Suudi barbarlığının muhafızı ABD
Suudi Arabistan’ın Şii din adamı Şeyh Nimer Bekir el Nimer’in kellesini uçurması, demokrasi havarisi ABD’nin ve başta Ortadoğu’nun eski baş sömürgecisi Britanya olmak üzere Avrupa Birliği’nin (AB) dut yemiş bülbüle dönmesine yol açtı. Haydi, ABD’de idam cezası hâlâ uygulanıyor diyelim. Ya o demokrasi timsali gösterilen AB? Kendisi idamı uzun süre önce yasaklamış ülkelerden oluşan bu “barış ve demokrasi projesi” neden 47 insanın bir günde idam edilmesi karşısında ayağa kalkmadı? Charlie Hebdo adlı mizah dergisine saldırının ertesinde République meydanını “ulusal birlik” yürüyüşü ile dolduran Fransız uygarlığı neden tam da o saldırının yıldönümüne rastlayan bu günlerde Suud’u yerden yere vurmadı?
İşin aslı şudur: başta Suudi Arabistan olmak üzere, Basra Körfezi’nin gerici krallıkları, şeyhlikleri, emirlikleri ABD ve AB’nin (en başta Britanya’nın) Ortadoğu’daki hâkimiyet sisteminin merkezinde yer alır. ABD Aramco adı verilen petrol şirketi ile 1930’lu yıllarda Suudi Arabistan’a gireli beri, bu ülke Amerika’nın petrol tedariki bakımından güvenliği, istihbarat kaynağı, ABD karşıtı güçlere (geçmişte Nasır, dün Saddam, ardından İran) yönelik en önemli karşı ağırlığı, son yıllarda da önemli bir silah pazarı olmuştur.
Şimdi silah satışı konusunda rakipler de güçleniyor. Fransa’nın tabii sesi çıkmaz, çünkü Rusya’ya satmaktan vazgeçtiği denizaltıyı Katar’a sattı, şimdi de güçlü silah şirketi Dassault’nun Rafale savaş uçağını ABD ve Britanya ile rekabet halinde Suud’a satmak için çırpınıyor! İşte size “sosyalist” (siz bunu “sosyal kapitalist” olarak okuyun) cumhurbaşkanı Framçois Hollande’ın öncelikleri!
Bütün bunlardan dolayı Suudi Arabistan’ın ve öteki Körfez ülkelerinin bütün gericiliği ve ortaçağ karanlığı “uygar demokratik dünya”da (!) hoşgörülür. ABD ve AB “köktendinciliğe” karşıdır, ama Suudi Arabistan’ın devlet dini olan Vahhabiliği hoşgörülür. ABD ve AB “terörizme” karşıdır, ama Suudi hâkim sınıfının önce El Kaide’yi, şimdi de DAİŞ’i el altından finanse etmesi, Suudi devletinin ise Suriye’de cirit atan mezhepçi grupları (Cayş el İslam, Ahrar üş Şam vb.) desteklemesi, sorun değildir. ABD ve AB İran ve Afganistan’da kadın haklarını ihlal eden rejimleri ayıplar, ama Suudi Arabistan’da kadınların yaşamının ayaklar altına alınması, otomobil kullanmalarının bile yasaklanması, Sri Lanka’dan, Filipinler’den, başka ülkelerden gelen ve neredeyse köle gibi çalıştırılan hizmetçi ve bakıcı kadınlara gündelik olay olarak tecavüz edilmesi konusunda sessiz kalır. ABD ve AB Zimbabve’de ya da Venezüella’da en ufak demokrasi ihlalinde yeri göğü inletir, ama Suudi Arabistan ve öteki Körfez ülkelerinin ortaçağ tarzı siyasi rejimlerine dil uzatmaz.
Ama şimdi bazı bakımlardan bu ittifakın temeli sarsılmaktadır. ABD kaya petrolü ve gazıyla birlikte petrol bakımından şimdilik kendine yeterli hâle gelmiş görünüyor. (“Şimdilik” diyoruz, çünkü kaya gazı çok pahalı. Petrol fiyatlarındaki çöküş devam ederse yakında bir dizi iflas gündeme gelebilir.) Kaya petrolü ve gazı Suudi Arabistan’ın bu bakımdan önemini azaltıyor. 2011’de patlak veren Arap devrimi karşısında ABD’nin özellikle Mısır’da “düzenli geçiş” stratejisini benimsemesi, buna karşılık Suud’un karşı devrimin aktif merkezi olma politikasını saldırganca uygulaması (en ileri örnek Bahreyn’in askeri işgalidir) ilişkileri daha da germiştir. (Zaten el Nimer’in esas suçu da 2011’den itibaren Suud’a bu aktif ve saldırgan politikası dolayısıyla muhalefet etmektir, nüfusunun çoğunluğu Şii olan Bahreyn’in devrimci hareketini savunmaktır.) ABD son dönemde Suud’un Şii Husi’lerin iktidarı almaları karşısında Yemen’i sivil muharip tam bir katliamdan geçirmeye yönelik hava bombardımanına maruz bırakmasına da çarnaçar destek verse de perde arkasından uyarılarda bulunmuş gibi görünmektedir. Yine son dönemde İran’la Temmuz 2015’te nükleer konusunda varılan anlaşma, Suudi Arabistan’ın (aynen İsrail gibi) ABD’ye çok ciddi bir tepki duymasına yol açtı. Geçen yıl ölen eski kral Abdullah, 2008’de İran konusunda Amerikan yönetimine “yılanın başını kesmek gerek” demiş, bu da WikiLeaks yoluyla sızmıştı. Suudi Arabistan İran konusunda bu kadar hassas. Dolayısıyla anlaşma ABD-Suud ilişkilerini olumsuz etkilemiştir.
Bir bakıma el Nimer’in idamı doğrudan doğruya ABD’nin elini zorlamak için atılmış bir adımdır. Şiileri ayağa kaldırması kaçınılmaz olan bu adımla Suud İran’ı kışkırtmayı, ABD ile İran’ı karşı karşıya getirmeyi, böylece Ortadoğu’da doğmuş olan alışılmamış yeni duruma, yani ABD ile mollalar İran’ının birbirine yakınlaşması sürecine son vermeyi hedeflemiştir. ABD elbette el Nimer’in idamının Sünni-Şii gerilimini yükselteceğini ve kendisini zor duruma düşüreceğini biliyordu. Dolayısıyla, şimdi Beyaz Saray sözcüsü idamdan önce Suud’u çok uyardıklarını söylüyor ve haklı çıktıklarını ekliyor. Bütün eleştiri bu!
Ortadoğu’da barbarlığın uç görünümleri ortaya çıktığında hemen ayağa kalkanlar ABD, Britanya ve AB’nin Suud’la ilişkisini iyi düşünsünler. DAİŞ, tekfirci mantığıyla, kendisi gibi düşünmeyen herkesin kellesini uçurur, grup infazları yaparken dehşete düşenler, bir günde 47 kişinin kellesini alanlara da hiddet duymalı. Ama o kelleleri alanlar ABD ve öteki emperyalist ülkelerin Arap dünyasındaki en yakın müttefikidir!