Türkiye vurdukça ABD koridoru güçleniyor, terörist ABD daha fazla yuvalanıyor!
Türkiye'de referandumun ardından derinleşen siyasi kriz Sincar ve Karaçok dağlarına yapılan hava harekâtları ile uluslararası alana taşındı. İçeride toplum nezdinde meşruiyetini sağlayamamış referandum sonuçlarını YSK'ya tasdik ettirerek uygulatmaya çalışan iktidar, süren tartışmaların önüne geçmek ve kendini ulusal güvenliğin koruyucusu olarak göstermek için hava harekâtına başladı. Ancak bu sefer de kendini meşruiyeti uluslararası alanda tartışmalı bir pozisyonda buldu. ABD askerleri YPG'lilerle, hatta doğrudan PKK'nin silahlı kolu HPG'lilerle fotoğraflar çektirdi. ABD bayraklı zırhlı araçlar Rojava'da Türkiye sınırına konuşlandırıldı. Sadece ABD değil Rusya da PYD'nin kontrolündeki Afrin'de sınır bölgesine araçlarını ve askerlerini konuşlandırarak Türkiye'nin harekâtını meşru görmediğini ortaya koydu. Tüm bu manzara karşısında üzüntü ve sitemlerini iletmekten başka bir şey yapamayan Erdoğan ve AKP iktidarı, meşruiyetini sağlayamadığı askeri eylemini uluslararası alanda tasdik ettirecek YSK benzeri bir kurum da bulabilmiş değil. Hal böyle olunca Sincar ve Karaçok hava harekâtlarının ardından başlayan sürecin nereye varacağını görmek için gözler Erdoğan'ın 16 Mayıs'ta ABD'de Trump'la yapacağı görüşmeye çevrildi.
Biz, Türkiye'nin PYD'yi ve genel olarak Rojava'daki Kürt oluşumunu baş düşman ilan eden Suriye siyasetinin içeride halkların kardeşliğini bozacağını, genel olarak da Türkiye'yi giderek daha fazla ABD'nin nüfuzuna sokacağını vurguluyoruz. Fırat Kalkanı’nın bilançosunu çıkardığımızda vardığımız sonuç bu oldu. Kürt koridorunu engelleyeceğim diye Cerablus'tan Suriye'ye giren Türkiye sonunda kendini kapana kısılmış bulduğu gibi Rojava'nın da Fırat'ın doğusunda tamamen ABD'nin hâkimiyetine girmesini sağlamıştı. Bu süreçte Mınbiç'te TSK ve ÖSO ile PYD'nin arasına Rusya'nın girdiğini, ABD'nin de varlığını sürdürdüğünü, Afrin'in ise giderek Rusların bir üssü haline gelmekte olduğunu gördük. Son hava harekâtları bu durumu tahkim etmekten başka bir şeye yaramadı.
Trump'la yapılacak her türlü pazarlık gayri meşrudur
Şimdi Erdoğan'ın, Trump'la görüşmesinde bu duruma bir çözüm bulması bekleniyor. En başından söyleyelim, Türkiye'nin Suriye'deki politikalarını ABD emperyalizminin parababası lideri Trump'a tasdik ettirmesinin halklar nezdinde, rehin alınmış YSK'nın kararları kadar bile meşruiyeti yoktur, olamaz. Hiç değilse YSK'nın Türkiye yasalarıyla tanımlanmış bir konumu vardır. Tartışmalı olan YSK başkanı başta olmak üzere aldıkları kararlardır. Peki Trump ve ABD hangi hakka ve hukuka göre Suriye'de söz sahibi olmaktadır? Gayet açık ki ABD emperyalizmi haksız ve hukuksuz şekilde bölgededir. Eylemleri yasadışıdır, gayri meşrudur. Askerleri işgalcidir. ABD'nin bölgede varlığını sürdürmesini sağlayan hak ve hukuk değil işbirlikçilerinin desteğidir.
ABD'nin askeri olmaya hayır!
Erdoğan, ABD'ye "çek git Ortadoğu'dan" demeyecek. Ne diyeceği belli. Açık açık söylüyorlar. ABD'ye yazdıkları dilekçede yazan şudur: "Suriye'deki operasyonlarında YPG'yi kullanmayı bırak bizi kullan. Rakka'ya birlikte yürüyelim." Erdoğan ve AKP'nin en önemli dayanağı Türkiye'nin NATO üyesi olması. YPG'yi bir "terör örgütü" ve "taşeron" olarak niteleyen Erdoğan ve AKP, ABD'nin bu örgütle hareket etmek yerine NATO üyesi müttefikiyle hareket etmesi gerektiğini söylüyor. Bu politika utanç vericidir. Türkiye halkını aşağılamaktadır. Türkiye'nin askerini yani emekçi çocuklarını adeta ABD'nin açtığı taşeron ihalesini almak üzere bir koz olarak öne sürmektedir. Kötü şöhretli Amerikan parababası George Soros, 2002'de Türkiye'de Sabancı Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada "Türkiye'nin en önemli ihraç ürünü ordusudur" demişti. Bugün 2017'de Erdoğan ve AKP hükümeti orduyu adeta Soros'un sözlerini doğrularcasına ABD'nin hizmetine sunmakta ve bunun üzerinden pazarlık yapmaktadır.
ABD'ye açık veren ABD'yle müzakere edemez
Bu pazarlıktan Türkiye'nin çıkarına bir sonuç çıkması beklenebilir mi? Her şeyden önce ABD'ye müzakereye giden Erdoğan'ı yakından ilgilendiren Zarrab davası Trump'ın elinde bir koz olarak durmaktadır. Erdoğan'ın referandum öncesinde ABD Yahudi lobisinin önemli isimlerinden Rudy Giuliani ile Beştepe'de gizlice görüştüğü basına yansımıştı. ABD basınında Giuliani'nin bu ziyareti sorgulandığında, kendisi Zarrab davasında Türkiye ile ABD çıkarlarına uygun bir uzlaşma aramak üzere Erdoğan’la görüştüğünüaçıklamıştı. Durum ortadadır. Bir daha söyleyelim: Zarrab Erdoğan’a karşı ABD’nin elinde bir kozdur, ABD bu koza yaslanarak pazarlık yapıyor. ABD ile yapılacak hiçbir pazarlığın meşruiyeti yoktur. Ancak eğer ABD ile bir görüşme yapılacaksa ve masada Türkiye'nin emekçi halkının menfaatlerinin korunması gerekiyorsa bu müzakereyi yapacak insanın ABD'ye karşı açığının olmaması gerekir. Oysa Erdoğan, ABD icazetiyle Erbakan hareketini bölüp AKP'yi kurduğu günlerden, ABD emperyalizminin has aygıtı cemaatle içli dışlı olduğu yıllara kadar, Irak'ın işgali için Türkiye topraklarını ABD askerlerine açacak 1 Mart tezkeresini savunduğu günlerden ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmaktan gurur duyduğunu söylediği zamanlara kadar emperyalizmle içli dışlı olmuş biridir. Açık vermemesi mümkün değildir.
ABD emperyalizmi Kürtlerin de düşmanıdır
Kürtler açısından da durum farklı değil. ABD askerlerinin, Rojava'da araya girmesi, YPG'lilerle sarmaş dolaş görüntüler vermesi kimseyi yanıltmamalı. ABD emperyalizmi için bu bölgenin her milletten insanlarının bir bozuk para kadar değeri olmadığını biz tarihten gayet iyi biliyoruz. Çıkarları gereği halkları birbirine kırdırmaktan asla çekinmezler. Bugün araya girerler, yarın NATO ordusu olan TSK’yı tüm bölgede kullanmanın garantisini aldıklarında aradan çekilirler. PYD'nin ve YPG'nin ABD'ye sunduğu hizmetin etkisi en fazla Rakka'ya kadar gider. Rojava'nın Suriye'nin kuzeyinde bir ABD nüfuz alanı haline gelmesi emperyalizmin isteyeceği bir şeydir muhakkak. Ancak tüm bunlar NATO'nun 3. büyük kara ordusu olan TSK'nın emperyalist planlarda tuttuğu yerle hiçbir zaman boy ölçüşemez. İncirlik Üssü'nün yerini Rojava'da kurulacak hiçbir uçak pisti dolduramaz. Dolayısıyla TSK'yı NATO ordusu olarak bölgede kullanabildiği ölçüde ABD'nin tercihinin ne olacağı bellidir. ABD'nin bölge planları içinde Kürtlere özgürlük falan yoktur. Kürt gençlerini DAİŞ'le savaşta ön cepheye sürmek vardır. ABD'nin Kürt sorununa bir çözüm önerisi de yoktur. ABD'nin politikası Kuzey'de etkin olan Kürt hareketinin Barzani lehine tasfiye edilmesi, bu güçlerin Türkiye ve Irak'tan Rojava'ya sürülmesidir. Gerekirse bu doğrultuda hareketin bölünmesidir. Bu yüzden Kobani'de kendini Kürtlerin kurtarıcısı gibi gösteren ABD daha sonra Cizre, Sur, Nusaybin ve diğer bölgelerdeki çatışmalarda açıkça operasyonlardan yana tavır koymuştur. Kürtlere ABD'yi dost olarak gösteren kim varsa en büyük zararı Kürt halkının kendisine vermektedir.
Büyük terörist ABD defol! Bu topraklar hepimizin!
Sonuç olarak gelinen aşamada, Türkiye hava harekâtları ve sınıra yaptığı askeri yığınakla ABD'ye mesaj vermektedir. Erdoğan Trump ile görüşmesinde masaya Tel Abyad'dan Rakka'ya yürümenin, Irak'ta ise İran’ın ve Irak’ın Şii ağırlıklı merkezi hükümetinin aracılığıyla Rusya'nın etkisini arttırmasına karşı TSK'yı NATO ordusu olarak bölgeye sokma planlarını koyacaktır. Bu planlar, Türk, Kürt ve Arap emekçi çocuklarının kanlarının akacağı ve sonunda ABD'nin kazanacağı planlardır. Kürt koridorunu engelleyeceğiz derken TSK, ABD koridorunun Cerablus ile El Bab arasını kapatan tamponu haline gelmiştir. "Terör yuvalarını dağıtacağız" propagandası altında Irak'ta ve Suriye'de yürütülecek her harekât da sonunda büyük terörist ABD'nin bölgede daha fazla yuvalanmasıyla sonuçlanacaktır.
Biz tek çıkış yolunun halkların kardeşliği ile anti-emperyalizmi birlikte savunmaktan geçtiğini söylemeye devam ediyoruz. Türkün, Kürdün, Arabın gideceği başka vatanı yoktur. Bölgeyi terk etmesi gerek ABD teröristleridir. Türkün Kürde, Kürdün Türke karşı ABD'yi yanına çekmeye çalışan politikası bugüne kadar sadece felaket getirdi, bugünden sonra da daha büyük felaketlerden başka bir şey vaad etmiyor. Türkün, Kürdün, Arabın ve İranlının ABD emperyalizmine karşı birleşmesinden başka çıkar yol yok. Bu halkların gidecek başka vatanları yok. Bu topraklarda da ABD emperyalistlerinin asla yeri yok ve olmayacak.