Başyazı: MESS hükümetine karşı sınıf sendikası, sınıf politikası
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye patronlar sınıfının baş temsilcisi. Patronların aralarındaki mücadelelerde tavır alabilir, bazı patronlarla dalaşabilir de. Ama iş patronlarla işçi sınıfının karşılıklı mücadelesine gelince, safını berrak biçimde seçer. İsterse patronlar kendisini desteklemeyen, “muhatap kabul etmeyen” kanattan olsun. O, onların adına savaşa girer. Onun hükümeti MESS hükümetidir çünkü!
Bakanlar Kurulu’nun metal grevini yasaklama kararı eski hukuk terimiyle keenlem yekûndur. Yani toptan, en baştan, bütünüyle geçersiz. Hukuki geçerliliği yoktur: Ama daha önemlisi, tarihsel meşruiyeti yoktur. İnsanlığın 21. yüzyıla getirdiği ortak anlayış içinde, işçi sınıfının hakları için grev yapması, ayrılmaz bir yer edinmiştir. Yasaklanamaz! O kadar.
Eğer bu böyleyse, o zaman işçi neden geri çekilsin ki? İşçi bu greve müthiş bir kararlılıkla geldi. Gebze’deki mitingte “Metal işçisi grev istiyor!" diye haykırdı. İşverenin zayıf halka olarak gördüğü fabrikalarda bile grev oylamasına ezici çoğunlukla, sendikalı işçi sayısından daha yüksek oylarla evet dedi! Yasak kararına karşı Ejot Tezmak’ta fabrikayı terk etmedi. Grev yasağının ardından ilk işgünü olan 2 Şubat Pazartesi günü çeşitli fabrikalarda gerçek bir işbaşı yapılmadı. İşçi yürümek istiyor, hakkını almak için mücadele etmek istiyor. İşçi mücadele ateşini yaktı, sendikasından bu mücadeleye sahip çıkmasını, liderlerinden bu ateşi harlamasını istiyor. Fabrika fabrika dolaşıp itfaiyeci misali ateşi söndürmeye çalışmasını değil!
Hükümet, Türkiye’nin değil MESS’in hükümeti olduğunu göstermiştir. Bu hükümet “milli güvenlik” adına yerlisiyle yabancısıyla, Alman'ıyla (Ejot, Mahle), Belçikalı'sıyla (Bekaert), Fransız'ıyla (Schneider, Alstom), İngiliz'iyle (Delphi) sermayenin güvenliğini her şeyin üstünde tutan bir hükümettir. Metal grevi ise hangi partiye oy vermiş olursa olsun her memleketten, kültürden, inançtan metal işçilerini sınıf çıkarları temelinde ve tam bir birlik içinde bu cephenin karşısına çıkarmıştır. Şimdi bu birliği büyütmenin, sarı sendikaların ablukasını kırarak önce metal işçilerinin ve giderek tüm sınıfın birliğini sağlamak için ileri atılmanın zamanıdır. Bunun için de sendika, itfaiyecilerin değil sınıfın sendikası olmalıdır. Sosyalistler de artık CHP’nin eteklerini bırakıp, kimlik siyasetini terk edip ait oldukları yere sınıfın bağrına dönmelidir. İttifakların ve birliğin harcı sınıf politikası olmalıdır.
Böylece işçi sınıfı sadece toplu sözleşme masasına değil siyaset masasına da yumruğunu vuracaktır. Zira AKP’yi yenecek kudret, meclis aritmetiğinde değil işçi sınıfının mücadele azminde mevcuttur.
Bu yazı, Gerçek gazetesinin Şubat 2015 tarihli 64. sayısında başyazı olarak yayınlanmıştır.