Meclis’te nasıl muhalefet edilir?
Türkiye İşçi Partisi (TİP) 15 milletvekili ile meclisin tozunu attırdı. Her bütçe görüşmesinde hem genel olarak bütçe üzerine, hem de teker teker bakanlıkların bütçesi vesilesiyle o bakanlıklara ilişkin olarak sert muhalefet konuşmaları yaptı. Yeri geldi hükümetin baskıcı politikaları konusunda gensoru verdi, yeri geldi ABD ile “ikili anlaşmalar” konusunda hükümeti sıkıştırdı. Dış politika o güne kadar “devlet politikası” idi. Fani milletvekilleri ülkenin “âlî menfaatleri” temelinde belirlenmiş olan dış politikayı öyle alenen tartışamazdı.
Parti başkanı Mehmet Ali Aybar’ın seçimden kısa süre sonra, Süleyman Demirel hükümetinin programı görüşülürken aşağıdaki sözleri meclis kürsüsünden söylemesi kıyameti kopartmıştı:
“Türkiye’de 35 milyon metrekarelik vatan toprağı ABD işgali altındadır. (…) İkili anlaşmalarla Amerikan devletinin üsleri haline getirilmiş bu vatan topraklarına, Amerikalıların izni olmadıkça, devlet kademelerinde hangi yeri işgal ederse etsin, hiçbir vatandaşımız ayak basamaz. Yurdumuzdaki Amerikan üslerine Türk zabıtası giremez, Türk subayı, Türk komutanı, Türk hâkimi giremez, milletin vekilleri giremez, Türk bakanları giremez (gürültüler). Bu üslerden havalanacak uçaklar, füzeler bizim haberimiz olmadan, Büyük Millet Meclisi’nin onayı alınmadan, yurdumuzu her an vahim tehlikelerle karşı karşıya bırakabilir.”
Aybar konuşurken zabıtlara “gürültüler” olarak geçen sözler, Demirel’in Adalet Partisi’nin (AP) milletvekillerinden gelen “yuh”, “Moskoflar”, “utanmaz herif”, “susturun şunu” gibi sözlerdir!
Genelkurmay Başkanı TİP’e sopa gösteriyor
O dönemin baskıcı Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’ın askeri birliklerde anti-komünizm eğitimi yaptırmak üzere çıkarttığı bir “emirname” bir de darbe tehdidi içeriyordu: “Bütün bu fenalıkları bir anda temizlemeye muktedir (…) meşhur bir lider, büyük bir komutan zuhur edince” komünistlerin derhal “menfi propaganda” yapmaya yöneleceğini söylüyordu. “Meşhur lider” kimdi belli değildi, ama “büyük komutan” belli ki kendisiydi! Bu “emirname” basına sızdıktan (ya da tehdit için sızdırıldıktan) sonra (Şubat 1967) Demirel hükümet olarak bu anlayışı onayladıklarını ifade edince, TİP altta kalmadı ve hükümet hakkında gensoru verdi.
Bir sonucun alınmayacağı belli idi ama gensorunun görüşülmesi sırasında önce Aybar’ın, sonra da (bir kadın olarak muhtemelen mecliste bu kadar tartışmalı bir konuda bir ilki gerçekleştirerek kürsüye çıkan) Behice Boran’ın konuşmaları, o dönemde meclis çalışmaları TRT’den de yayınlandığı için çok ciddi bir propaganda etkisi yaratacaktı.
Tural’ın TİP’i hedef alarak komünizm tartışmasını açmasının ardında partinin Türk Ceza Kanunu’nun sınıf temelli düşünceyi ve örgütlenmeyi cezalandıran ünlü 141-142. maddelerini Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş olması yatar. Mahkeme bu başvuruyu reddetmesine reddetmiştir, ama 8 ret oyuna karşı 7 iptal oyuyla! Bu da sosyalizm konusunda en ufak bir tahammülü olmayan meclis çoğunluğunun daha da saldırganlaşmasına yol açar.
1967 yılında milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılır, ama Anayasa Mahkemesi bunu bozar. Yine bu yıl içinde TİP’in kapatılması için süreç başlatılacağı söylentisi çıkınca, TİP “Hodri Meydan” sloganıyla mecliste kendini savunur.
“Nâzım Hikmet en büyük şairdir” sözü dayak getiriyor!
TİP meclis grubunun, sataşma ve tehditlere boyun eğmeksizin ısrarlı muhalefetlerine karşı AP grubunun yaptığı en büyük ve en kanlı saldırı, 1968 bütçe görüşmeleri sırasında gerçekleşti. Sokakta gazeteci dövdürmesiyle meşhur İçişleri Bakanı Faruk Sükan kendi bakanlığının bütçesi görüşülürken son derecede saldırgan bir konuşmayla ortalığı germişti. “Nizamı bozmaya yeltenenlerin (…) nefes alışlarını dahi takip etmekteyiz” dedikten sonra TİP milletvekili Çetin Altan cevap vermeye yeltenince Sükan provokasyonu yükseltiyor ve soruyordu: “Çetin Altan siz, Türk mahkemelerinin mahkûm ettiği Nâzım Hikmet’i, milli şair, vatan şairi olarak gösterdiniz mi?” Altan’ın cevabı “En büyük şair idi Nâzım Hikmet” olunca, 200 kadar AP’li genel kurul salonunda hazır bulunan sekiz TİP milletvekilini yerlerde sürünecek şekilde dövüyor, hırpalıyordu. Bir AP milletvekili silahını çekiyor ama kalabalıkta kullanamıyor, kabzasını Çetin Altan’ın üzerine indirmeye çalışırken onu koruyan Yunus Koçak’ın kafasını yarıyordu. Mecliste kan dökülüyordu.
Ertesi gün, doktor tarafından zorunlu istirahat verilmiş TİP milletvekilleri bu olayın görüşüleceği oturum için meclisteydi!
Meclisi muhalefet için kullanmak
HDP’li hevallerimiz ve HDP saflarındaki sosyalistler, yıllardır devletin her türlü baskı ve engellemesine karşı canla başla mücadele ediyor. 7 Haziran’dan sonra hükümet savaş çıkarınca, HDP milletvekilleri iki bakanla birlikte Cizre’ye girmek için çok çabaladılar Haklarını hiç tereddütsüz teslim etmek gerekir. Ama TİP ile bir farkı var HDP’nin. TİP meclis kürsüsünü ciddi muhalefet kürsüsü olarak kullanıyordu. HDP’li milletvekilleri, sokak eylemini, pasif direnişi, mahallinde dayanışmayı milletvekili dokunulmazlığından da yararlanarak sürdürüyorlar. Meclis kürsüsü, HDP için propaganda ve mücadele alanlarından biri değil. Oysa halk oraya bakıyor. TİP’ten öğreneceğimiz şeyler kesinlikle var!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısında yayınlanmıştır.