"Süleyman Şah algı operasyonu"
Süleyman Şah türbesi ve karakolunun taşınması ile hükümet zafer havasında, muhalefet ise hezimetten, toprak kaybından bahsediyor. Gerçekler ise son derece açık biçimde karşımızda duruyor. "Şah Fırat" adı verilen operasyon AKP'nin fiyaskoya dönüşen Suriye ve Ortadoğu politikasının sadece bir veçhesidir. Daha büyük fiyaskoların da habercisidir.
DAİŞ ve YPG ile anlaşmalı operasyon
TSK zırhlı araçları, tankları ve askerlerinin Kobani'den geçişi sırasında PYD/YPG ile yapılan işbirliği ve koordinasyon da başta MHP tarafından olmak üzere AKP hükümetinin hedef tahtasına konmasına neden oldu. Oysa askeri yetkililere dayandırılan haberlerde sadece YPG'ye değil DAİŞ'e de haber verildiği anlaşılıyor. Bölgede silahlı unsurları bulunan her iki güç de TSK'nın operasyonuna yeşil ışık yakıyor. YPG güvenlik koridoru oluşturdu. DAİŞ çetelerinin ise koruma yapıp yapmadığı bilinmiyor ama tek kurşun atılmadığı bir gerçek.
TSK mı Suriye ordusu mu caydırıcı?
Davutoğlu ve Erdoğan tek kurşun atılmamasını TSK'nın caydırıcı gücüne bağlıyor. İnanan inanır ama bizim görevimiz, madem öyle neden uçaklar ve helikopterler operasyon boyunca hiçbir biçimde Türkiye Suriye sınırını ihlal etmeden uçtu diye sormaktır. Cevap çok basit. DAİŞ ve YPG ile işbirliği yapıldı ama Suriye Devleti ile yapılmadı. Suriye ordusunun bölgede kara kuvvetleri yoktu ancak hava savunma sistemleri uzaktan atılacak füzelerle Türk uçaklarını düşürebilirdi. Demek ki ortada caydırıcılık yok, anlaşma var. Anlaşma yapılmayan gücün karşısına çıkmama var. Burada olsa olsa Suriye devletinin hava savunma sistemlerinin caydırıcılığından bahsedilebilir.
Harita başında reklam çekimleri
Davutoğlu'nun generallerle harita başında reklam çekimleri yapmasından başlayarak bu operasyon AKP'lilerin sevdiği deyimle bir "algı operasyonu"na dönüştürüldü. Esas amaç ne bölgedeki askerleri kurtarmak ne de türbeye sahip çıkmaktı. Süleyman Şah türbesi ve karakolu bölgede AKP hükümeti ve TSK için bir yük haline gelmişti. ABD ile yapılan anlaşma çerçevesinde Özgür Suriye Ordusu'nun mezhepçi çeteleri eğitilip donatılacak ve türbenin bulunduğu yer de dahil olmak üzere savaşa sürülecekti. Bu anlaşmanın hemen ardından türbenin taşınması kabaca aradan çekilmek olarak da tanımlanabilir. Ancak bu çekilmenin toprak kaybı olarak eleştirileceğini bilen AKP hükümeti sınırın 180 metre ilerisindeki Suriye Eşmesi'nde kendine başka bir yer çevirip "dönüm hesabıyla toprak kaybımız yok" iddiasında bulunmuştur. Bu argüman komiktir ve AKP'nin kendisi ve havuz medyası dışında kimse buna inanmaz. Süleyman Şah türbesinin Türkiye toprağı sayılmasına dayanak oluşturan anlaşmalar açıktır. Bu anlaşmalarla Türkiye'ye Suriye topraklarının istediği yerinde 6 dönümlük araziyi çevirme yetkisi ve hakkı verilmemiştir. Dolayısıyla da Türkiye, Suriye topraklarında uluslararası hukuk açısından ve fiilen işgalci konumuna düşmüştür.
6 dönüm için tüm Türkiye bataklığa sürükleniyor
İşçi ve emekçi halk açısından yaşanan fiyaskonun boyutları toprak kaybının çok ötesindedir. AKP, Suriye rejiminin haftalar içinde yıkılacağını öngörerek muhaliflere destek adı altında her türlü mezhepçi, tekfirci, terörist çeteyi besleyip desteklemiş, rejimi yıkamadığı gibi Suriye'yi tam anlamıyla bir bataklığa çevirmiştir. Süleyman Şah da AKP'nin bu rezil dış politikasının ürünü olan bataklığın ortasında batmakta idi. Türbe taşındı ama şimdi sadece 6 dönümlük arazinin korunması değil tüm Türkiye'nin bu bataklığa batması söz konusu. Bu politika yeni Reyhanlı katliamlarının kapısını açmaktadır. Dün Türkiye'ye mesaj vermek için araçlara bomba koyup patlatan tekfirci teröristler bunu yeniden yapmaktan kaçınmayacaktır. Daha kötüsü kendi iktidarını korumak için her şeyi yapmaya hazır olduğunu gösteren AKP, sırf bu amaçla önce eğitip donattığı çeteleri sonra da bizzat TSK'yı Suriye'ye sürebilir. DAİŞ ve YPG ile anlaşmalı bir operasyonda bile kaza ile bir asker hayatını kaybetti. Olası bir sıcak savaşın nasıl çok daha büyük kayıplar getireceği açıktır.
Suriye ile de Rojava'yla da savaşa hayır!
AKP'nin bu rezil dış politikasının alternatifi MHP faşizmi olamaz. AKP Türkiye'yi Suriye bataklığına, MHP ise Rojava'ya karşı savaşa sürüklüyor. MHP'nin politikası etnik bir iç savaşı tetikleme potansiyeli açısından en az AKP'nin çizgisi kadar kanlı sonuçlar doğurmaya adaydır. İşçi ve emekçilerin menfaatlerine dayalı bir dış politika ise kan ve toprak üzerine değil kardeşlik üzerine inşa edilmelidir. AKP'nin MHP'nin ve diğer burjuva partilerinin politikaları hep Türk, Arap ve Kürt halklarının birbirini boğazlaması üzerine kurulu. ABD emperyalizmi ise bu kan denizinin yine tek kazananı...