Palalı saldırgan, satırlı faşist, sopalı sivil polis, kask numaraları silinmiş çevik kuvvet, gaz, ilaçlı su, ses bombası, plastik mermi ve halkına savaş açmış bir hükümet
6 Temmuz Cumartesi günü Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile Taksim’de buluşmak isteyen onbinlerce kişiye polis ve taşeronları saldırdı.
Hafta içinde Gezi Parkı ve Taksim’de eylemlere konu olan düzenlemelere ilişkin iptal kararı verildiği ortaya çıkmış ve Taksim Dayanışması mahkeme kararları ortada olduğu halde Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı halka kapatan polis güçlerine bu kararı elden vermek için Taksim’de buluşma çağrısı yapmıştı. İstanbul Valisi Mutlu ise eyleme saatler kala olası bir toplantıya izin verilmeyeceğini açıklamıştı.
Hüseyin Avni Mutlu’nun bu açıklaması hükümetin gayr-i meşru ve yasadışı konumunu perçinledi. Vali’nin “müsaade vermediğim bir alanda toplantı yapmanıza izin vermem” sözleri tarihe keyfi devlet terörünün veciz bir sözü olarak geçti. Sonuçta müsaade vermek ve izin vermek aynı anlamlara geliyor. Yani Vali’nin bozuk Türkçe’sinin tercümesi “ben izin vermezsem izin vermem” şeklindedir. Oysa Vali’nin bile kabul etmek zorunda kaldığı gibi vatandaşlar için barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal haktır.
Bu hakka bir kez daha polis şiddetiyle tecavüz edilmiştir. Üstelik polis şiddeti Taksim ve Gez Parkı’yla sınırlı kalmamış Galatasaray ve Tünel’de toplanan halk forumlarına polis TOMA’larla ve biber gazıyla saldırmıştır.
Eli palalı ve sopalı şahısların da polisle birlikte halka saldırması ise kameraya çekilerek internette yayınlandıktan sonra büyük yankı uyandırdı. Talimhane tarafında gerçekleşen olayda elinde palalar olan iki kişinin polislerin gözetiminde insanlara saldırdığı açıkça görülüyordu. Eli palalı saldırgan açıkça bir kadına palaya vurduktan sonra onu tekmeliyor ve tüm bu olaylardan sonra polisin tek tepkisi bu saldırganı iteklemek oldu. Daha sonra TBMM gündemine taşınan bu olayın ardından İçişleri Bakanı söz konusu olayda iki saldırganın gözaltına alındığını açıklasa da Tarlabaşı tarafında ve Tophane’de gerçekleşen satırlı sopalı ve açıkça sivil polislerin de rol aldığı saldırılar olduğu yerde duruyor.
Eğer bu saldırılar da kameraya çekilmeseydi, söz konusu saldırgan da AKP hükümeti ve onun polisi tarafından “duyarlı vatandaş” olarak taltif edilecekti.
Polis bugün saldırıya sadece Vali’nin sözleri ile hazırlanmamıştı. Numarasız yeni kasklar ve numaralarının üzeri bantla kapatılmış eskileriyle polis bugün de her türlü saldırı ve terör için hazır kılınmıştı.
Her fırsatta kanundan, hukuktan bahseden Vali Mutlu ve İçişleri Bakanı Güler, eline sopa verip, numaralarını silerek katliam için yol verdiği sivil ve giydirilmiş polislerinin hesabını vermelidir. İstanbul Valisi’ni ve İçişleri Bakanı'nı görevden almayan hükümet bir kez daha halkına savaş açmış demektir. Mesele ne Gezi Parkı’ndan ibarettir ne de Taksim’den bugün bir kez daha görülmüştür ki kendisine hükümet diyen AKP, aslında hükmedememektedir. Halk isebir kez daha açıkça göstermiştir ki AKP ve Tayyip Erdoğan tarafından yönetilmek istememektedir.