Burjuvaziye karşı mücadele edenin yeri Üçüncü Cephedir (Gerçek - 12-10-2010)
Bugün hükümet BDP ile görüşme için kapıları açıyorsa, çözüme yönelik diyalog kurulması üzerine daha açık ve yoğun bir şekilde tartışılabiliyorsa, bu Kürt hareketinin özellikle Fırat'ın doğusunda bir zafer kazanmış olmasından ileri geliyor. Kürt hareketi 2007 genel seçimleri, 2009 yerel seçimleri ve 2011 seçiminin bir provası niteliğindeki referandumda AKP'yi tekrar tekrar yenilgiye uğratıyor.
Kürt hareketinin gücünü bir kez daha tescilleyen bu zafer, bugün aynı başarının sağlanamadığı Batı'da, özellikle de işçi sınıfı ve emekçi kitleler nezdinde Kürt hareketine daha fazla kulak verilmesi açısından önemli olanaklar yaratıyor. Özetle, DİP Girişimi'nin uzunca süredir ısrarla savunduğu, burjuvazinin iki kampından bağımsız bir mücadele cephesinin, bir Üçüncü Cephe'nin kuruluşunun olanakları her zamankinden daha fazla. Üstelik Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi'nde yer alan sosyalistler bu olanakların hayata geçirilmesi için referandum ile başlayan süreçte bir adım atmış durumdalar. Şimdi daha baştan boykot cephesinde yer alabilecekken "hayır" oyunu savunan sosyalistlerin, önümüzdeki mücadeleler, en başta da seçimler bağlamında saflarını belirlemesi gerekiyor. Bu bağlamda, Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi'nin dışında kalan ve farklı politik gerekçelerle "hayır" şiarını yükselten odakların bazılarının yüzlerini şimdiden bloka dönmüş olmaları son derece olumludur.
Hayırcı solun ana gövdesini oluşturan TKP, EMEP, ÖDP ve Halkevleri cephesinde ise henüz bu yönde atılan bir adım yok. Hatta aksine Halkevleri'nde en belirgin ifadesini bulan bir stratejik yöneliş içinde, CHP etrafında oluşacak bir "sol" cephe ile 2011 seçimlerine girme arzusu var. 2004 yerel seçimlerine Karayalçın SHP'si ile Demokratik Güç Birliği çatısı altında bir sınıf işbirliği ittifakı halinde giren EMEP ve ÖDP, o seçimlerin sonucunu, başta emekçi Kürt kitleleri olmak üzere işçi sınıfının ve emekçilerin bu ittifaka nasıl bir ders verdiğini hatırlamalıdır.
CHP daha referandum kampanyasında Tayyip Erdoğan'ın TÜSİAD'la polemiğine müdahale edeceğim derken Kılıçdaroğlu ekonomik programlarını TÜSİAD'ın taleplerini esas alarak hazırlayacağını itiraf etmiştir. Bunun CHP'yi Batıcı-laik burjuvazinin ana siyasal unsurlarından biri olarak tanımlayan bizler açısından şaşılacak bir yanı yoktur. Ancak Kılıçdaroğlu'nun apaçık burjuva siyasetini göremeyip, bir kaskete, birkaç demagojik söyleme kanmanın sol açısından kabul edilebilir bir yanı da yoktur. SHP ile ittifak yapan sol Karayalçın'a hükümet ortağı iken imzaladığı işçi düşmanı 5 Nisan kararlarının hesabını sormamıştı. Şimdi yeni bir ekonomik kriz ortamında olduğumuz düşünülürse Kılıçdaroğlu'nu (kapalı ya da yarım ağızla bile) desteklemek sosyalistlerin kendi elleriyle yeni 5 Nisanların taşlarını döşemesi demektir.
AKP'nin İsrail ve İran politikaları dolayısıyla, ABD'nin Türkiye'de bir alternatif arayışı içine girdiği biliniyor. Şimdi artık basında Kılıçdaroğlu'na Washington'da "sempati" ile bakıldığı haberleri yer alıyor. CHP etrafında bir "sol" ittifak oluşturacaklarını sananlar, en önemsediklerini söyledikleri alanda bile karşı saflara hizmet edecekler bu gidişle.
Tüm bunların yanında CHP'nin etrafında oluşturulacak bir kümelenmeden sol adına medet umanların, MHP'nin, AKP'nin zayıflatılması ile kurulacak bir koalisyon hükümetinde, CHP ile birlikte yer alması ihtimali karşısında siyasi olarak kimin değirmenine su taşımış olacaklarını iyi hesap etmeleri gerekir.
Referandumda "hayır" şiarını yükselten sosyalistler, bir sonraki muharebede, 2011 genel seçimlerinde CHP dolayımıyla Batıcı-laik burjuvazinin kanalına güç taşıyıp, saflarına iltihak etmek istemiyorlarsa, Kürt hareketinin bugün referandumda kazandığı zaferin yanına işçi sınıfının da adını yazacak bir Üçüncü Cephe'nin, bir Emek ve Özgürlük Bloku'nun kuruluşuna omuz vermelidirler.