İskoçya notları: referandum ve genel seçimlerden işçi sınıfı ile geleceğe
İskoçya’da Eylül 2014’te yapılan bağımsızlık referandumundan az farkla hayır sonucu çıkmasının ardından siyasette bir durulma olsa dahi, kitlelerin hiç olmadığı kadar siyasetin içine girmesi elbette kendi sonuçlarını da beraberinde getirecekti ve bu gerçekleşti. Referandumda hayır kampanyası yürüten Labour Party (İşçi Partisi) ve sağ kanatla koalisyon ortağı olan Liberal Democrats (Liberal Demokratlar) yaptıkları siyasi hatanın bedelini ödediler ve büyük ihtimalle ödemeye devam edecekler. Scottish National Party (İskoç Ulusal Partisi) yerel hassasiyetleri gözetmesi ve Londra parlamentosuna karşı oluşan öfkenin dışa vurumuyla benzeri görülmemiş bir zaferle İskoçya’ya ayrılan 59 sandalyenin 3’ü hariç tamamını aldı. Bu zaferde kendisini solda tanımlayan ve destekçileri tarafından da sol kabul edilen iki partinin sınıf ihanetini açık açık yapabileceklerini ve sağa kayarak büyüyebileceklerini zannetmeleri de oldukça etkili oldu; dahası bu iki parti de bu durumdan ders çıkaracak gibi görünmüyor.
Birleşik Krallık (yani İskoçya'nın yanı sıra İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda) politikasının bütünü açısından bakıldığında, Conservative Party (Muhafazakâr Parti) tek başına iktidarda kalacak. Bu sanılanın aksine çok da istikrar getirecek bir durum değil çünkü Başbakan Cameron Avrupa Birliği üyeliğini referanduma götürme sözünü yineledi ve bunu hayata geçirmesi veya kaçınması (her iki durumda farklı şekillerde) Birleşik Krallık’ta pek çok şeyin değişmesine yol açacak potansiyele sahip gibi görünüyor. Bunun yanı sıra gerek İskoçya’da gerekse Birleşik Krallığın tamamında bütçe kesintileri ve kemer sıkma politikaları insanları gerçekten bezdirmiş ve öfkelendirmiş durumda. Seçimlerde çok da düşük oy almamasına rağmen iki parti neredeyse hiç temsil edilemeyecek; bunlardan biri ana partiler içinde en solda yer alan Green Party (Yeşil Parti veya Yeşiller); öteki ise milliyetçi, Avrupa Birliği karşıtı ve nükleer enerji destekçisi UK Independence Party (UKIP- Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi).
İskoçya ve Birleşik Krallık’ta sosyalist-devrimci parti ve hareketler de seçimlere katıldılar ancak pek dişe dokunur bir sonuç alabildiklerini söylemek çok zor. Seçimler üzerine konuşulması ve kafa yorulması gereken esas sorun budur. Özellikle İskoçya’da seçmenler İşçi Partisi (LP) ve Liberal Demokratlar’da (LD) cisimleştirdikleri sınıf karşıtlığı, sola ihanet, tasarruf tedbirleri gibi politikalara tepkilerini kitlesel halde Scottish National Party (SNP)’ye destek vermek şeklinde gösterdiler. Oysa aynı SNP asgari ücretin arttırılması yönündeki kampanyaları (saatlik çalışma ücretinin 10 pound olarak belirlenmesi) görmezden gelmiş ve asgari ücretin sadece bir miktar iyileştirilmesi gibi, ne patronlar üzülsün ne de oy kaybedeyim gibi bir ara yol izlemişti. Bu tutumu şu an için işe yaramış olabilir, ancak bu politika sürdürülebilir değil. İnsanlar dünyanın en büyük ekonomilerinden birinde neden hala birçok kişinin sokaklarda yaşamak zorunda kaldığı, “food bank” denilen hayırsever vatandaşların ihtiyaç sahipleri için yemek hazırlayıp ücretsiz dağıttığı yerlerden nasıl olup da binlerce insanın karnını doyurmak zorunda olduğu konusunda kafalarında çok net soru işaretlerine sahipler.
İskoçya ve Birleşik Krallık bu anlamda gerçekten yüksek bir potansiyele sahip. Önümüzdeki dönemde kendisini sadece sol veya sosyalist olarak nitelemek dışında bir sınıf partisi olmayı kararlaştırıp bu yolda çalışacak bir partinin yapabileceklerinin sınırı yok. Elbette bu yapı inşa edilirken, sınıf perspektifini kaybetmiş sendikalardan, ana akım siyaset dışında her şeye gözünü tamamen kapatmış olan medya gücüne kadar mücadele etmeleri gereken pek çok alan var. Ancak umut odur ki bu son seçimler itibariyle düştüğü durumdan ders almaya niyetli görünmeyen İşçi Partisi (LP) ve Liberal Demokratlar’ın (LD) durumundan sosyalist hareket içinde bulunan parti ve gruplar bir ders çıkarır ve tamamen işçi sınıfının devrimci öncüsünü oluşturacak bir program ile kitlelerin örgütlenmesine odaklanır.
Kapitalist sistemin tüm gücüne rağmen kitleler hala kurtuluş reçetesi olarak bankaların, ulaşım, eğitim ve sağlık sisteminin tamamen kamulaştırılması programına kemer sıkma programından daha sıcak bakmakta. Kitleler tekrar arayışa gireceklerdir. Muhafazakâr Parti (CP) iktidarında bu arayışın özellikle işçi sınıfı ve yoksullarda yükseleceğini öngörmek çok da zor değil. Kriz patladığı esnada yeni bir hareket kurmaya çabalayıp insanları bir maceraya davet etmektense temelleri şimdiden atılmış tutarlı bir hareketle buluşturmak çok daha anlamlı görünüyor. Bu anlamda ortaya çıkan bir takım hareketler Left Unity (Birleşik Sol) ve Trade Unionist Socialist Coalition (İşçi Sendikaları ve Sosyalistler Koalisyonu) gibi hareketler gerekli potansiyele sahip gibi görünmekle beraber önümüzdeki dönemde örgütlenme ve program oluşturma konusundaki performansları esas belirleyici unsur olacak gibi görünüyor. Bu hareketler kadrolarını ve programlarını grevlere (seslerini ulusal arenada duyurmak konusunda sıkıntı yaşasalar da İskoçya ve Birleşik Krallık’ta hala grevler var), fabrikalara ve gençlere odakladıkları ölçüde gelecek başarılı olacaklardır.