Neden HAYIR kazanacak?
Anketlerde HAYIR önde gidiyor, ama bu anketleri yayınlamaya kimse cesaret edemiyor. İstibdadın baskısı referandumun üstüne çökmüş durumda. Bu baskı son derece yoğun ve etkili aslına bakılırsa. Zira anketlerde HAYIR önde çıksa bile birçok seçmenin, kendisi HAYIR dese bile sonucun "evet" çıkacağını düşündüğü anlaşılıyor. "Ne yapar eder bir yolunu bulur sandıktan evet çıkarırlar düşüncesi" çok yaygın. Ama bu iş köprüdeki HAYIR pankartını indirmeye, bildiri dağıtanları taciz etmeye benzemez. İstibdadın “evet” cephesi küçüldükçe küçülüyor, halkın yüreğindeki hürriyet sevdası ise baskılara rağmen her geçen gün büyüyor. Baskı yüzünden HAYIR tercihini açıklamaktan imtina eden geniş bir kitle olduğu halde bu durum anketlerde bile yansımasını bulabiliyor.
Bunun farkında olan Erdoğan'ın bir süre anket yapılmamasını istediği basına yansıdı. Geçen zaman zarfında HAYIR diyenlere yönelik suçlama, iftira ve hakaretler doruğa çıktı. Almanya ve Hollanda ile yaşanan kriz "evet" kampanyasına malzeme yapılmak istendi. Ancak yine de "evet" cephesinin istediği sonucu alamadığı anlaşılıyor. Bu yüzden "evet" cephesi, faaliyetleri hızlandırma ve çalışma yapan kadrolarını kamçılama ihtiyacı hissetti. "Anketlerde gerideyiz, hızlanın" demenin daha fazla moral bozacağını anlayan "evet" kurmayları yeni bir söylem benimsedi. Önce Abdurrahman Dilipak yazdı: "yüzde 50 artı 1 oy referandumda yeterli olabilir ama kazanmak için yetmez yüzde 55-60 bile tartışmalı olur, yüzde 60'ın üzerine çıkmalısınız ki iktidarın eli güçlensin." Erdoğan da katıldığı televizyon programında "‘evet’i yüzde 60'ların üzerinde taçlandıralım" dedi. Bunlar bir özgüvenin değil korkunun ifadesi...
"Evet" cephesi paramparça: kendilerini bile ikna edemiyorlar!
Erdoğan'a başkanlık sistemine geçiş için yeşil ışığı yakan ve esas girişimi yapan MHP lideri Bahçeli olmuştu. Bahçeli her ne kadar anayasa paketinin meclisten geçmesini sağlamışsa da kendi partisini ve seçmenlerini ikna edebilmiş değil. MHP'nin içindeki ayrışma her geçen gün daha da derinleşiyor. Öyle ki partideki erimeyi durdurmak için Ülkü Ocakları Genel Başkanı çıkıp "memleketimizin bize ihtiyacı varsa biz elimize silahımızı alırız, gerekirse de savaşırız" diyerek tehditler savurmaya başladı.
Ancak ayrışma ve erime MHP ile sınırlı değil. Erdoğan ve onun düşük profilli izleyicisi Binali Yıldırım, AKP'yi bile tam olarak ikna edebilmiş değil. Mecliste, anayasa paketi geçerken "FETÖ" şantajı ile fire verilmesini önlediler. Ama mesele referandum sahasına inince "FETÖ" şantajı ancak eski bakan ve milletvekillerini kahvaltılı yemekli ikna toplantılarına getirmeye yarıyor. Ancak bu toplantılarda bile büyük fireler var. Bülent Arınç ve Suat Kılıç gibi isimler anlaşılır sebeplerle bu toplantılara en önde koşuyor. Ama esas ağır toplar ortada yok. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu, ne referandum kampanyası açılış toplantısına ne de diğer davetlere katılmadı. Açılış toplantısında eski il başkanları, milletvekilleri ve bakanlara ayrılan tribün de boş kalmış, boş kalan koltuklar partinin ilçe örgütlerinden gelen katılımcılarla doldurulmuştu.
Erdoğan ve AKP'nin 2010 referandumunda balkondan övgü dolu sözlerle teşekkürler ettiği müttefikleri bu referandumda ortada yoklar. Okyanus ötesinin konumu belli. "Yetmez ama evetçiler", kendilerinin de katkısıyla geldiğimiz noktada şimdi istibdada karşı çıkıyorlar! Saadet Partisi açıkça HAYIR dedi. Büyük Birlik Partisi'ni ikna etmek için doğrudan Erdoğan devreye girdi ama görünen o ki sadece Destici "evet" diyor ama partinin kalanı gönülsüz. Tazminatsız işten çıkarılan Davutoğlu'nun takımı, bazı yandaş yazarlara inanmamız gerekiyorsa, el altından HAYIR propagandası yapıyor. "Evet" cephesinde herkes birbirini gizli HAYIR'cı olmakla suçluyor.
AKP'ye en yakın araştırma şirketlerinden MAK'ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat bile açıkça yazdı: "İlk kez kendini Ak Partili ifade edip Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın savunduğu tezin tam tersi; HAYIR oyu vereceğim diyen bir kitle var." Birileri değil, bazıları değil, AK Partiliyim dediği halde HAYIR diyen ciddi bir KİTLE var!
Kimler hayır diyor?
Erdoğan ve AKP, referandum kampanyasına HAYIR diyenleri "terörist, bölücü, Türkiye düşmanı vb." sıfatlarla suçlayıp hakaretlerde bulunarak başlamıştı. Bu propagandanın etkili olmadığı görülünce çarpıtmayla, demagojiyle de olsa maddeleri anlatalım dediler. Durum daha da kötü oldu. Karşısında apaçık bir tek adam ve baskı rejimi gören halk HAYIR'a daha fazla yaklaştı. Böyle olunca tekrar ilk yönteme geri döndüler. Bu sefer söze "biz HAYIR diyen vatandaşlarımıza saygı duyuyoruz, asla terörist demiyoruz" diye başlayıp ardından iki misli hakaret, iftira ve suçlamalarla devam ediyorlar. En son Binali Yıldırım, hızını alamayıp DAİŞ'in bile HAYIR dediğini iddia edecek kadar kendinden geçti.
Biz “evet” cephesinden gelen hiçbir iftira ve hakareti kabul etmiyoruz. Cevaben "bakın Barzani de evet diyor" türünden ucuz ve niteliksiz söylemlere de asla prim vermeyiz. Biz meselenin içeriği ile ilgileniyoruz. Üstelik emekçi halkımızın da ağırlıklı olarak yaklaşımı budur. HAYIR'ın kazanacağına dair güvenimiz de toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların bu tavrından kaynaklanmaktadır. Meseleye böyle bakıldığında durum gayet açıktır. “Evet” cephesinin sayıklamalarını bırakın, yüzünüzü gerçeklere çevirin ve gerçekte kimlerin HAYIR dediğine bakın!
Grevleri yasaklanan, sarı sendikalara mahkûm edilen, hak arama mücadelesi bastırılan, patronlara milyarlar kazandırdığı halde geçinebilecek bir ücret dahi alamayan metal işçisi HAYIR diyor!
İş cinayetine kurban gittiğinde bunu fıtrat olarak görenlere, madenleri taşerona cennet işçiye cehennem yapanlara, özelleştirme ile Zonguldak'ın kalbini sökmeye çalışanlara geçit vermeyen; özelde öleceğimize meydanlarda ölürüz diyen maden işçisi HAYIR diyor!
İş güvencesi olmayan, diken üstünde KHK bekleyen, iftiraya uğrayan, geleceği amirinin jurnallemesine, hasımlarının isimsiz ihbar mektuplarına bağlı hale gelen, amirine ve iktidara kul olmak değil halka hizmet etmek isteyen kamu çalışanları HAYIR diyor!
Sigortasız, sendikasız, haftanın yedi günü durmak dinlenmek bilmeden çalışıp iliğine kadar sömürülen tekstil işçisi HAYIR diyor!
Düşen Rus uçağının, Hollanda ile çıkan krizin, Erdoğan'ın ve AKP'nin her bir sözünün ve eyleminin bedelini işsizlikle ödeyen, geçici çalışmaktan ve geleceğini görememekten bunalan turizm işçisi HAYIR diyor!
Her kadro talep ettiklerinde "talimat verdik çözeceğiz" cevabını alan sürekli boş vaatlerle oyalanan, artık tüm bunlara karnı tok olan, boş laf dinlemeyi değil mahkeme kararlarının uygulanmasını ve hak ettikleri kadroyu almayı isteyen taşeron işçileri HAYIR diyor!
Patronlar teşvik üstüne teşvik alırken, attığı her adımı vergiden düşerken, kendisi hâlâ açlık sınırının altındaki ücretinin üzerinden vergi ödeyen asgari ücretli HAYIR diyor!
İş bulma umudunu kaybeden, özel istihdam bürosu adı altında köle tüccarlarına teslim edilen işsizler HAYIR diyor!
Geçinemeyen, malı tezgahta kalan, parasını aracılara kaptıran pazarcı esnafı HAYIR diyor!
Ürünü para etmeyen, aracıyı besleyen, tefeciden yakasını kurtaramayan çiftçi HAYIR diyor!
Tekrar hortlayan enflasyon canavarıyla boğuşan, mutfaktaki yangını söndürmeye çalışan, hem evde hem işte çifte ezilmeye, şiddete, baskıya maruz kaldığı yetmiyormuş gibi her geçen gün daha fazla ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören emekçi kadınlar HAYIR diyor!
Siyaset yapmasına izin verilmeyen, HAYIR diyen sınıf arkadaşının gözaltına alınışına tanık olan, okulunun bir hapishaneye dönüştüğünü, eğitim kalitesinin düştüğünü, hocalarının haksız yere ihraç edildiğini gören ama geleceğini göremeyen, 18 yaşa seçme ve seçilme hakkının bir göz boyamadan ibaret olduğunu fark eden öğrenci gençlik HAYIR diyor!
Generallerin Albayların ne dediği belli değil, kaşları ayrı gözleri ayrı oynuyor. Ama toplanma merkezlerinde yerlerde yatan, zenginlerin parayla bedelini ödediği görevi canını ortaya koyarak yapan, sömürgeci patronların petrol sevdası uğruna cephelerde ölüme gitmek istemeyen askerler ve her gün acı haber duyma korkusuyla yüreği yaprak gibi titreyen asker aileleri HAYIR diyor!
Kısacası emekçi halk HAYIR diyor!
Bu yüzden HAYIR kazanacak!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.