DİP: Madenler işçi denetiminde kamulaştırılsın!
Aşağıdaki metin, Devrimci İşçi Partisi’nin 2 Kasım 2014 Pazar günü, son günlerde Ermenek, Isparta ve başka yerlerde yaşanan iş cinayetlerini mahkûm etmek ve işçi sınıfını mücadeleye çağırmak amacıyla Beyoğlu Galatasaray’da yaptığı basın açıklamasının tam metnidir. Basın açıklamasının sitemizde daha önce yayınlanan haberini de ayrıca okuyabilirsiniz.
Basına ve kamuoyuna,
İşçiler, emekçiler,
Değerli basın mensupları,
Devrimci İşçi Partisi olarak bugün burada Türkiye’nin milyonlarca işçi ailesini her gün ölüm tehlikesiyle karşı karşıya yaşamak zorunda bırakan kapitalist sistemi ve o sistemi 12 yıldır kapitalistlerin çıkarları doğrultusunda yönetmekte kusur etmeyen hükümeti kınamak ve mahkûm etmek için toplanmış bulunuyoruz.
Karaman Ermenek’te kömür madenindeki su baskınında yitirdiğimiz 18 işçi kardeşimizi saygıyla anıyoruz. Onların ailelerine, evli olanların eşlerine ve çocuklarına en içten başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Onların ölümü ailelerini babasız bıraktı.
Aynı zamanda, Isparta Yalvaç’ta bir midibüsün devrilmesi sonucunda hayatını yitiren çoğu kadın 18 işçimizi de saygıyla anıyoruz. Bu da bir iş katliamıdır. Bahçede elma toplamaya, yani günübirlik işlerine gidiyorlardı bu insanlar. Ama dayıbaşı 24 kişilik midibüse 46 kişi yerleştirince her türlü trafik tedbiri çiğnenmiş olduğu için katiyen “trafik kazası” denemeyecek bir olay sonunda hayatlarını yitirmiştir bu insanlar. 18 insanımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Onların ailelerine, evli olanların eşlerine ve çocuklarına en içten başsağlığı dileklerimizi yolluyoruz. Ermenek’te birçok aile babasız kaldı. Yalvaç’ta birçok aile anasız kaldı!Yine dün Bartın’da bir maden faciası daha yaşandı ve 2 Çinli işçi hayatını kaybetti. Zonguldak’ın Kilimli ilçesinde 2 maden işçisi göçük altında. Ocağın ruhsatsız olduğu ortaya çıktı. İşçiler bile bile ölüme yollanmakta, aileler devlet ve patronlar tarafıdan paramparça edilmektedir. Soma, Şırnak, Ermenek, Yalvaç, Bartın, Zonguldak…
**
Ermenek’te yaşanan su baskını ve göçük ortadadır. Patronlar ve AKP hükümetinin ortak yapımı, bir işçi katliamı önümüzde durmaktadır. Ocağın sahibi iki dönem belediye başkanlığı yapmıştır. Ocakta, iki sene önce benzer biçimde bir su baskını yaşanmıştır. İşçilerin tüm uyarıları dinlenmemiş, tüm imkanlar elinde olmasına rağmen Has Şekerler patronu, madende kayda değer bir iyileştirmeye gitmemiştir. Maden ocağının yetkilisi Şahin Uyar’ın göçükle ilgili basına verdiği demeç ise ibretliktir. Uyar, madendeki su baskının kaçınılmaz olarak değerlendirmektedir. Maden yetkilisi, “Siz yolda giderken ne zaman trafik kazası yapacağınızı tahmin edebiliyor musunuz? Bu da öyle bir şey.” diyerek kader ve fıtrat sonra literatüre yeni tanımlamalar eklemiştir. Şirkete göre maden katliamı, trafik kazalarıyla bir tutulmaktadır.
Birkaç yıl önce, Tuzla tersanelerinde her gün bir ya da birkaç işçi “iş kazası” denen olaylarda ölürken, bizler, işçiler, sendikacılar, akademisyenler, sosyalistler, bunların “iş kazası” değil “iş cinayeti” olduğunu ısrarla söylemeye başladık. Bugün bütün Türkiye, daha doğrusu sermayenin uşaklığını hayatını kazanmanın yolu haline getirmemiş olan herkes, “iş cinayeti” terimini kullanıyor. Neden? Çünkü Soma döneminde başbakan olan, bugün cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişinin dışında herkes artık bu ölümlerin kader olmadığını anladı. İşin fıtratından da gelmediğini anladı. Hatta basit ihmale veya kusura da dayanmadığını anladı. Bugün herkes aynı berraklıkla söylemiyor olabilir, ama herkes anlıyor: Bu ölümler, doğrudan doğruya içinde yaşadığımız sistemin ürünüdür.
Nedir bu sistem? Kapitalizmdir. Toplumun küçük bir azınlığını oluşturan kapitalist sınıfın, sermayesinden hep daha fazla kâr elde etmek için işçileri ölümüne çalıştırmasıdır. Yani sermayenin kâr açlığıdır, kâr elde etmek ve bunu yeniden sermaye olarak biriktirmek için gözü dönmüş bir hırsla işçi sınıfına saldırmasıdır.
Nedir bu sistem? Ekonomik düzeyde sermayenin kâr açlığıdır. Politik düzeyde ise devletin, kapitalistlerin bu açgözlülüğü sonuna kadar desteklemesidir. Rüşvet sistemine bağlanmış müfettişleriyle, kan parasını adalet gibi görüp kendisi kenara çekilen mahkemeleriyle, işçiler bu sisteme karşı mücadele etmek için sendikalaştıklarında işten atılınca onları coplayan ve gazlayan polisiyle. Isparta Yalvaç’taki kazada bir ayrıntı çok önemli. Basının bildirdiğine göre 24 kişilik midibüse 46 kişi jandarma gözetiminde yerleştirilmiş! Devlet dayıbaşıların ve patronların arkasında! Bakanlıklarıyla, ilk sırada bu işlerden sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla. Hükümetleriyle, patronların arsız ve sınır tanımaz yasa ihlallerini görmezlikten gelip ondan sonra “hesap soracağız” diye saçmalayan başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla. Kimden hesap soruyorsunuz ey Ahmet Davutoğlu, ey Tayyip Erdoğan? 12 yıldır bu ülkeyi sizler yönetiyorsunuz! Hesabı siz vereceksiniz!
**
12 Eylül askeri diktatörlüğü Türkiye’de çalışma hayatını ve işçi sınıfının sermayeye karşı bütün savunma mekanizmalarını tarumar etti. Patronların bir temsilcisi “şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizim” dedi. O günden bu yana bütün hükümetler patronların gülmesi için çalıştı. Özal’dan Çiller’e, sosyal demokratlardan faşistlere. Ama Tayyip Erdoğan ve AKP bunu en ileri götüren oldu. Tek parti hükümeti olduğu için de en rahat yapan. Özelleştirme budur. Taşeronlaştırma budur. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini patrona, yani kuzuyu kurda teslim etmek budur. AKP hükümetleri, başka ne olursa olsun, her şeyden önce patronlar sınıfının işçi sınıfına açtığı savaşın temsilcisidir.
Savaş, diyoruz. Çünkü bu bir savaştır. Patronlar sınıf savaşı veriyorlar. Her yıl en az bin işçi bu savaşta hayatını yitiriyor. AKP hükümetinin 12 yılında 14 bin iş cinayeti yaşandı. Çok daha fazla ölüm ailelere “kan parası” ödenerek gizleniyor. On binler sakat kalıyor. Yüz binler hastalanıyor. Bu sınıf savaşıdır.
Devrimci İşçi Partisi, bu savaşta işçi sınıfının saflarındadır. Gün emeğiyle yaşayan insanların hayatını savunma günüdür. Ağlamayalım. Ermenek’te ölen kardeşlerimize, Yalvaç’ta yitirdiğimiz kız kardeşlerimize en büyük sayıgıyı bu savaşa katılarak gösterebiliriz. İşçi sınıfının yanında, içinde, bağrında, en önünde savaşalım!
Somalı işçilere bakın! Ermenek’te işçilerin öldüğü gün onlar Ankara’ya yürüyordu. Onları örnek alalım. Kapitalistler bütün Türkiye’yi iş cinayetlerinin Soması haline getiriyor. Biz de bütün Türkiye’yi sınıf mücadelesinin Soması haline getirelim!
**
Madenlerdeki katliamları önlemek için hükümetin palavralarına karnımız tok. Hükümet, iş kazası olarak adlandırdığı iş cinayetlerinin nasıl durdurulacağı konusunda çoktan sınıfta kalmıştır. Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Torunlar’da yaşanan katliamdan sonra “Bir yılda bizim yaptığımız denetim sayısı üç. Şimdi bu açıdan baktığınızda her gün niye denetim yapmıyorsunuz denemez. O zaman bir milyon 630 işyeri var, Türkiye'de. Benim en az 2 milyon müfettişimin olması gerekir.” buyurmuşlardır. Çelik’in itirafları, aslında “ben yapamıyorum” demektir. Çalışma Bakanı’nın bir saniye bile koltuğunda durmaması gerekir. Çalışma Bakanı’na sesleniyoruz: Siz bu işi yapabileceklere bırakın! Bizim elimizde 14 milyon denetçi ve daha birçok gönüllü yardımcı eleman var. Bunların istatistiklerde adı: işçi! Biz bir işçi denetimini kurduk mu sizin korktuğunuz eleman eksikliğini kolayca kapatırız. Bizim öyle kadrolu, bordrolu, “kalifiye” elemana ihtiyacımız yok. İşçi kendi geleceğini, sağlığını, güvenliğini sağlamak söz konusu olduğunda, siz bile anlayabilirsiniz ki, en ehil kişidir!
Her kim madenlerde işçi cinayetlerini önlemek istiyorsa “madenlerin işçi denetiminde kamulaştırılmasını” savunmalı, bu mücadeleye omuz vermelidir. Sendikalar, gündemlerine birinci madde olarak Ankara’da kitlesel bir işçi mitinginin örgütlenmesini koymalı, tüm imkanlarını seferber etmelidirler.Yarın geç çok olacaktır. Daha kaç işçi, kaç baba, kaç kardeş yaşamından olacak! Kaç emekçi ekmek parası kazanırken mezara gidecek! Gün bugündür!
Sendikalar göreve genel greve!
İşçi düşmanı Çalışma Bakanı Faruk Çelik istifa!
Sermayenin fıtratı, işçi katliamı!
Soma’dan Ermenek’e katliam sürüyor!
Madenler işçi denetiminde kamulaştırılsın!
Devrimci İşçi Partisi