Halk isyanı ve Devrimci İşçi Partisi
Devrimci İşçi Partisi devrim konusunda iflah olmaz iyimserlikte olmakla suçlanmıştır çoğu zaman. Oysa biz devrimci Marksistlerin iyimserliği başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen kitlelerin mücadelesine olan güvenden ileri gelir.
Devrimci iyimserlik
Bu devrimci iyimserliktir. Bizi eleştirenler ise aslında kapitalizm ve burjuva devleti hakkında iflah olmaz iyimser hayaller içerisinde olanlardır. Bunlar, biz kriz, depresyon dediğimizde, “daha önce içinden çıktılar, yine çıkarlar” dediler. AKP hükümeti düşüşte dediğimizde, padişahlıktan, faşistliğe kadar benzetmelerin ardında AKP’nin ne kadar güçlü olduğunu vaaz ettiler. Bizim şiarımız “zafere kadar sürekli devrim” iken liberalinden kendini sosyalist zanneden sosyal demokratına, kemalistinden, radikal demokratına hepsinin sloganı “Her yerde olur, bizde olmaz” oldu.
Haklı çıkmanın dayanılmaz ağırlığı
Bugün Devrimci İşçi Partililer haklı çıkmanın dayanılmaz ağırlığını taşıyorlarlar. 2012 1 Mayıs’ında alanlara “Devrimi göreceğiz, zaferini hazırlayalım!” sloganıyla çıkmıştık. Bu yıl da gaz bombalarının, tazyikli suların arasından “Taksim Tahrir olacak!” diye haykırıyorduk. DİP kongresi Akdeniz’in bir devrimci havzaya dönüştüğü tespitini yapıyor, Akdeniz çapında RedMed sitesi ve enternasyonal faaliyetler yoğunlaşıyor. Sürmekte olan proleter devrimler çağında üçüncü kez bir dünya devrimci sürecine girildiği vurgulanıyordu. Son dönemde sadece Türkiye isyan etmedi, onu dünyanın öteki ucundaki Brezilya da izledi!
DİP’in devrimci Marksist birikimi doğruları görmemizi sağladı ama öncü partiyi inşanın henüz ilk aşamalarında oluşumuz, işte partinin ve tüm militanlarının üzerine çöken ağırlık tam da buydu. Henüz bir devrim değil bir halk isyanı söz konusu ama artık “devrimi göreceğiz” dediğimizde karşımızda beliren korkak alaycılığın yerini dikkatli bir merak almış durumda.
Halk isyanını anlamak
Evet, devrimci Marksizm sayesinde şaşırmadık. Elden geldiğince hazırlık yapmıştık. Ancak yine de halk isyanı ciddi sürprizler yaptı bize. Biz ekonomik krizle birlikte kitlesel işten çıkarmalar ve bir fabrika işgalleri dalgası bekliyorduk. Öyle olmadı. Alttan alta yaklaşan ekonomik krizin baskısını üzerinde hisseden AKP, olası bir kitlesel muhalefeti bastırmak için hazırlığa başlamıştı bile. 1 Mayıs’tan itibaren ilan edilmemiş bir Olağanüstü Hal uygulanıyordu. Krizin kendisi değil, ama hükümetin ekonomik ve siyasi krizi halk isyanını tetikleyen unsur oldu. Aylardır bütün eylemlere uygulanan polis gaddarlığı bu sefer halkı isyan ettirdi.
Kitlesel yükseliş beklediğimiz sebeplerden kaynaklanmadı ama öngördüğümüz biçimlerde karşımıza çıktı. DİP olarak, geçen yılın sonunda parti çapında düzenlediğimiz örgütlenme toplantısında, olası bir yükselişte sekterlikten uzak durmak gerektiğini, işçilerin mevcut bilinçleriyle harekete katılacaklarını, ulusal bayraklardan, kendini siyasi sloganlarla değil de küfürlerle ifade etmeye, sol örgütleri dışlama eğiliminden kitlenin kendi içinden çıkaracağı öngörülemez örgütlenme biçimlerine kadar hazırlıklı olmanın önemini vurgulamıştık.
Devrimci İşçi Partisi’nin politik müdahaleleri
Elbette ki halk isyanında başat rol oynağan gençliğin diline adapte olmak, bu isyanın kendine özgü dinamiklerini kavramak tüm sol gibi bizim de tam anlamıyla gerçekleştirebildiğimiz birşey değil. Ancak yine de herşeyin yeni ve öngörülemez olduğunu da düşünmüyoruz. Bu yüzden halk isyanı başlar başlamaz sadece bu isyanın kızıl bayraklı unsurları olmanın ötesine geçmeye çalıştık. İsyanın gücünü ve görkemini gördük. Ama zaaflarını da erken bir aşamada tespit ettik. İsyanın bir işçi sınıfı omurgasına ihtiyacı vardı. Sürece ilk müdahale çabamız işçileri ve emekçileri alanlara, sendikaları da göreve ve genel greve çağırmak oldu. 5 Haziran’da KESK’in daha önceden başka bir bağlamda ilan ettiği grevin bir genel greve dönüşmesini önerdik. 5 Haziran günü KESK’in çeşitli şehirlerde tarihindeki en önemli kalabalıkları toplayarak yaptığı yürüyüşler isyanın yarattığı ortamın hiç değilse kamu emekçileri mücadelesinde büyük bir olanak yarattığının kanıtıydı. Ne yazık ki Türk-İş içindeki sendikal güçbirliği ve DİSK bu eyleme sembolik destek vermekle yetindi.
Grev yapacak gücü olmasa da işçi sendikalarının işyerlerinde işçileri halk isyanıyla birleştirecek çalışmalar yapması gerekiyordu. Bu işçi hareketinin kendi çıkarları için elzemdi. Çünkü yalıtılmış sendikal örgütlenme çabaları, halkın ilgisinden uzak toplu sözleşme süreçleri başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Halk isyanı en ufak bir işçi hareketinin bile etrafını halkın dayanışmasıyla dolduracak bir ortam yaratmıştı.
Taksim Meydanı’nda bir yoldaşımızın yaptığı bir konuşmada isyanın TOMA’larına benzettiğimiz işçi sınıfı ve sendikalar, devletin TOMA’larına göre çok daha ağır hareket ettiler ve sınıfı isyana kat(a)madılar.
DİP’in öne çıkardığı bir başka öneri ise Gezi Parkı’nda merkezileşen direnişin sokakta kazandıklarını masada kaybetmemesi için derhal bir temsilciler sistemi oluşturarak öz örgütlenmeler yaratması yönündeydi. Zira isyanın görkemi ve gücü karar alma mekanizmasına yansımıyor, bu da uzlaşmacı bir tür bürokrasinin oluşmasına zemin hazırlıyordu. Ne yazık ki bu meclisler Gezi Parkı’nı boşaltan devlet saldırısından sadece iki gün öncesinde oluşturulabildi. Meclislerin ilk işi sendikalar ve meslek odalarıyla birlikte CHP, BDP, EMEP, ÖDP, TKP gibi siyasi güçlerin çadırları kaldırma yönündeki manevralarına karşı “direnişe devam” kararlılığını yükseltmesi oldu. Ne var ki direnişe devam diyenlerle hükümetle görüşenler aynı değildi. Temsilciler Meclisi Gezi Parkı’ndan çıkarak ulusal bir temsil gücü kazanamadan, isyan ihanete uğradı ve devlet polis marifetiyle Gezi Parkı’nı boşalttı.
Halk isyanından proleter devrimine, önderlik sorununun çözümü için örgütlü mücadeleye
Ancak Gezi boşalınca tüm İstanbul doldu ve parklar hareketi başladı. İsyanın tüm güçlü ve zayıf yanlarıyla beraber parklar hareketi mücadeleye devam edildiğinin kanıtıydı. DİP, isyan günlerindeki çizgisini parklar özelinde de sürdürmektedir. DİP, Halk isyanının polis gaddarlığının sorumlularının cezalandırılması, tutukluların serbest bırakılması, Taksim’in tahribi ve alanların halka kapatılmasına karşı taleplerinin yanında parklar arası koordinasyonların kurulmasını, bir temsil heyeti oluşturulmasını ve hareketin mutlaka ve mutlaka yüzünü işçi sınıfına dönmesi gerektiğini savunmaya devam ediyor. Sadece seçim barajıyla uğraşmanın parlamentoya anlamsız bir önem yüklediğini, sendikal barajlara da, HES barajlarına da toptan karşı çıkmak gerektiğini hatırlatıyor. Bir yandan DİP militanları işyerlerinde ve işçi ortamlarında halk isyanını işçilere anlatırken ve AKP’nin kara propagandasıyla mücadele ederken parklarda yer alan ve proletaryanın bir parçası olan beyaz yakalı emekçileri sınıfsal pozisyonlarını görmeye ve örgütlenmeye çağırıyorlar.
Halk isyanı “devrimi göreceğiz” diyen Devrimci İşçi Partisi’nin tüm taraftarlarının omuzlarındaki yükü ağırlaştırdı demiştik. Şimdi bu sorumluluğun bilinciyle halk isyanını proleter devrimine dönüştürmek için mücadeleyi yükseltiyoruz. Halk isyanının çapulcularıyla toplumun horlanan çoğunluğu ayak takımını birleştirecek bir programla yürüyoruz. Okuldan, işyerine, parktan, barikata her yerde örgütleniyoruz. Bu son kavga için tüm isyancıları, çapulcuları, işçileri ve emekçileri örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2013 tarihli 45. sayısında yayınlanmıştır.