Zimbabve: Başkan Babamızın (Afrika’da da) Sonbaharı
Büyük sanat ve edebiyat, içinden doğan toplumu anlatırken başkalarına da ışık tutar. Latin Amerika’nın belki de en büyük romancısı Gabriel Garcia Marquez’in Başkan Babamızın Sonbaharı romanını yayınevi şöyle betimliyor: “Başkan Babamızın Sonbaharı, ölmek üzere olan, ama bir türlü ölmek bilmeyen, yaşama tutunmak adına ne cinayetler işleyip ne kanlar döken bir diktatörün öyküsüdür.” Marquez’in ülkesi Kolombiya’dan binlerce kilometre uzakta, Afrika’nın Zimbabve ülkesinde onyıllardır bir istibdad rejimi kurmuş olan Robert Mugabe’nin son yıllarını daha iyi anlatacak bir özet nasıl yazılabilirdi?
Despotun gülünesi güzergâhı
Zimbabve’de yaşananlar son derecede karmaşık bir görüntü veriyor. Son yıllarda her türlü yöntemi kullanarak ülkeyi demir yumrukla yönetmiş olan 93 yaşındaki 30 yıllık başkan Robert Mugabe, 14 Kasım tarihinde ordunun bir darbesiyle devrildi. Her ne kadar bir süre direndiyse de sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü kendi partisi ZANU-PF 19 Kasım günü düzenlenen olağanüstü kongresinde kendisini partiden ihraç etti! Bir despot düşünün, daha bir hafta önce herkes önünde tir tir titrerken, her ağzından çıkan emir gibi kabul edilirken, muhalefeti hapislerde süründürürken, bir hafta içinde hem partisinden kovuluyor, hem de başkanlıktan düşürülüyor! Halk, sadece muhalefetten insanlar değil, kendi partisinin üyeleri de sokaklarda dans ediyor! Ne istibdatmış ama!
Bir tren bir başkasını gizleyebilir
Ne var ki, Zimbabve’de yaşanan böyle kolaycı bir özgürlük öyküsü gibi anlatılamaz. Bunu anlayabilmek için ülkenin tarihini ve son otuz yılının çelişkilerini hesaba katmak gerekir. Zimbabve, Britanya emperyalizminin uzun süre zalimce yönettiği bir Afrika sömürgesidir. Adı 1987’ye kadar, ünlü İngiliz sömürgecisi “Sir” Cecil Rhodes’a atfen Rodezya idi. Ülkeye yerleşen ve 20. yüzyıl sonunda nüfusu yaklaşık 200 bin olan beyazlar, Afrikalıları topraklarından söküp atmış, zengin ve kapitalist çiftçiler olarak, proleterleştirdikleri bu kitleleri sömürmüşlerdi. 4.500 beyaz çiftçi o dönemde yaklaşık 10 milyon kara Afrikalı’yı yönetiyor ve sömürüyordu.
1960’lı yıllardan itibaren Afrika’nın güneyindeki birçok ülkede (Güney Afrika, Mozambik, Namibya, Angola vb.) ayağa kalkan kitleler sömürgeciliği sarsmaya başladı. Mugabe de Rodezya’daki mücadelenin bir mensubu olarak 11 yıl hapishanede kaldı. Ama sonunda 1987’de ülke tam olarak bağımsızlığına kavuştu, Mugabe bir halk kahramanı olarak devletin başına geçti. Yani sonbaharında bir despot haline gelmiş olsa da bir ulusal kahraman ile karşı karşıyayız. Bu bir.
Bazı darbeler diğerlerinden daha “özgürlükçü”!
İkincisi, 2000 yılından itibaren Mugabe beyaz çiftçilerin mülksüzleştirilmesini sağlayacak politikalar izlemeye başladı. Bu, emperyalist Batı’da, özellikle eski sömürgeci güç Britanya ile ABD’de büyük tepkiye yol açtı. Mugabe bu politikada ısrar edince de emperyalistler onu tam anlamıyla bir kara koyun haline getirdiler. O kadar ki emperyalizm ordu darbesine karşı en ufak bir protesto yükseltmedi. Sözde “demokratik” emperyalizm ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya koydu. Pakistan’da 1999’da Pervez Müşerref’in sırtını okşayan, Venezüella’da 2002’de Chávez’e karşı darbenin yanında duran, 15 Temmuz 2016’da darbecilere İncirlik’ten yakıt ikmali yapan emperyalizm, kendi karşıtı bütün “anti-demokratik” hareketleri kınarken Zimbabve’deki darbeyi de alkışladı. Bu da iki.
Öyleyse, Mugabe’nin devrilmesinin sonuçlarının çok karmaşık ve çelişik olduğunu kavramak ve bundan sonra gelişmelerin kimin elini güçlendireceğini iyi ölçmek gerekiyor.
Kral öldü, yaşasın kral!
Bütün bunların yanı sıra, askeri darbenin aslında bir saray darbesi karakteri taşıdığını da unutmamak gerek. Mugabe’yi devirenlerin hem ZANU-PF’nin, hem de devletin başına getirdiği Emmerson Mnangagwa, çok uzun yıllar boyunca Mugabe’nin sağ kolu ve 2014’ten bu yana da başkan yardımcısıydı. Sorunun kaynağı Mugabe’nin kısa süre önce Mnangagwa’yı görevinden alması oldu. Bunun ardında ise, ZANU-PF içindeki bir hizip savaşı yatıyor. Basın Mnangagwa’nın rakibi olarak, Mugabe’nin “Gucci Grace” adıyla anılan alışveriş ve süslü giyim düşkünü, kendinden 40 yaş küçük eşini gösteriyor. Oysa Grace Mugabe’nin ardındaki güçlü adam Jonathan Moyo. Bu politikacı, bir ölçüde Mugabe’nin eski ittifaklarını dağıtmak, emperyalizmle uzlaşmak, ZANU-PF’yi “modernleştirmek” isteyen biri gibi görünüyor. Şayet bu yorumlar doğruysa, Zimambve’de yaşanan darbenin tuhaflıkları doruğa ulaşıyor. Çünkü Mugabe’nin yenilgiye uğratılması, Mugabeciliğin, hiç olmazsa bir süre için ayakta kalmasını sağlamış demektir. Mugabe’nin düşürülmesi, emperyalizm ve beyaz tarım burjuvazisi açısından bir yenilgi ile sonuçlanabilir! “Başkan babamız” düşmüş olabilir, ama ruhu yaşıyor, bedeni gençleşti!
Başta tarım proletaryası olmak üzere Zimbabve işçi sınıfının ve yoksullarının kurtuluşu, aynen komşu Güney Afrika’da apartheid sisteminin sona ermesinin bir siyahi burjuvazinin yükselişiyle sonuçlanmasında olduğu gibi, beyaz çiftçileri topraklarından kovup kendileri semiren yeni siyah burjuvaziye karşı bağımsız örgütlenmelerinden geçecektir. Bir dönemin ulusal kurtuluş hareketleri Güney Afrika’nın ANC’sinden Filistin’in El Fetih’ine artık miadını doldurmuştur. ZANU-PF de böyle görünüyor. Ondan kopmadan kurtuluş olmayacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.