Sorun kadının kıyafeti değil, erkek egemenliği, emperyalizm ve ırkçılık
Bu yaz Fransa, pek çok kentinin sahillerinde burkini (tesettür mayosu) giyme yasağı getirmesiyle ve beraberinde insanlık dışı sahnelerin yaşanmasıyla gündeme geldi. İlk olarak Cannes şehrinde plajda yürümekte olan tesettürlü bir kadın, kendisine yasağı hatırlatan polise denize girmediğini, sadece ayaklarını soktuğunu ve kıyafetinin mayo olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Polis ise başındaki türbanı saç bandı gibi kullanırsa sorun olmayacağını söyledi ancak bunu kabul etmeyen kadına para cezası kesti. Bu absürt haberin ardından, tüm dünyada yankı uyandıran o görüntüler geldi. Nice’te polis, plajda uzanmakta olan burkini giymiş bir kadının üzerindeki uzun parçayı herkesin içinde zorla çıkarttırıyordu.
Yasak sadece burkiniye yani bir kadın kıyafetine karşı uygulanıyor. Diğer bir deyişle burkiniyle denize girmek isteyen kadınlara "kamu düzenini bozacak, laikliğe ve görgü kurallarına aykırı kıyafetlerle denize girmek yasak" olduğu için izin verilmiyor. Kadınların bedenlerinin ve yaşamlarının erkek egemenliği tarafından kontrol altına alınmasının bir örneği yaşanıyor. Fransa sözde kamu düzenini kadının kılık kıyafeti üzerinden koruyor. Tıpkı yine milli veya dini “değerleri” sebebiyle kadınların açık mayoyla denize girmesini yasaklayan ülkeler gibi. Avrupa devletlerinin eşitlikçi, özgürlükçü maskesi bu vesileyle bir kez daha düşüyor, erkek egemenlik baki kalıyor. Erkeğin sakalı, takkesi, mayosu kamu düzenini tehdit etmiyor. Kadının ne giyeceğine karışmak, kadını zorla kapatmak gibi zorla açmak da daha meşru kabul ediliyor. Hâlihazırdaki erkek egemenliği bir kez daha imdada koşuyor.
Bu yasağın amacının, kadını özgürleştirmek olmadığını, bu topraklardaki “özgürleştirici” yasaklardan da biliyoruz. Türkiye’de bir dönem üniversitelerdeki türban yasağı, bir kesim genç kadınları özgürleştirmek yerine onları yükseköğrenimden, dolayısıyla kamudan ve kent yaşamından uzaklaştırmıştı. Kadının kıyafetini zorla çıkartmanın bir sonucu Müslüman kadınların plajlardan uzaklaştırılması ise asıl önemli sonucu da Müslümanlara yönelik ırkçılığın ve İslam karşıtlığının körüklenmesi. Belli ki Fransa da, savaşlardan kaçıp gelen Ortadoğulu kadınları gettolarına hapsetmek istiyor. Ucuza çalıştırdığı göçmenlere yerini hatırlatırken, kanlı Ortadoğu politikalarının sonuçlarını gözlerden uzaklaştırıp görüntüyü kurtarıyor.
Hep söylüyoruz, bir kez daha söyleyelim. Kapitalizm erkek egemenliğinden beslenen bir sistem. Bulduğu her fırsatta kadın üzerindeki egemenliğini kullanıyor, onu pekiştiriyor. Alaşağı edilmedikçe kadına getirdiği özgürlük de böyle kepazece oluyor.
Kadının etek boyunun çekiştirilmesi, zorla kapatılması gibi, zorla açtırılması da kabul edilemez. Kadınların nerede ne giyeceğine karar vermek kimsenin haddi değil. Yoksul, emekçi kadınlar sadece ne giyeceğine değil, gün gelecek dünyanın geleceğine karar verecek.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2016 tarihli 83. sayısında yayınlanmıştır.