Güç gösterisi, güçsüzlük göstergesi
AKP iktidarı sermayenin sınıfsal taarruzunu polis devleti uygulamalarıyla yürütüyor. Adeta bir sıkıyönetim hazırlığı içinde. 1 Mayıs’ta Taksim’i işçiye gazlı sulu bir prosedürle kapatan hükümet bu tutumunu İstiklal Caddesi’nde yürüyen işçiye, THY grevcisine, Gezi Parkı nöbetçisine, Dolmabahçe’ye yürümek isteyen öğrenciye ve nihayet katliamın acısının üzerine biber sürerek Reyhanlı halkına karşı da sürdürdü.
Bu polis devleti uygulamaları hükümet için birer güç gösterisiydi elbette. Bir güç gösterisi ama aynı zamanda da güçsüzlüğün bir göstergesi. Zira güçlü burjuva hükümetleri kitleleri kontrol altında tutmak için polis kelepçesi yerine ideolojik prangaları kullanır. Mesela Batı’da kişi bedeninin dokunulmazlığı çok önemlidir. Polis aklına estiği gibi sana copla vuramaz, kafana gaz bombası atamaz. Ama toplumun içinde salt birey olmaya indirgenmiş insan aslında dokunulmaz değil dokunamaz hale gelmiştir. Çünkü sistem karşısında yalnızlaştırılmış, zavallılaştırılmıştır.
Baskının artması bir rejimin gücüne değil zayıflığına işaret eder. Şöyle bir örnek verelim: Metal bir çubuk kuşkusuz ki plastik bir borudan daha güçlü görünür. Oysa metal çubuğu kırmak mümkündür ama plastik boruyu eğip büküp düğüm yapabilirsiniz de ne yaparsanız yapın kıramazsınız.
Arap devriminin iki büyük uğrağı Tunus ve Mısır bunu bize gösterdi. Gaz, su, cop sonra kurşun… Adım adım hepsini kullandılar, kitleler yine de sokakları ve meydanları terk etmedi. Ama Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da da Mübarek onlarca yıllık saltanatlarını terk etmek zorunda kaldılar.
AKP ve Erdoğan, karma bir model uyguluyor. Batının bireyciliğinin yerine İslamcılığı ideolojik bir ikna mekanizması olarak kullanıyor. Bunun işlemediği yerde de gaza, copa sarılıyor. Plastikler dışında henüz doğrudan kurşun kullanılmadı. Ama gaz bombaları kurşun niyetine sıkılıyor insanların üstüne. Bu seviyedeki bir polis şiddetinin varacağı iki yer olabilir: ya kitleler siner ya da hükümet gider.
AKP sokaklarda güç gösterisi yaparken, emekçi kitleler bu gösterinin arkasındaki gerçeği görmeli. Türkiye ekonomisi “parlaklığı” övülen günlerden çok uzak. Kriz kapıyı kırdı kıracak. AKP’nin ve sermayenin tek planı içeride işçilerin elindeki en ufak bir hak kırıntısına dahi saldırmak, dışarıda ise petrole ulaşmak için daha da saldırgan bir dış politika yürütmek. İçeride THY işçisinin grevi, metal sektöründeki hareketlilik işlerinin kolay olmadığını gösteriyor. Dışarıdaki planın da başarı şansının çok düşük olduğunu Suriye’ye girmeden(,) Reyhanlı’da batağa saplanan Sıfır Ahmet Paşa dış politikasında görmüş durumdayız.
Kürt hareketini sindiremediler. İran’ı Suriye’si ile emperyalizmin yanında sefere çıkarken içerdeki cepheyi kapatmak zorundaydılar. Bu yüzden de Kürt hareketini müzakere edip yanlarına çekmek istediler. Bu açılım ilerledikçe içeriden milliyetçi bir muhalefet AKP’yi sıkıştırıyor, ama süreç bozulursa ve Kürtler yeniden ayağa kalkarsa, AKP için kâbus senaryosu asıl o zaman başlayacak.
Ne AKP’nin şişinmesine ne de Türkiye solunun AKP’nin muktedirliğine yaptığı göndermelere kulak asmayın. İşçi sınıfının gücü AKP’nin demir sopasını kırmaya yeter. İşçiler çok hükümet götürmüş ama kapitalist sistem yedekleriyle yaşamaya devam etmiştir. O yüzden arkada bekleyen çelik sopalara ve plastik hortumlara da dikkat! İşçinin çekici, onları da kırmak ve ezmek zorunda kalacak!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2013 tarihli 44. sayısında yayınlanmıştır.