her gün daha çok gelen turizmin olağan baskıları var. Her gün ücretsiz fazla mesai yapıp haftalık izinlerimizi bile kullanamıyoruz. Maaşlar ise tam bir yılan hikâyesi. Ayın başında yatması gereken maaşları 10 gün 15 gün gecikmeli olarak alıyoruz. Bir de buna şükreder hale geliyoruz. Çünkü yanı başımızdaki otelde çalışan arkadaşımız o ay maaşını bile alamıyor.

Turizmde işçiler için asılda değişen bir şey yok. Sadece artarak gelen bir baskı var. Hükümet ya da patronların bizim durumumuzu düzeltmek yolunda hiçbir adım atmayacağını artık tam anlamıyla anlamış bulunuyoruz. Bu sorunların çözümü biz turizm işçilerinin beraber mücadele etmesiyle çözülebilir. Yanı başımızda başka bir işçi arkadaşımıza baskı uygulanırken ona yapılan baskıya bizim de ses çıkarmamızla ancak turizm sorunları çözülebilir.

 

Antalya’dan bir turizm işçisi