Fransa: Le Pen güçleniyor, sol rehavete kapılıyor
Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerine haftalar kalmışken, Fransız işçileri arasında MEDEF’in (Fransız TÜSİAD’ı) adayı olarak anılan Emmanuel Macron, anketlerde ilk kez ön-faşist Front National (Ulusal Cephe, FN) partisinin adayı Marine Le Pen’in önüne geçti. Bu gelişme ana akım burjuva medyada büyük bir sevinç yarattı. Hollanda’da, Türkiye ile yaşanan krizden de istifade eden liberal hükümetin seçimlerden Geert Wilders’in ön-faşist Özgürlük Partisi’nin önünde birinci parti olarak çıkmasının ardından, bu anket sonuçlarıyla (zaten kendi içinde de sorunlu bir ifade olan) “popülist dalga”nın geri çekilmeye başladığı yazılıp çizilir oldu.
Fransız seçim sisteminde, ilk turda % 50’yi geçen aday olmadığı sürece ilk iki sıradaki adaylar ikinci tura kaldığı için, ilk turda birinci ya da ikinci olmanın psikolojik avantaj dışında bir önem taşımamasını bir kenara bırakalım. Asıl büyük problem, tüm dünya sathında gerçekleşen faşist ve ön-faşist hareketlerin yükselişinin, bütün bu burjuva kalemşörler ve solun bir kısmı tarafından “geçici bir heves” sayılıp, Le Pen’in ikinci turdan galip çıkmasının çok zor olduğu gerçeğini tabir-i caizse içlerini rahatlatmak için kullanmaları. Oysa Gerçek gazetesi uzun süredir, Üçüncü Büyük Depresyon’un ürünü olan, yani yapısal ve köklü sebepleri olan bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu yazıyor. Boşuna değil, liberaller önce Brexit’e, sonra Trump’a, şimdi ise Le Pen’in “önlenebilir yükselişine” şaşkınlıkla bakarken, bu gazetenin sayfalarında, daha 2015’te yayınlanan bir yazı “Fransa: faşizmle 2017’ye randevu” başlığını taşıyordu.
Seçimlere dönecek olursak, düzen solunun iki adayı olan Benoît Hamon ile Jean-Luc Mélenchon arasında birlik sağlanamaması ve Fransa’nın en büyük sağ partisi olan Les Républicains (Cumhuriyetçiler) adayı François Fillon’un yolsuzluklarının ortaya çıkması sonrası, zaten ikinci turun Macron ile Le Pen arasında geçeceği hemen hemen kesindi. Şimdilik anketler böylesi bir ikinci tur oylamasından Macron’un rahat bir galibiyetle çıkacağını öngörüyor. Öncelikle belirtelim, Le Pen’in ikinci turdan galip çıkması çok zor olsa da imkânsız değil. Emekçi kitlelerin, Le Pen’in yanında saf tutmamış olanlarının dahi, ekonomi bakanlığı döneminde MEDEF’le el ele işçi sınıfına karşı en büyük saldırılara imza atan Macron’a oy vermek için sandığa gitmesi kolay değil. Dahası iktidardaki Sosyalist Parti’den istifa ettikten sonra kurduğu hareketin kısaltmasını dahi kendi baş harflerine göre ayarlayan (En Marche-Emmanuel Macron) Macron’un megaloman denebilecek tarzı da birçok insanı uzaklaştırıyor.
Fakat daha olası biçimde, Macron, Le Pen’i ikinci turda gerçekçi bir tahminle 20 ya da 15 puan farkla yenilgiye uğratsa dahi, bu aynı zamanda, neo-liberalizmin ve AB’nin çektirdiklerinden illallah etmiş on milyonların FN’nin arkasında saf tutmaya hazır olduğunu gösterecektir. Bugün en iyimser anketler dahi Le Pen’in ikinci turda %40 civarı bir oy alacağını gösteriyor, bu güce ulaşmış bir FN’nin cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesinin faşizmin yükselişine ket vuracağını düşünen ancak kendini aldatır.
Fransız solunun, Le Pen’in ikinci turda kaybedeceğine güvenerek içine düştüğü rehavetten acilen kurtulması gerekir. Solun AB denilen emperyalist aygıta verdiği siyasi destek ve “elveda proletarya”cıların peşine takılıp kendini kültür ve kimlik meseleleriyle sınırlandırması, solun tarihsel kaleleri olan proleter Kuzey’de ve Güney şehirlerinde en büyük gücün FN olmasına yol açtı. Tehlike büyük, fakat hâlâ çok geç değil. Geçen seneki işçi eylemleri ve bu sene yoksul “banliyö” gençliğinin hayata geçirdiği eylemler Fransız emekçilerinin yükselen faşizmi yenebilecek güçte olduğunu gösteriyor. Yeter ki bu gücü işçi havzalarında, işçi sınıfının problemlerini gündeme alarak örgütleme iradesi ortaya çıksın.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.