Suriye ve Rojava ile savaşa doğru
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, akıntıya karşı duramadı, şimdi akıntı yönünde yüzmeye hazırlanırken durumu kendi çıkarlarına yontmaya çalışıyor. Bütün politikasının merkezinde “tampon bölge” ya da “güvenli bölge” olarak anılan talep yatıyor. Bu talep iki amaca aynı anda hizmet edecektir. Bir yandan, ABD’nin, yaygın olarak IŞİD adıyla bilinen Irak ve Büyük Suriye İslam Devleti’ne (IBSİD) karşı başlattığı saldırının sivri ucunu Esad’ı hedef alacak şekilde Suriye’ye yöneltmek; bir yandan da Rojava’yı ya çökertmek ya da teslim almak. “Güvenli bölge”ye eşlik etmesi planlanan uçuşa yasak bölge, Suriye uçaklarının yere bağlanmasını gerekli kılar. Bu, muhtemelen, büyük risklerin doğmaması için uçuşa yasak bölgenin oluşturulmasından önce Suriye uçaklarının yerde vurulmasını getirecektir. Böylece, Suriye devleti ciddi şekilde zayıflatılacak, zamanla onun topraklarını “güvenli bölge” adı altında kısmen işgal etmiş olan Türkiye’ye, rejimi devirmek amacıyla üzerine gitme olanağını yaratacaktır. İkincisi, “güvenli bölge” uygulaması Türkiye Kürtleri ile Rojava’nın ilişkisini büyük ölçüde kesecektir. (Rojava Güney Kürdistan’dan zaten Barzani politikası yüzünden büyük ölçüde kopuktur.) “Güvenli bölge” aynı zamanda Rojava’nın kısmi işgali demektir. Buradan Rojava’da özerkliğin ezilmesine sadece bir adım vardır.
İşte Erdoğan’ın ABD dönüşünde özetlediği tablo tam tamına bunu ima ediyor. Üç unsur sayıyor Erdoğan: uçuşa yasak bölge, “güvenli bölge”, eğit-donat. Bu unsurlarla tanımlanan politika, ABD ile Türkiye arasındaki pazarlıkta adım adım ilerlemekte olan bir mutabakata konu oluyor. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ile birlikte düzenlediği basın toplantısında ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in söyledikleri Türkiye basınında yanlış bir vurguyla ABD’nin şimdilik “güvenli bölge”ye karşı olduğu biçiminde sunuldu. Gerçek tam tersidir. ABD Türkiye’yi “anlamaktadır”. Dempsey’in demeci, hem uçuşa yasak bölgenin, hem de güvenli bölgenin ABD açısından kabul edilebilir olduğunu ortaya koymuştur. Sadece “derhal” uygulanacak bir plan yoktur bu konuda. "Eğit-donat" ise AKP hükümetinin dün IBSİD, El Nusra ve diğer örgütlere yaptığının bugün ABD'nin onayladığı güçlere yapılmasıdır. Bu savaşta 15 bin muharipin eğitilip yeterli teçhizata kavuşturulması gerekli görülüyor. Bunların 5 binini Suudi Arabistan eğitmeye başlamıştır bile. Geri kalan 10 bini de muhtemelen Türkiye'de eğitilecektir.
Erdoğan savaş tamtamları çalıyor
Öyleyse, 2 Ekim’de meclise geleceği söylenen ve sınır ötesine asker yollanmasını öngöreceği az çok kesin olan tezkere(ler), birer savaş belgesi olacaktır. Parlamento bu tezkerelere olumlu oy verdiği takdirde, bunun anlamı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Türkiye’nin Ortadoğu ile savaşa girmesine onay vermesi olacaktır. Erdoğan açık açık "kara savaşı olmazsa olmaz" demektedir. Bu savaş çığırtkanlığıdır. Öyleyse, bütün Türkiye’nin 2 Ekim’e kadar “Tezkereye hayır!” diye haykırması gerekir.
Savaşın ne kadar zorlu sonuçlara yol açma olasılıkları yarattığına kısaca değinelim. Birincisi, Suriye’ye karşı bir savaşın Rusya ve İran’ı karşısında bulacağı kesindir. Son derecede güçlü, başa çıkılması zor iki güçten söz ediyoruz. Savaş derinleştiği takdirde, Türkiye sadece Suriye ile değil bu güçlerden biriyle de savaşa tutuşmak zorunda kalabilir. İkincisi, Rojava’nın özerkliğini ezmek demek “çözüm süreci” diye anılan ve Kürt hareketini oyalamaya dayanan politikanın kaçınılmaz olarak zona ermesi demektir. Bunun anlamı ise, yine savaşın derinleşeceğidir. Çünkü “çözüm süreci” sona erdiği takdirde PKK yeniden silaha sarılacaktır. PKK Türkiye içinde saldırılara başladığında Suriye savaşının Suriye savaşı olarak kalmayacağını Yalçın Akdoğan bile anlayacaktır. Üçüncüsü, Rojava’nın kısmi olarak da olsa işgali, Kürt savaşının yeniden başlamasının ikinci bir cephe açılması anlamına gelmesi demektir. Artık Kürtlerin Türkiye’ye karşı silahlı mücadelesi, yeni bir cephede, Kuzey Suriye’de de yürüyecekir. Dördüncüsü bütün bunların bir sonucudur. Şayet bu öngörüler doğru çıkarsa, bu bugüne kadar yaşanmış olandan çok daha yaygın bir ölçekte Anadolu’nun gençlerinin ölüme itilmesi demektir. Tezkere mutlaka durdurulmalıdır!
Kürt özgürlüğü Ortadoğu halklarının çıkarına!
Rojava’da özerkliğin ezilmesinin Ortadoğu’nun en ön planda ezilen iki halkından birinin (öteki elbette Filistin) BirinciDünya Savaşı'ndan bu yana kazandığı en ileri mevzinin yıkılması anlamına geldiği açıktır. Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölge Hükümeti elbette soyut olarak bakıldığında Rojava’dan bile daha önemli bir kazanım gibi görünmektedir. Daha yerleşmiş kurumları vardır; dünya tarafından tanınmıştır; zengindir; ABD ve Türkiye gibi hamileri vardır. Ama son tahlilde kırılgandır. Çünkü gücünü büyük ölçüde ABD ve Türkiye’nin himayesinden almaktadır. Bu himaye ortadan kalkarsa Kürdistan Bölge Hükümeti kendisine diş bileyen Arap çoğunluklar karşısında son derecede zor durumda kalır, çünkü peşmerge birliklerine, silaha yatırılabilecek parasına vb. rağmen gücünden çok şey yitirir. Kendi özgücüne dayanmamaktadır.
Buna karşılık, Rojava kimsenin himayesinde kurulmamıştır. Rojava ABD emperyalizminin bir mamulü değildir. Sıradan halkın, hem Türkiye’de, hem Suriye’de yaşayan işçilerin, yoksul köylülerin, gençliğin, binyıllardır ezilen kadınların ürünüdür. Halk Rojava’nın gerçek yaratıcısıdır. O yüzden Rojava Ortadoğu’nun ezilen Kürt halkının özgürlüğü için çok önemlidir.
Kürtlerin özgürleşmesi, sadece Kürtler açısından değil, Ortadoğu’nun diğer halkları açısından da üzerine titrenmesi gereken bir süreçtir. Bugün Ortadoğu emperyalist tahakküm karşısındadır, Rojava henüz bunun karşısındadır. Ortadoğu mezhep fitneciliğinin kışkırttığı bir tehditle karşı karşıyadır, Rojava bunun karşısındadır. Ortadoğu Siyonist İsrail’in katliam politikasını büyük bir acı içinde yaşamaktadır, Rojava bunun karşısındadır. Rojava çizgisi, yani Amerikancı olmayan Kürt özgürleşmesi çizgisi, Ortadoğu’da ezilen halkların, işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün, bütün ezilenlerin kurtuluşunun yegâne güvencesi olan Ortadoğu Sosyalist Federasyonu hedefi ile aynı doğrultuya yerleşmiştir. Şimdilik. Öyle olduğu ölçüde de üzerine titrenmesi gerekir.
NATO’dan kölelik gelir!
Şimdilik diyoruz, çünkü Kürt hareketi içinden Rojava’nın temsil ettiği bu özgürleşme, toplumsal ve ulusal kurtuluş, kadın kurtuluşu, gençliğin devrimci isyanı doğrultusunun terki anlamına gelecek bir siyasi çizgiye açılan bir dizi eğilim gözle görülebilmektedir. Türklerin ve Kürtlerin İslami bir temelde geleceğini müjdeleyen bakış açısı budur. Rojava’yı mezhepçiliğin pençesine teslime eder. Tayyip Erdoğan’la işbirliği, ittifak, koalisyon anlayışı, aynı yola açılmış bir kredidir. Nihayet, Rojava’nın savunulmasını emperyalizme havale eden bir yaklaşım, onu, temsil ettiği her şeyden koparmak demektir. Maalesef Rojava’nın en önde gelen yöneticisi olan Salih Müslim, emperyalizme açık açık müdahale çağrısı yapmıştır. NATO’ye ismen anmıştır, AB’yi ismen anmıştır.
NATO, ABD ve AB dünya çapında gericiliğin merkezidir. Bunları ezilmiş bir halkın yardımına çağırmak, Rojava halkının, hatta genel olarak Kürt halkının köleleştirilmesine razı olmaktır. Bakın Güney Kürdistan’a, NATO'ya çağrı yapmanın, emperyalizmin süngüleriyle “özgürleşme”nin ne demek olduğunu anlarsınız! Barzani neden Güney ile Rojava’nın sınırını kapatıyor? Neden Diyarbakırlara gelip Tayyip Erdoğan’ın oyununu oynuyor? Peşmerge neden Şengal’de Ezidilere yardım etmeden çekti gitti? Kürt halkı emperyalizme boyun eğerek belirli haklara kavuşmanın ne demek olduğunu deneyimiyle biliyor. Tarife ne hacet!
Zaten Tayyip Erdoğan ve avanesinin istediği de bu değil mi? Rojava’dan devamlı şikâyet ediyorlar. Neden? Esad konusunda kesin tavır almadığı için, Hür Suriye Ordusu ile işbirliği yapmadığı için Bütün sıkıştırmalarının amacı PYD’yi Amerika ve AKP yanlısı sıradan bir güç haline getirmek değil mi? Yıkmanın tek bir biçimi yok: Şayet PYD bu senaryoya ikna olacak olursa, Özgür Rojava’nın yerini Amerikan ve Erdoğan kölesi bir Rojava alacaktır!
İşçi sınıfı göreve!
Kimsenin olan biteni ellerini kollarını bağlayıp seyretme lüksü yok! İşçiler, köylüler, çocuklarınızı Ortadoğu’nun savaş meydanlarında yitirmek istemiyorsanız harekete geçin! Gençler, petrolü ucuza alabilmek için kanınızı vermeyin! Başkaldırın, savaşı durdurun!