“EEK’in sesi toplumsal devrimin sesi olmalıdır”
EEK Olağanüstü Konferans Sonuç Bildirgesi (28 Aralık 2014)
Devrimci İşçi Partisi’nin Yunanistan’daki kardeş partisi EEK 25 Ocak Pazar günü yapılacak seçimlere tek başına giriyor. Bu karar durup dururken alınmadı. Ülkenin Syriza ve KKE dışındaki üçüncü sosyalist odağı olan Antarsya ile EEK arasında her zaman var olmuş olan diyalog bu sefer de işledi. Görüşmeler yapıldı. Ama anlaşma sağlanamadı. EEK Antarsya ile görüşmelerden sonuç çıkmayınca bir Olağanüstü Konferans düzenledi. Bu konferansta parti ülkedeki genel durumu, seçimleri, Syriza’yı ve diğer siyasi güçleri değerlendirerek seçim ve sonrasında izleyeceği politikayı belirledi. Konferansın kabul ettiği Sonuç Bildirgesi son derecede önemli bir siyasi dokümandır. Aşağıda bu dokümanı yayınlıyoruz.
1. Ülkenin ekonomik iflası ve toplumsal çözülmesi müthiş bir siyasi iktidar krizine yol açmış bulunuyor. Troyka’nın Memorandumlarına bağlı çalışan Samaras-Venizelos hükümeti çöktü ve artık ülkeyi yönetebilecek durumda değil. Onların yerini alabilecek olan Syriza merkezli bir hükümet ise ne hâkim sınıf için, ne de muhtemelen ona oy verecek olan halk kitleleri için güvenilebilir bir seçenektir.
Samaras’ın Memorandum’u telaş içinde sonlandırma çabası ve “başarı öyküsü” söyleminin çökmesi, trajikomik bir noktaya ulaşmış bulunuyor. En başta İMF’nin kendisi ve Schäuble olmak üzere Troyka, halk açısından yıkıcı sonuçlar doğuracak yeni önlemler talep ederek, böylece cumhurbaşkanlığı seçimini ve erken genel seçimi hızlandırarak Samaras/Venizelos hükümetinin ipini çekmiş oldu. Troyka’nın ültimatomunun nihai hedefinin görevden ayrılmakta olan sağcı başbakan değil, yerine gelmekte olan sol olduğuna hiç kuşku yoktur. AB’nin soğukkanlı şantajı açık seçik görülüyor: Syriza ya halk kitlelerinin beklentilerini boşa çıkararak boyun eğecek, ya da İspanya’da Podemos’a, İrlanda’da Sinn Fein’e bir mesaj göndermek üzere “piyasalar” tarafından ezilecek.
AB açısından uzlaşma yapmak için manevra alanı yoktur, çünkü AB ekonomik daralma, aşırı borçluluk, deflasyon bataklığında ve sistemin doğasından kaynaklanan kriz şimdi çeperden esas merkeze, yani İtalya’ya, Fransa’ya ve ta Almanya’ya doğru yayılıyor, onu da tehdit ediyor. Öte yandan, sağın Troyka’ya ve sermayeye itaati artık halkın hayatta kalma sınırlarının ötesine taşmış bulunuyor. Syriza’nın, kemer sıkma politikasını AB, İMF, uluslararası sermaye ve Yunan sermayesi ile müzakere ve uzlaşma yoluyla geriletme politikası, kapitalizmin kötüleşen krizinin sınırlarını zorluyor.
Gericilik bu çatışmaya hazırlanıyor, devlet, derin devlet, baskı aygıtları, yargı, ideolojik aygıtlar ve faşist çeteler içinde konumunu güçlendiriyor; böylece Syriza hükümetinin aşırı sağın toplumsal bir karşı devrim yoluyla intikamını almasını mümkün kılacak bir “sol parantez” haline gelmesini sağlamaya çalışıyor.
Yaklaşan seçimler, hiç kuşku yok ki sınıf mücadelesinin yeni evresinde hayati önem taşıyan bir merhaledir. Ancak, seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, siyasi iktidar krizini ve son tahlilde sınıf hâkimiyetinin krizini çözmek bir yana, derinleştireceği kesindir. Kapitalist hâkim sınıf toplumu kendi sisteminin krizinden çıkarma kapasitesine sahip değil. Yalnızca, krizin halen mahvetmekte olduğu halk sınıfları tarafından desteklenen işçi sınıfı, bölgede, Avrupa’da ve dünyada sistemden ve burjuvazi ile emperyalizmin hâkimiyetinden uluslararası sosyalizme doğru çıkışı düzenleyerek, krizden bir çıkış yolu sağlayabilir.
İşin merkezinde bir iktidar krizi olduğu için esas sorun devrimci strateji sorunudur. Mücadeleye ve seçim taktiklerine, geçiş programına, borca, “kemer sıkma”ya, ve AB’ye, cephe ve müttefikler sorununa ilişkin bütün meseleler bu temel stratejik sorundan türer ve onunla bağlantılıdır.
2. Önümüzdeki siyasi muharebe sermaye, sistem partileri ve medya tarafından kontrol edilen, böylece devrimci sol sesleri suskunluğa mahkûm eden burjuva parlamentarizminin hasım alanında verilecektir. Ne var ki, mücadele tam da burjuva parlamentarizminin ileri derecede çürüdüğü ve halkın öfke içinde olduğu koşullarda verilmekte olduğundan EEK’in devrimci mücadelesi için önemli bir alan oluşturmaktadır.
Erken cumhurbaşkanı seçimine eşlik eden skandalların, “transfer”lerin, rüşvetlerin, irtikâp örneklerinin, sırttan hançerlemelerin boğucu havası siyasi sistemin çürümesini hızlandırdı. Bir “olağanüstü hal”e girmiş olan burjuva rejiminin önceden alınmış kararlarının yaşayan ölü haline gelmiş bir parlamento tarafından noter gibi onaylandığı durumun üzerindeki sis perdesini kaldırdı. Ölmekte olan burjuva demokrasisi adına hâkim güçler sadece mahkûmlar için değil, her direnişi, hatta bütün toplumu içine tıkmak ve yalıtmak amacıyla, sınıf savaşının ihtiyaçları için C-Tipi cezaevleri inşa ediyorlar. Parlamenter bir “sol hükümet” beklentisi ile birlikte yanılsamalar artabileceği halde, seçimler ölü parlamentarizmi diriltmeyecektir.
Özgürlüğün yolları ne seçimde “kendi gücüne yaslanma”dan, ne de solun merkez sol veya ANEL türü [Bağımsız Yunanlar] sağcı ulusalcılarla koalisyon ve uzlaşmalardan geçmiyor. Emekçilerin öz örgütlenmesinden, işçi iktidarı için, “yukarıdakiler”in iktidarına karşı “aşağıdakiler”in iktidarı için kitlesel mücadeleden geçiyor. Sistem, sınırlarına gelmiş bulunuyor; o yüzden de devrilmelidir.
3. Samaras hükümeti ve ana muhalefet Şubat 2015’te kimin “AB, Avrupa Merkez Bankası ve İMF ile en güvenilir ve etkili müzakereci”nin olacağı konusunda halkı ikna etmeye çabalıyor: Juncker’lere, Moscovici’lere, Merkel’lere aşina olan sağın mı, yoksa “daha sert”, “sol müzakereci”nin mi? Oysa aslında gerçek bir pazarlık yapılması mümkün değil. Bir taraftan, Berlin, Brüksel ve Washington’un dayatmaları pazarlığa açık değil; öte taraftan bizim hayatlarımız, halkın hayatları sınırlarına ulaştı, hatta sınırları aştı ve bunlar üzerine kimse pazarlık yapamaz.
Hayatlarımız üzerine pazarlığı kimin yapacağını seçecek halimiz yok! Memorandum’lar hiçbir burjuva hükümeti tarafından yırtılmayacak; onları yırtacak olan, onların iptaline ve buna bağlı olarak uluslararası tefecilere olan dış borcun silinmesine kadar Süresiz Siyasi Genel Grev yoluyla işçi sınıfıdır.
Her kim seçilirse seçilsin, tek seçim sınıf mücadelesinin işçi sınıfının ve ezilenlerin zaferine kadar sürdürülmesidir. Eğer, çok muhtemel olduğu gibi, çatırdayan sağ devrilirse tek bir günlük, tek bir saatlik soluk alma, ihmal, pasiflik, bekleyiş ya da yeni hükümete verilecek bir “avans dönemi” olmamalıdır. Halkın iktidarı mahallelerde, kamu mekânlarında, çalışma alanlarında ve okullarda her türlü seferberlik ve öz örgütlenme biçimleriyle harekete geçirilmelidir. Çektiğimiz ıstıraptan kurtulma davamız “müzakereciler”in eline terk edilecek olursa, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda gizlenerek intikam hazırlıklarını yapmakta olan Gericilik kazanacaktır. Ezilenlerin ve horlananların, işsizlerin ve işçilerin, yoksulların ve yeni yoksulların Memorandum’ların girdabından kurtuluşu ve iktidara yükselmesi sorunu stratejik bir sorundur.
4. EEK bir Syriza zaferi karşısında kayıtsız olmadığı gibi, kemer sıkmanın boğuculuğuna karşı azıcık soluk alabilme amacıyla bu zaferi özleyen kitlelere de burun kıvırmaz. Biz, Stalinist Yunanistan Komünist Partisi’nin [KKE] yaptığı gibi, sağ partiler ile Syriza’ya eşit mesafede durmuyoruz, aralarındaki farkları yok saymıyoruz. Halkın öfkesini paylaşıyoruz, mücadelesine katılıyoruz. Troyka’ya, Memorandum savunucusu bloka, kara-mavi-yeşil sağ partilere ve ortak sınıf düşmanına karşı ortak eylemlere hazırız.
2012’den itibaren Syriza’ya sadece burjuva iktidarına karşı bir muhalefet gücü ve baskı grubu olarak değil, bir sol hükümet seçeneği olarak yönelen kitlesel bir siyasi destek biçimine bürünen sola kayışın koşullarını da, sınırlarını da görüyoruz. Büyük kitlelerin umutlarının yanı sıra, “eskiden” Troyka taraftarı olan, “eski” PASOK’lu, “eski” Demokratik Sol’cu [DİMAR] veya merkez solcu veya benzeri sahtekârların Syriza’yı kendi günahlarını içinde yıkayacakları ve burjuva iktidarında bal tutup parmak yalayacakları bir çıkar teknesi olarak kullanmaya çalıştıklarını da görmüyor değiliz. Sonuna kadar sistem ve AB içinde kalacak, yarın sınıf işbirlikçisi politikalara yönelecek “Syriza merkezli bir hükümet ile gerekli ittifakları” oluşturmaya çalışan kapitalist grupları, “iş çevreleri”ni ve burjuva politikacılarını da uyanık bir gözle izliyoruz.
İşçilerin ve halkın ancak aleyhine işleyebilecek böyle bir sınıf işbirliğinin kabulü, daha şimdiden Syriza önderliğinin sermayenin devlet iktidarı krizi koşulları çerçevesinde “devletin devamlılığı” adına yaptığı sadakat deklarasyonlarında, AB ve NATO’da kalma vaatlerinde, boğucu emperyalist hâkimiyetin koşullarını ve bölgemizdeki jeopolitik patlamalara müdahaleleri kabul etmelerinde görülüyor.
İşçi sınıfının, gençliğin, aydınların bağrında, Syriza’yı destekleyen veya umutlarını ona bağlayanları, önderliklerine, burjuvaziden, onun siyasi hizmetkârlarından, her türlü oportünistten ve sermaye iktidarının yardakçılarından kopma talebini yöneltmeye çağırıyoruz. “Devletin devamlılığı” politikasını ve emperyalizmle, müflis kapitalizmle, AB, İMF ve NATO ile anlaşmaları reddetmeye çağırıyoruz.
Halk tabanının bu yönde atacağı her adımda, siyasi bağımsızlığımızı, eleştirilerimizi, reformist önderlerin bu tür gerekli kopuşlara hiç hazır olmadıkları konusundaki uyarılarımızı muhafaza etmekle birlikte, halkın yanında olacağız. Bu önderler daha şimdiden sermayeyi ve AB’yi, eylemleriyle, ama daha da özel olarak programlarıyla rahatlatmaya çalışarak kölece tavırlarını ortaya koymuş bulunuyorlar.
Borcun tek taraflı olarak ve istisnasız reddedilmesi ve AB, Avrupa Merkez Bankası ve İMF’nin kurduğu hapishaneden çıkılması olmaksızın kemer sıkma önlemlerinin ortadan kaldırılması mümkün değildir. Kemer sıkma, borç ve Troyka, aynı canavarın farklı başlarıdır; birini keserken ötekileri bırakmak mümkün değildir. [Syriza’nın öne sürdüğü] bütünüyle yetersiz “Selanik Programı” halkın ıstırabından oluşan okyanusu çay kaşığıyla boşaltmayı öneriyor. Ve Syriza’nın “devletin devamlılığı”na sadakati, Şili’de 1973’te yaşanan tipten bir trajedinin yolunu döşüyor.
Ekmek için, iş için, sağlık ve eğitim için, özgürlük için, bu açlık, işsizlik, cehalet ve baskı sistemini devirmek gerekir. Aksi takdirde kapitalizmin iflasının altında kalırız. Ekonominin toplumsal ihtiyaçların karşılanması için demokratik olarak hazırlanmış bir plan uyarınca yeni toplumsal temellerde, yani sosyalistçe yeniden düzenlenmesi; stratejik sektörlerin, kapitalist atmacalara tazminat ödenmeksizin işçi denetimi ve işçi yönetimi altında kamulaştırılması.
Gericiliği, emperyalizmin hâkimiyetini, polis devletini ve faşist derin devleti, toplumsal köleliği ezmek, EEK için evrensel özgürlükçü komünizmden başka hiçbir şey olmayan insanlığın evrensel kurtuluşunun yolunu açmak için, bütün işçi ve halk örgütlerinin, hareketlerin, kolektiflerin, krize karşı kurulmuş bulunan ya da kurulması gereken veya daha da geliştirilmesi gereken mücadele odaklarının, yüreği solda ve devrimci harekette olan bütün insanların, KKE’den, Syriza’dan, Antarsya’dan EEK’e, öteki sol örgütlere, anarşist ve liberter harekete kadar hepsinin güçlü bir Birleşik Cephesi.
5. Kriz Yunanistan’a özgü değildir, dünya ölçeğinde bir süreçtir. Dünya kapitalizminin bu krizinin merkezinde Avrupa bulunuyor. Krizden kesin çıkışın yolu tek bir ülkede, ulusal “kendine yeterlilik” veya ulusal sınırlar içine kapanma ile mümkün değildir. İki dünya savaşı arasında trajedilere yol açan ve Dünya Savaşı’nı doğuran ekonomik ulusçuluk, AB’nin ve üye hükümetlerin toplumsal yamyamlığa dayanan önlemleri dolayısıyla özellikle AB’de, aşırı sağ, sağ ye da “sol” özelliklerle yeniden canlanmaktadır. Geçmişte başarısız ve yıkıcı olan bu politika, bugün gerici bir ütopyadır, felaket reçetesidir. EEK herhangi bir ikircikliliğe izin vermeksizin “sol” görünüm altında olsa bile, bir yıkım reçetesi olan ekonomik ulusçulukla herhangi bir uzlaşma olamayacağını beyan eder. Halkın kurtuluşu için toplumsal devrimden beride herhangi bir çözüm yoktur. Devrimci mücadele Yunanistan’da veya başka bir ülkede başlayabilir, ama zaferi ancak uluslararası ölçekte, bütün toplumsal devrimci mücadelelerin birleşmesiyle, bölgemizin ve Avrupa’nın, AB’nin yıkıntıları üzerinde sosyalist temellerde birleşmesiyle tamamlanabilecektir.
6. İçinden geçmekte olduğumuz tarihi anın bütün ihtiyaçları, fırsatları ve riskleri, işçi sınıfının bağımsızlığının inşa edilmesini ve yeni bir Varkiza Anlaşması’ndan sakınılmasını gerektiriyor [Varkiza Anlaşması, 1945’te Stalinizmin ihanetine uğrayan ELAS partizanlarının Britanya emperyalizmiyle imzaladıkları, silahsızlanmalarının yolunu açan anlaşmadır.] Bu, devrimci güçlerin, devrimci sol ile EEK’in, halk için hayati önem taşıyan önümüzdeki seçimlere bağımsız bir siyasi müdahalesini her zamankinden daha gerekli ve acil hale getiriyor.
Bunu düşünerek, 15 Aralık’ta Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde “Aralık yolunda – krize devrimci yanıt” başlığını taşıyan halka açık bir tartışma toplantısı düzenledik. EEK’in önerisini sunduğumuz bu toplantıya “parlamento dışı sol” olarak anılan solu ve liberter hareketi davet ettik. Antarsya [İktidarın Devrilmesi Yolunda Anti-Kapitalist Sol İşbirliği] bu davetimize icabet etti. Biri NAR’dan [Yeni Sol Akım], öteki SEK’ten [Sosyalist İşçi Partisi] olmak üzere iki temsilcisi toplantıya katıldı ve konuştu. 18 Aralık’ta ise Antarsya ve EEK heyetleri arasında bir toplantı yapıldı (bkz. 20 Aralık tarihli EEK Politbürosu Duyurusu ve 22 Aralık tarihinde Antarsya ve EEK’in Ortak Duyurusu).
Hem halka açık etkinlikte, hem de heyetler arasındaki toplantıda, tekil programatik noktalar üzerindeki mutabakatın ötesinde (bunlar arasında borcun reddedilmesi, karşılıksız kamulaştırmalar, işçi denetimi de bulunuyordu), EEK siyasi iktidar krizine sistem karşıtı bir yanıt olarak ve Syriza’nın önerdiği hükümet modeliyle karşıtlık içinde bir işçi iktidarı perspektifi sunulması konusunda ısrarcı olmanın yanı sıra “Plan B” ve PAMES [Sol Cephe Koalisyonu Girişimi] türü, emperyalist Fransa’nın [Nikonoff] ve İtalya’nın [Campo Antimperialista] “sol yurtsever hareketi”nin tanınmış temsilcileriyle toplantılar da düzenlemiş olan “sol” ulusalcılık ile her tür uzlaşmayı kategorik olarak reddetti.
Maalesef, NAR’ın ve (PAMES’te bir arada olan) ARAN [Sol Yeniden Kümelenme] ile ARAS’ın [Sol Anti-Kapitalist Grup] sorumluluğu altında, Antarsya’nın çoğunluğu, EEK’in eleştirilerini göz önüne almamakla kalmadı, ayrıca PAMES ile resmi bir siyasi ve seçim anlaşması imzaladı. Koalisyon’da başından itibaren yerini alan “Plan B”, bir yandan Antarsya’nın çoğunluğu ile el sıkışırken, bir yandan da kışkırtıcı tarzda ulusalcılığını ve drahmi fetişizmini açıklamaktan kaçınmıyor. “Plan B”nin liderleri 19 Aralık’ta (yani Antarsya-EEK toplantısının ertesi günü) Kazakis’in EPAM’ı [Birleşik Halk Cephesi] ve çıplak gözle kolay seçilemeyen “Drahmi, Yunan Beş Yıldız Demokratik Hareketi” kurucusu [yolsuzluğa batmış bir eski PASOK politikacısı] Kaçanevas ile “demokratik bir yurtsever kutup oluşturmak için” ortak bir açıklamaya imza atıyordu!!!
EEK devrimci solun adını dahi kirletecek olan böyle aşağılayıcı anlaşmalara “reformizmden farklılaşan ve yüzünü sola dönen akımları” kazanma bahanesiyle imza atamazdı. Plan B’nin “yurtseverleri”nin reformizmden kopmadıklarını ve sadece KKE’nin değil, eleştirel tutumlarını gizlemeyen Syriza içi bir dizi gücün de kesinlikle sağında yer aldıklarını görmek çok da zor olmasa gerek.
Antarsya’nın “içişleri”ne “müdahale” suçlamasına maruz kalmaksızın, ortak mücadele ile geçmiş on yıllar içinde yoğrulmuş bir yoldaşlığın sorumluluğu ve cesareti ile Antarsya’daki yoldaşlarımızı, özellikle de NAR’dan ve onun gençlik örgütü nKA’dan [Komünist Kurtuluş Gençliği] yoldaşlarımızı, bu oportünist siyasi ve seçim ittifakını ve “sol” ulusalcılığın batağına saplanmayı reddetmeye çağırıyoruz.
7. Özgül koşullara sahip, zaman bakımından son derecede sıkışık, mali yükümlülükler bakımından çok zorlayıcı koşullar altında yapılan bu seçimlerde, EEK işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı ve proletarya enternasyonalizmi mücadelesini omuzlarında taşımak ve seçimlere bağımsız olarak girmek zorunda kalmıştır. EEK’in sesi toplumsal devrimin sesi olmalıdır: bir azınlığın aykırı ve boyun eğmez sesi. Tek çıkış yolunu gösterebilmeliyiz. Mümkün olduğunca en geniş halk kitleriyle tartışabilmeli, halkı (şu andan itibaren) Memorandum savunucuları cephesinin yenilgisi sonrası için seferber etmeye girişmeli, devrimci güçleri kazanmalı ve örgütlemeli, kendimizi önümüzdeki tarihi savaşlarda öncü savaşçılar olarak eğitmeli, yetiştirmeliyiz. EEK’in var oluş tarzı, varlık nedeni, en değişik, hatta bazen aşırı derecede olumsuz koşullar altında, uluslararası düzeyde sürekli devrim için aralıksız mücadele etmek, toplumsal kurtuluş ve Komünizm’in önündeki engellere ve hasımlara meydan okumaktır.
Yeniden cüret edelim, kararlılıkla hareket edelim, bizi savaşa çağıran bu tarihi görevi üstlenelim!
EEK Olağanüstü Konferansı, 28 Aralık 2014