Geleceğimiz gençlerde! (Ahmet Öncü - 28-10-2010)
Batılı sermaye yanlısı büyük medya organlarına bakacak olursak, durum tamamen bundan ibaret. Herhangi bir ar duygusu kalmadığı anlaşılan sermaye sözcülerine göre, ‘Fransızlar, artık kendi problemlerinin çözümünü kendileri üstlenmeliler.' Bu görüş, BBC'nin ABD'deki raportörlerinden Matthew Price'ın, ‘Amerikalılar, Fransız Grevi Hakkında Ne Düşünebilirler?' başlıklı yazısında olanca çıplaklığı ile dile getiriliyor. Price, önce kafasında hayali bir ABD'li tipi yaratıyor; daha sonra sanki bütün ABD'liler bu tipin birebir aynısıymış gibi, bütün ABD'liler adına bu tipi konuşturuyor. Price'ın hayalindeki ABD'li yurttaşın söyledikler kabaca şu: ‘Biz ABD'liler, başımız derde düşünce, devletimizden hiçbir şey beklemeden sorunumuzu sahiplenir, kendimiz çözmeye çalışırız. Fransızların iktisadi sıkıntılarının çözümü için devletlerinden yardım beklediklerini görüp, şaşırıyoruz. Grevlerle, gösterilerle kaybedecekleri zamanı çalışarak geçirseler, sadece kendi şahsi sorunlarını çözmekle kalmaz, ülkenin sorunlarının çözümüne de yardımcı olurlar". Price'ın ABD'lisinin Fransızları isyankar proleterler olarak gördüğüne hiç şüphe yok. Aynı zamanda bu durumdan fazlasıyla rahatsız olduğunu söylemek de zor değil. Çünkü, sitemkar bir dille Fransızlara sanki, ‘artık isyanı bırakın, çalışmaya bakın,' diyor .
Böyle bir sözü kimin, neden söyleyebileceğini merak edip, sorarsak, karşımızda duran ABD'li hayali şahsın aslında bir kapitalist olduğunu, bu nedenle de bütün ABD'lileri temsil edemeyeceğini görebiliriz. Şimdi hafızalarımızı biraz zorlayarak şu soruları soralım. Eğer ABD'lilerin hepsi Price'in ABD'lisi gibi düşünüyorsa, 2008'de ABD'de mali sektör çökünce neden binlerce insan New York Borsası'nın önünde günlerce toplanıp, sermayeye lanet okudu? Neden ülkenin dört bir yanında irili, ufaklı gösteriler düzenleyip, krizin faturasını ödemek istemediklerini, batan bankaları vergileri ile kurtarmaya karşı olduklarını dile getirdiler? Hepsinden önemlisi neden milyonlarca ABD'li, ortalığa umudun peygamberi, değişimin lideri savlarıyla çıkıveren Obama'nın arkasında toplanıp, ‘değiştirebiliriz' sloganını sahiplenerek, dünyanın en fütursuz neoliberal hükümetlerinde birisini yani Cumhuriyetçi Parti iktidarını sandıkta devirdi? Bütün bunlar, ABD'lilerin büyük bir çoğunluğunun giderek zorlaşan yaşam şartlarını iyileştirmesi beklentisiyle kendi devletlerinden yardım talep ettiklerini göstermiyor mu? Gösteriyor da devlet ne yapıyor? Emekçilerden topladığı vergilerle, krizin baş müsebbibi mali sermayeye (yani Wall Street'e) para akıtmaya devam ediyor. İşte Price'ın ya da Batılı sermaye yanlısı büyük medya organlarının Fransızlardan beklediği de ABD'nin bu fiili durumuna benziyor. Onlara şöyle sesleniyorlar: ‘Vergilerinizi muntazaman ödemeye devam edin, daha geç yaşlarda emekli olun, devletten sosyal güvenlik, sosyal yardım, eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerini sağlamasını beklemeyin. Bu işlerin tümünü kendiniz üstlenin. Eğer bu dediklerimizi yaparsanız, devletiniz sermayeye daha fazla kaynak aktarabilecek, kapitalizm devam edecek.'
İşte zurna tam da bu noktada zırt ediyor. Fransızları isyana yönelten sebeplerin başında, kapitalizmin varlığını koruyup, devam ettirmesi durumunda yaşam şartlarının daha da kötüye gideceğine dair bir inancın hızla yaygınlaşıyor oluşu geliyor. Her ne kadar şimdilik, 1968'in aksine, kapitalizmin yerine sosyalizmi koyma hedefi kuvvetle dile getirilmese de, isyana katılan hemen her grubun arasında kapitalizmle hesaplaşmanın zamanının geldiği şeklinde ortak bir anlayışın genel olarak kabul gördüğü, diğer gruplarla karşılaştırıldığında gençler arasında bu görüşün daha yüksek bir sesle ifade edildiği anlaşılıyor.
Fransa'nın milyonlarca liseli genci, üniversiteli "ağabeylerini" ve "ablalarını" utandıracak bir dinamizmle ve örgütlülükle, geleceklerine sahip çıkmak adına greve gidiyorlar. BBC'de yayınlanan bir söyleşide Karim Boursali adlı 17 yaşındaki liseli öğrenci greve katılma nedenini açıklarken, ülkede "10 milyon insanın iş aradığını, üç milyon insanın işsiz olduğunu, bu işsizlerin üçte birinin genç olduğunu" belirtiyor. Karim'e göre, emeklilik yaşının yükseltilmesi, gençlerin iş bulmasını daha da güçleştirecek, 25 yaşında bile işsiz olma ihtimali artacak, böylelikle de yaşarken emekliliğe hak kazanmak neredeyse imkansızlaşacak. Karim, ‘bu hükümet tam anlamıyla sorumsuz, olgunlaşmamış, şizofren ve hatta yalancı. [Emeklilik] Reformu geri çekilmelidir," dedikten sonra, "Ben, kamu borcunun sadece çalışanlar tarafından finanse edilmesine karşıyım. Bu yüke eşit olarak işverenler ve şirketler de ortak olmalı", diyor.
Karim'in söyledikleri, meselenin dönüp, dolaşıp yine aynı noktaya gelişine işaret ediyor. Emekçiler adına isyan edenler, kapitalist devletten gerçekleştiremeyeceği bir talepte bulunuyorlar. Kapitalist devletin sermayeye değil emekçilere hizmet etmesini istiyorlar. Dolayısıyla, bugün Fransa'da devam eden ve giderek yükselen sosyal mücadele özü itibariyle refah devletini kurtarmaya değil kapitalist devleti sorgulamaya ister istemez yöneliyor. Şimdilik gizil olarak mevcut olan bu eğilim sermayeyi ürkütürken, gençler arasında hakim hale gelmeye başlıyor.
Geleceğin işsiz emekçileri olan bugünün gençleri hepimizin geleceğinin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynayacaklar. Bu sürecin Büyük Fransız Devrimi'nin torunlarınca tetiklenmesi ise tarihin hoş bir cilvesi olsa gerek.