Metal grevinin dersleri

Metal işçilerinin Mayıs ayında yükselen ve büyük bir grev hareketine dönüşen mücadelesi kazanım ve deneyimler elde ederek ama aynı zaman da kısmi başarısızlıklar yaşayarak ve kayıplar vererek sürüyor. Oyak Renault 12 gün, Tofaş 8 gün, Ford Otosan 15 gün, Türk Traktör 12 gün süren grevler gerçekleştirdi. Coşkunöz, Mako, Ototrim, Valeo gibi fabrikalarda daha kısa süreli grevler yaşandı. İş bırakmalarla birlikte yemekhanelerde ve fabrika önlerinde çok sayıda eylem yapıldı. Bazı fabrikalarda kısmi işgaller oldu. Bu grev hareketine toplamda 20 binden fazla işçi katıldı. Bu, Türkiye işçi sınıfı hareketi açısından son derece önemlidir. Durgunluğun, münferit ve saman alevi gibi parlayan işçi mücadelelerinin hâkim olduğu bir dönem sona erdi. Yeni bir mücadele dönemi başladı.

Türk Metal’in 30 yıllık saltanatı büyük darbe aldı

12 Eylül’den önce Maden-İş ve Otomobil-İş karşısında ezikleri oynayan, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) dışında ciddi bir varlık gösteremeyen işbirlikçi Türk Metal sendikası, 12 Eylül cuntasının desteğiyle metal işçisini 35 yıl süren bir esarete mahkûm etti. Bu dönem boyunca patronlara taşeron insan kaynakları hizmeti sunan Türk Metal, patronların dayattığı sözleşmelere imza attı, öne çıkan işçileri işten attırdı, işçilerin aidatlarıyla biriken fonları MESS’le ortak oteller kurmak, bürokratları beslemek, delegeleri ve temsilcileri satın almak için kullandı. Hükümetler, en stratejik sektörde, köşe başlarını tutmuş olan Türk Metal’in göstermelik muhalefeti sayesinde, pek çok işçi düşmanı yasayı sektörün kilit fabrikalarında en ufak bir üretim aksaması yaşanmadan meclisten geçirdi. Ankara’ya mitinge götürülüp getirilerek enerjisi boşaltılan işçiler fabrikalarına pek çok hakları tırpanlanmış şekilde döndü. Metal işçisi milliyetçi bir afyonla uyutuldu. Kendi sınıf çıkarları etrafında birleşmek yerine ırkçı propaganda ile sınıf kardeşlerine düşman edildi. İşçinin hakkını savunan sosyalist akımlar terörist olarak yaftalandı.  DİSK bile aynı damgayı yedi. Metal işçisi hakkını aramak için Türk Metalcilere yaslandıkça hep kandırıldı, hep satıldı.

Ancak son grev dalgasıyla birlikte Türk Metal’in saltanatı büyük yıkıma uğradı. Greve çıkan fabrikalarda Türk Metal’in beli kırıldı. Eski dönemin ağaları yeni dönemde ayağını denk almak zorunda kalıyor artık. İşçi, Ford Otosan, EGO, Enpay, Opsan gibi bir dizi fabrikada Birleşik Metal’i seçti, TOFAŞ’ta ise Çelik-İş’e yöneldi. Diğer pek çok fabrikada da arayışlar sürüyor. DİSK ve Hak-İş’in yanı sıra bağımsız bir sendika kurma fikri tartışılıyor. Tartışılmayan ve işçinin şiddetle reddettiği tek seçenek Türk Metal’e dönüş. Mayıs ayındaki büyük grev dalgasından sonra, şimdilerde ağırlıklı olarak Manisa’daki ve Gebze’deki fabrikalarda fiili grevler ve çeşitli eylemler sürüyorken, Türk Metal’in en azından kovulmuş olduğu fabrikalarda belini doğrultması zor görünüyor. Bunun önemli istisnası, farklı fabrikalardaki binlerce metal işçisinin bu büyük ayaklanmasının MESS-devlet işbirliği ile bastırılmasıdır.

Hak verilmez alınır

Grev dalgası, işçinin haklarını üretimden gelen gücünü kullanmasıyla alabileceğini bir kez daha göstermiştir. Tabii her fabrikada dört dörtlük bir başarı sağlandığı söylenemez. Hatta, elde edilen kazanımlar da işçinin taleplerini karşılamaktan uzaktır. Ancak “sözleşme imzalandıktan sonra düzeltme yapılamaz” efsanesi işçinin bileğinin gücüyle yerle bir edilmiştir. Sözleşme masasında satan bürokrat; “işçiye yüzdeleri brütten açıklarım, tepkileri gargaraya getiririm, sözleşme kitapçığını geç basar, işleri zamana yayar işime bakarım” diyemez artık. İşçi hainin yakasına yapışmış, satışın hesabını sormuştur. Bundan sonra da soracaktır. Bu sadece Türk Metal için değil, diğer bütün sendikalar için de geçerlidir. İşçinin Bosch’ta yapılan sözleşme ile aynı seviyeye gelme talebi karşılanmamış olsa da, uzun yıllar yaşanan ataletin ve boyun eğme döneminin ardından mücadele ile kazanım elde etmenin kendisi başlı başına artı hanesine yazılmalıdır.

Ana grev dalgası: Renault başladı, Ford bitirdi (5 Mayıs-3 Haziran)

Ana grev dalgasının başlangıç tarihini, 15 Mayıs’ı 16 Mayıs’a bağlayan gece olarak belirleyebiliriz. Oyak-Renault’da 16 işçinin kartının basmaması üzerine sabaha karşı 4.30’a kadar üretimin durdurulması, bunun sonucunda patronun geri adım atarak 16 işçiyi geri alması dönüm noktası olmuştu. Daha sonra, arkadaşlarını grevle koruyan metal işçisi taleplerini de grevle alma yolunu seçti. Ana dalganın bitiş tarihi olarak da Ford Otosan’da grevin sona erdiği 3 Haziran’ı görebiliriz. Bu zaman zarfında greve çıkan tüm fabrikalar için MESS, hemen hesaplara 1000 TL yatırmayı kabul etmiş ve Ramazan ayında saat ücretlerine yansıtmamak kaydıyla yeni bir iyileştirme yapacağını duyurmuştu. İşten çıkarma yapılmayacak, savcılığa yapılan şikâyetler geri çekilecek ve sendikal özgürlükler tanınacaktı.

Greve çıkan fabrikalarda süreç üç şekilde sona erdi. Birincisi patronun anlaşmaya zorlanması, ikincisi kırılmaların başlamasıyla işçilerin anlaşmaya zorlanması ve üçüncü olarak da grevin kırılması. Tabii ki bu üç biçim birbirinden kesin bir şekilde ayrılmıyor ama bunlar ana hatlarıyla üç biçimde grevlerin sonlanmasını temsil ediyor. İlkine yani patronun anlaşmaya zorlanması durumuna örnek olarak Oyak-Renault’yu görüyoruz. İkinciye örnek olarak ise Mako ve Tofaş’ı verebiliriz. Grevin kırıldığı duruma örnek olarak Türk Traktör ve Coşkunöz’ü alabiliriz. Ford Otosan ise iki ve üç arasında bir yerde duruyor. Grev büyük oranda kırılmaya başlamışken işverenle anlaşma sağlandı. Ancak tam bu sırada kalabalık şekilde Birleşik Metal’e geçilmesi nispeten bir toparlanma sağlayabildi. Tam bir bozgun havası yaşanmadı. Yine de grev kırıldığı için Ford 120 kadar işçiyi işten çıkardı ve buna karşı ciddi bir direniş örgütlenemedi. Fakat Birleşik Metal’de örgütlenen işçi sayısı arttıkça, yeni toplu sözleşme dönemine kadar Ford Otosan’da mücadele dinamikleri varlığını sürdürecektir. Türk Traktör’de de durum Ford gibi olabilirdi. Ancak sonuç tam bir dağılma ile sonuçlandı.

Hemen hemen tüm fabrikalar benzer şekilde greve başladı ama bitişleri farklı oldu. Öyle olunca elde edilen sonuçlar da farklı oldu. İçlerinden sadece Renault, hem MESS’in açıkladığı iyileştirmenin üzerine kendi işvereninden ek iyileştirmeler koparabildi, hem de işten atmaları engelledi.

Tüm bir mücadele süreci her yerde farklı tortular bırakmış olsa da, işçilerde kazanmak için mücadele etmek gerektiği ve örgütlü olmanın önemi bilinçlere kazındı. Daha önce 1998’deki metal eylemleri ve 2011 Bosch mücadelesi sonrasında mücadeleci işçilerde “yapıldı, denendi, olmuyor, bu işçiyle bir yere gidilmez” düşüncesi hâkim olmuştu. Son grev dalgasının ardından, en olumsuz şekilde sonuçlanan fabrikada bile, öncü işçiler kendi fabrikaları için benzer cümleler kursa da artık nasıl kazanılacağına dair daha açık bir kavrayışa sahipler.

Ana dalga sonrakilerle birleşemedi

 Ana grev dalgasının yatışmasının ardından bu dalgada greve çıkanlarda bekleyiş hâkim olurken, bir dizi başka metal fabrikasında da artçı diyebileceğimiz sarsıntılar yaşandı. Opsan, EGO bu süreçte greve çıkan ve Türk Metal’i silerek Birleşik Metal’e geçişi sağlayan fabrikalar oldular. Manisa kendine özgü bir yol izleyerek mücadeleye katıldı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, Indesit fabrikasında Türk Metal’in işçi eylemini desteklemesiyle gördük.

Bu artçı sarsıntılar, ana dalgayla MESS’in iyileştirmeleri açıkladığı Haziran sonunda birleşebilirdi. Bu birleşme olsaydı, yani sonradan eyleme geçen fabrikalarla Renault, Tofaş, Mako, Ototrim, Ford ve diğerleri birleşseydi; ilkinden de daha büyük bir sarsıntı yaşanabilirdi. Ama öyle olmadı. MESS, eylemler biterken hemen hesaplara yatırılan 1000 TL haricinde Ramazan ayında ilave bir iyileştirme yapacağını açıklamıştı. Arada geçen sürede,   sadece verecekleri paranın mali yükünü değil, işçilerin direnişini nasıl kıracaklarını da hesaplayıp planladılar. Her bir metal işçisinin MESS’in planlayıp uyguladığı taktiği iyi görmesi gerekir.

MESS’in açıkladığı toplam brüt 3500 TL iyileştirme, hem saat ücretlerine yapılmadığı için işçilerin taleplerini karşılamıyor, hem de sigorta ve vergi kesintilerine tabi olduğu için işçinin aylık kazancına ancak 70-80 TL arasında katkı yapıyordu. Bu açıklama yeni bir eylemi ateşleyebilirdi. Bunu MESS de biliyordu. Yeni bir eylemin Türk Metal’den kaçarken Çelik-İş’e tutulan Tofaş’tan, onu takip eden Mako’dan ya da yarı kırılarak eylemi bitirmiş olan Ford Otosan’dan başlaması düşük olasılıktı. Merkez, Renault olacaktı. Renault grevi, MESS ile değil Renault yönetimiyle yapılan görüşmenin ardından bitirilmişti. Renault işçileri, MESS’i değil Renault’yu muhatap alırız dediler. MESS üyesi patronlar da kendi aralarında, yeni bir kalkışmayı durdurmak için Renault’nun fazladan iyileştirme yapabileceği konusunda anlaşmıştı. Fakat Renault’nun yapacağı iyileştirme, daha önce Bosch sözleşmesinin yarattığı etkiye benzer şekilde eylemlere neden olabilirdi. Bu yüzden, Renault kendi iyileştirmesini MESS’le birlikte açıklamadı; 26 Haziran Cuma günü açıklayacağını söyledi. Aradaki zamanda da Tofaş, Mako ve Ototrim’de işten çıkarmalar yapıldı ama bu fabrikalarda işçiler işten çıkarmalara grevle karşılık veremedi. Sonuçta, Cuma günü Renault ek iyileştirmeleri açıkladığında; Renault işçisi haline şükretmiş, diğer fabrikalardaki işçiler de, işten çıkarmaların getirdiği moral bozukluğuna kapılarak, MESS’in verdiğiyle yetinmek zorunda kalmıştı. Böylelikle, ana grev dalgası ile artçı sarsıntıları yaratan fabrikaların birleşme olasılığı da ortadan kalktı.

Onların MESS’i vardı ya bizim?

Burada alınması gereken büyük bir ders var. İşçi olmaz denenleri olduran büyük bir güç ortaya koymuştur. Ancak zafere ulaşamamış, yer yer yenilgiye uğratılmıştır. Sermaye ise işçiden yediği sersemletici tokada rağmen doğrulmayı bilmiş ve inisiyatifi tekrar ele geçirmiştir. Sermaye, işçiden daha güçlü olduğu için mi bunu başardı? Asla! Tam tersine, sermayenin, sarı sendikasıyla birlikte kâğıttan kaplan olduğunu gördük bu süreçte. Esas sebep, sermayenin MESS gibi bir genelkurmayının olması, organize ve planlı hareket edebilmesiydi. Metal işçisi ise örgütlenme işini başka bahara bırakmış, örgütlülük seviyesini üst seviyeye çıkaramayarak, mücadeleyi kendiliğindenliğe terk etmişti. Özetle, metal işçisi sınıf bilinçli bir öncüye, bir sınıf genelkurmayına ihtiyaç duyuyordu. Bu ihtiyaca verilecek cevap, dün olduğu gibi yarın da yenilgi ile zafer arasındaki farkı belirleyecektir. Metal işçisinin çıkaracağı en büyük ders; yeni büyük mücadelelere bu eksikliği gidererek hazırlanmak olacaktır.

Bu genelkurmay sendikadan ibaret olamaz. İşçi sınıfının mutlaka, kendi öncüsünün bağrında örgütleneceği bir devrimci partiye ihtiyacı vardır.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2015 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.