Âşıkın mâşuka sitemi
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Türkiye’yi büyük belalara doğru götürdüğünü gören insanlar, 1 Kasım’da yapılan oylama sonuçları karşısında ortak bir sıkıntı yaşadılar. Bunun umutsuzluğa kapı açan ölçüsüz bir matem havasına dönüştürülmesine Gerçek sütunlarında yeterince itiraz edildi. Ama oylama sonuçlarının can sıkıcı olduğu da ortada.
Herkes oylama sonuçlarına sıkılırken bir tür insan bir de Avrupa Birliği (AB) konusunda bir üzüntü yaşıyordu. Nasıl olur da AB böyle davranabilirdi? Tayyip Erdoğan’ın demokrasiyi ayaklar altına almakta olduğu bu kadar açıkken nasıl olurdu da seçimden önce ona destek görünümü yaratan birtakım gelişmeler olabilirdi?
Mesela Erdoğan neden Brüksel’de ağırlanmıştı? Daha önemlisi Almanya Başbakanı Angela Merkel neden seçime günler kala Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Avrupa emperyalizminin bir numaralı yöneticisi, Yunan işçisinin ve yoksulunun düşmanı bu yöneticiye dilekçe hazırlayanlar bile oldu, “Sayın Merkel siz demokratsınız, ziyaretiniz Erdoğan’a destek olur, gelmeyin” anlamına gelen. En önemlisi, “İlerleme Raporu” diye anılan belgenin yayınlanması neden üç defa ertelenmişti?
Biz cevap verelim, değerli AB hayranlarımız, bütün “demokrasi mücadelesi”ni AB emperyalizminin Türkiye’ye yapacağı baskıya bağlayan liberallerimiz ve sol liberallerimiz. AB tam da Tayyip Erdoğan’ın öfkesini çekmemek, AKP aleyhine çalışıyor gibi görünmemek için yaptı bu manevraları. Erdoğan’ı çok mu beğeniyorlar? Hayır. Beğenenleri vardır, ama çoğu bu nedenle değil, mülteci krizi karşısında sıkıştıkları için Erdoğan’ın eline bakıyorlar. Yani kendi çıkarları her şeyden önemli. Mülteci krizi acil bir durum. Gelecekte Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin yerini alacak, AB’ye daha uyumlu bir hükümeti bekleyemez çözümü. O zaman AB Erdoğan’a destek gibi görünecek şeyleri yapmak zorunda hissediyor kendini.
Siz ne sandınız? AB bir demokrasi yayma cemiyeti falan mı? Hayır işleri için mi kurulmuş sandınız? Evet, evet, öyle sandınız! “AB bir barış, demokrasi ve kardeşlik projesidir” diye Türkiye halklarının beynini yıkadınız. Şimdi bu yüzden sevdiğinize sitem duyguları içinde kıvranıyorsunuz. Hele solda olanlarınız! 2004’te Türkiye AB’ye aday ülke kabul edilince, 2005’te müzakereler başlayınca “demokratik devrim gerçekleşti” diye ayağa kalktınız. Şimdi gönlünüz kırılmaz mı? Siz sosyalizme olan aşkınızı çoktan yitirmiş, AB’ye âşık olmuştunuz! Şimdi mâşuk size sırt çevirdi, karalar bağladınız!
Müzakereler “fasıl” diye anılan konular üzerinden yapılıyor. Liberalizmin ve sol liberalizmin iflas belgesine bu faslı da yazalım! AB 2004’te Türkiye’yi Kopenhag kriterlerine uygun ilan etti. Yani kendi anlayışına göre Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu kabul etti. 2015 Türkiye’sine yılda bir “İlerleme Raporu” adı altında oynanan komedi dışında pratikte işe yarar herhangi bir müdahale yapıyor mu? Bakın, rapor yayınlandı. Bir matahmış gibi, “Gerileme Raporu” falan türü esprilerle güya Erdoğan’ı ve AKP’yi sıkıştırıyorsunuz. Yaptığınız aslında kırgın gönlünüzü ve ruhunuzu tedavi etmekten başka bir şey değil. Rapor 1 Kasım’dan sonrasına bırakıldı, değeri tuvalet kâğıdına indirgendi! AB 2015 İlerleme Raporu, liberalizmin ve sol liberalizmin iflas belgesi olmaktan öteye hiçbir anlam taşımıyor. Yetmedi, ay sonunda AB Tayyip Erdoğan’ı gösterişli biçimde kabule hazırlanıyor.
Bakın, ABD Suudi Arabistan’da kadın haklarının sıfıra yakın olmasını eleştirmiyor mu sanıyorsunuz? Onlar da her yıl şu rapor senin, bu rapor benim habire yazıp duruyorlar. Ama Suudi Arabistan’ın (hiç olmazsa İran sorunu ortaya çıkana kadar) ABD’nin Ortadoğu’da İsrail’le birlikte en yakın müttefiki olduğunu bilmeyen mi var! İşte AB Türkiye’ye tam da öyle yaklaşıyor. Demokrasi? Bon pour l’Orient! Yani Fransızların eski deyimiyle “Şark’a yeter”! Emperyalist çıkar? İşte bu her şeyi aşar! Bugün mülteci krizi, yarın İncirlik üssü, öbür gün Türk ordusunun Ortadoğu’da ya da başka yerlerde emperyalizm adına savaşa sürülmesi.
Eski solcuların uyanacağı yok. Genç kuşağı uyarıyoruz: Kılavuzunuzu kargalardan seçmeyiniz!
Bu yazı, 13 Kasım günü yazılmış, tam siteye konulurken Paris'te yaşanan cinayet dolayısıyla yayına sokulmamıştır. Bugün bir gecikme ile yayınlanıyorsa, bunun nedeni AB'ye bakşı tarzının Türkiye'de sola yatkın insanların mücadeleye bakışı bakımından belirleyici olması dolayısıyladır.