Sürgü, Ayazağa, Dalyan
Malatya Sürgü’de, Ramazan davuluyla gece uykularından uyandırılmak istemeyen Alevilerin hayatına yönelen tehdit. İstanbul Ayazağa’da sözde “kızlara laf” dolayısıyla Kürt işçilere polis destekli saldırı. Muğla Dalyan’da Kürtlere ait bir restoranın basılması, kapı pencerenin kırılması, masaların devrilmesi, ortalığın savaş alanına çevrilmesi. Ardı ardına gelen bu olaylar, bir tür “yurttaş”ın kendi “hassasiyet”lerini her şeyin üzerinde tuttuğunu gösteriyor. Oruç tutulacak, tut! Mahalle bekâr erkeklere kapatılacak, kapat! En önemlisi: Kürden raus!
Bu gelişmelerin üst üste gelmesini sadece genç kuşağın gördüğü en uzun ve en sıcak Ramazan günlerinin yarattığı gerginliğe bağlamak mümkün değil. Kitle terörüyle Alevilerin ve Kürtlerin baskı altına alınmasından sonra, bunu gerekçelendirmek için uydurulan “meşrulaştırma” öykülerine inanmak da mümkün değil. Neymiş, Dalyan’da restoran sahibi veya çalışanlar “Buraya Türkler giremez” diyesiymiş! Bu insanlar zahir sahurda peynir ekmekle birlikte akıllarını da yemişler! Türk denizinin ortasında meydan okuyorlar!
Bu olayların ardı ardına sökün etmesinin en önemli nedeni, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık/cumhurbaşkanlığı sevdası içinde MHP ideolojisine yaklaşması. Daha doğrusu, İslamcı hareketin gerici-milliyetçi yanını en çıplak haliyle ortaya dökmesi. AKP’nin ve hükümetin kullanmaya başladığı dil, yaptıkları açıklamalar tabandaki faşistleri hem kışkırtıyor, hem de polisin kendilerini koruyacağına dair bir güvence veriyor onlara. Nasıl vermesin? Malatya Sürgü’de olaylar üç gün-üç gece sürüyor. Saldırganları engellemek için ciddi hiçbir girişimde bulunmayan Malatya Valisi, bu olaydan iki gün sonra Kamu Güvenliği Müsteşarı yapılarak ödüllendiriliyor!
İkinci önemli neden ise hükümetin Suriye politikası. Gerek AKP, gerekse onun yandaşı medya, Suriye’deki sorunu hep bir mezhep savaşı olarak sundu. Alevi (Nusayri) Beşar Esad Sünnileri katlediyordu. Olayların bambaşka bir nitelik taşıdığını, Manaf Tlas adlı Sünni generalin katliamın başlamasından on altı ay sonra firar etmesinden anlıyoruz. Adam on altı ay boyunca Suriye’nin halk kitlelerini katletmiş, ama Sünni. Adam Baas rejiminin iki numaralı ailesinden, Suriye’nin en önemli kapitalist ailelerinin birinden, ama Sünni. Ne Alevi rejimi var ortada, ne Sünniler kırılıyor. Kapitalistler kırıyor, yoksullar kırılıyor! Ama AKP’nin ve medyanın propagandası bizdeki Sünni kitleyi biledi. Bunun üzerine Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin yeni bir özerk bölgeye doğru yürümesi eklendi. Buna karşı medyanın ırkçılığı sonsuz. İşte size Sünni Türk çoğunluğun nasıl kışkırtılmış olduğunun resmi!
Bir de işçi sınıfının örgütsüzlüğüne değinmek gerekiyor. Ayazağa’da Zorlu Holding’in inşaatında çalışan işçi sayısı 1450! Bu işçilerin, aralarındaki Kürtlerin varlığının bu gerici atmosferde yaratacağı tepkileri de hesaba katarak kendilerini savunmak için örgütlenmemiş olmamaları şaşırtıcı! İnşaat 2009’dan beri sürüyor. Yani üç yıldır örgütlenememiş bu işçiler. 1450 işçi örgütlendiği takdirde bir ordu demek! Faşistler ağızlarını bile açamazlar bu işçiler örgütlü olsa. Ama örgütlenmiyorlar ve sonunda Manisalı işçi bile ekmek parasını terk edip memleketine dönmek zorunda kalıyor!
İşçi sınıfı sadece Kürt kardeşlerini değil, kendi ekmeğini korumak için de örgütlenmek zorunda.