Çorlu 6’lısı davası önce kadınlara, sonra DİP’e saldırıdır!
İşçi kenti Çorlu’da, 8 Mart vesilesiyle Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) “Emekçi Kadınlar En Öne!” şiarını yaygınlaştırmak üzere faaliyet gösteren altı kadın yoldaşımız hakkında, “teröre destek verdikleri” iddiasıyla dava açıldı. Bu dava kadınların mücadelesinin devlet tarafından engellenmeye çalışılmasının bir örneğidir. Ama aynı zamanda DİP’in işçi sınıfı öncüsünün partisini inşa faaliyetine darbe vurma çabası olarak görülmelidir.
Devrimci İşçi Partisi imzalı bildiriden parti sorumludur!
DİP, Siyasi Partiler Kanunu’na (SPK) göre kurulmuş bir partidir. Bu ülkenin anayasasına göre “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” Siyasi partilere anayasal sistemin verdiği önem, partilerin ancak Anayasa Mahkemesi tarafından yargılanabileceği hükmü ile de açıkça ortaya çıkmaktadır. Herhangi bir mahkeme DİP’i, şu ya da bu gerekçe ileri sürerek uluorta yargılayamaz.
Ama Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı böyle bir davayı açmayı kendine hak görmüştür. Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi de iddianameyi kabul ederek savcının bu yetki aşımına onay vermiştir!
Polis fezlekesinde Çorlu 6’lısının dağıttığı bildirinin Devrimci İşçi Partisi imzası taşıdığı açıkça ifade ediliyor. Bunun anlamı, bildirinin siyasi ve hukuki sorumluluğunun doğrudan doğruya partinin yönetim organlarında olduğudur. Bir partinin üyeleri, militanları ve taraftarları, partinin propaganda malzemelerini hukuki denetimden geçirmekle sorumlu değildir. Onlar parti propagandasını yönetici organların belirlediği doğrultuda yaparlar. Bunu yaparken destekledikleri siyasi partinin kitle çalışmasına omuz vermektedirler. Ama dağıttıkları bildiri partinindir. Şayet bu bildiride bir suç unsuru varsa bunun sorumluluğu partiye aittir. Parti ise ancak Anayasa Mahkemesi’nde yargılanabilir. Dolayısıyla, Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi kendi yetkisinde olmayan bir davaya bakmaya hazırlanıyor. İlk duruşmadan itibaren görevsizlik kararı vermesi gerekir. Aksi, Türkiye’de siyasi partilerin kanun teminatından yararlanamadığı anlamına gelir.
Kadının ölüsü çıplak teşhir ediliyorsa bu kadın sorunudur!
DİP’li kadınların dağıttığı bildiride, Kürt illerinde yapılan operasyonlar sırasında bir kadının ölü bedeninin çıplak teşhirinden söz edildikten sonra kadınların bu ve benzeri uygulamalara karşı kendilerini savunmasına ilişkin dayanışma ifade ediliyor. Savcı bunu “teröre destek” sayıyor! Savcının burada “terör” diye neyi andığını anlamak kolay değil. Çıplak insan bedeninin teşhiri, halka “sizin de başınıza gelir” türü bir gözdağıdır. Bunu uygulayan halkı yıldırmak için terör uygulamıştır. Ama DİP’in bildirisi bu terörü desteklemiyor, tam tersine insan onurunu ayaklar altına alan, kadınlara bütünüyle bir saldırı olarak görülmesi gereken bu uygulamaya toptan karşı çıkıyor. Savcı ve mahkeme, DİP’in bildirisinde yer alan bu bilgiyi bir suç ihbarı sayıp derhal soruşturma açmalı ve ilgili il veya ilçenin savcılığına bildirmeliydi. Ama onun yerine bu suçu duyuran DİP’e ve Çorlu 6’lısına saldırmayı seçiyorlar! Kanun adamlarının bu tutumlarını yadırgamak sanırız yanlış olmaz.
Çorlu 6’lısı, kapitalist toplumda, özel olarak da Türkiye’de, özel olarak da Kürt sorunu temelinde yaşanmakta olan savaşta, kadınların ezilmesini en berrak biçimiyle dile getirerek kahramanca bir davranışta bulunmuştur. Onların siyasi ve hukuki olarak gerici hükümlerin insafına terk edilmemesi de işçi sınıfı öncüsünün partisini inşa etme mücadelesi içindeki DİP’in vazgeçilmez görevidir!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2016 tarihli 79. sayısında yayınlanmıştır.