Meşru iktidar vardır bir de gayrimeşru iktidar
Ne hak ne de hukuk tanıyan ve giderek meşruiyetten kopan, herşeye olduğu gibi bu sapık ve saldırgan tutumuna da İslam’ı alet etmeye çalışan, insanların hayatlarını keyfine göre meşru ya da gayri meşru ilan eden Erdoğan’ı uyarmak isteriz. Meşru iktidarlar vardır bir de gayri meşru iktidarlar vardır. Bırakın siyaseti sosyolojiyi İslam hukukunda bile meşruiyetten ayrılan hükümdara karşı isyan etmek caizdir.
Başbakan, partisinin Kızılcahamam kampında, basına kapalı bir toplantıda bir konuşma yapıyor. Bu konuşma basına yansıyor. Haberlere göre Erdoğan, “evlerde kız erkek öğrencilerin birlikte kalması muhafazakâr yapımıza ters, gereken yapılacak” diyor. Bu akıllara ziyan açıklama önce hükümet sözcüsü sıfatıyla Bülent Arınç tarafından “asparagas” olarak niteleniyor, ardından Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı da haberleri yalanlayarak “başbakanın öyle bir sözü yok” diyor. TBMM başkanı Cemil Çiçek’e sorulduğunda, o da Arınç’a katıldığını belirtiyor, hukuk devletinde yasak olmayan birşeyin serbest olduğu genel kuralını hatırlatıyor.
Öyle ya hiçbir hukuki dayanağı olmadan hemen hemen tamamı 18 yaşından büyük yetişkinler olan üniversite öğrencilerinin temel hak ve özgürlüklerinin alenen kısıtlanması, AKP’liler için bile söz konusu olamazdı. Ancak Erdoğan hepsini birden ters köşeye yatırarak haberleri doğruladı ve daha da ileri giderek valileri göreve çağırdı. Başta Adana valisi olmak üzere Erdoğan’ın sözlerini emir telakki edenler işe koyuldu. İçişleri bakanı Kimyasal Muammer de durumdan vazife çıkarıp meseleyi “terörle mücadele” boyutuna çekti. Apartman sakinlerinin öğrencileri polise ihbar etmesi için çağrılar yapılmaya başladı. Apartman yöneticileri bina kapılarına fermanlar asmaya başladı. Böylece Erdoğan’ın kapalı toplantıdaki bir konuşması bir gün içinde hükümet politikasına dönüştü (başbakan yardımcısının ve meclis başkanının hatta baş siyasi danışmanın açıklamaları ortada iken) ve anında uygulamaya konmuş oldu. Üstelik bu politikanın hiçbir ama hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde. Sonradan anayasanın hükümete verdiği gençleri koruma kollama görevini gündeme getirseler de o da tutmadı. Çünkü medeni kanuna göre genç kavramı 18 yaşından küçükleri kapsıyor. Üniversite öğrencilerimiz ise kadınlı erkekli yetişkin insanlardır.
Erdoğan’ın hezeyanları akli dayanaklardan da yoksundur. Tek dayanağı bu topraklarda genç kadınları ezen, sosyal hayattan alıkoyan, yeri geldiğinde töre adı altında katleden erkek egemenliğinin köhnemiş ve katılaşmış önyargılarıdır. Bu önyargılarla el ele giden biçimde kadınları sadece cinsel bir obje olarak gören ve erkekle kadın yan yana geldiğinde aklına tek bir şeyi getirebilen sapıklıktır. Pardon iki şey! Terörü unutmuşuz. Tüm bunların herhangi bir biçimde haklı olarak görülmesi, meşru kabul edilmesi mümkün değildir.
Adı çıkmış Başakşehir’de 4 kadınla imam nikahlı yaşayan erkekler herkesin malumu iken. AKP’li 40’a yakın milletvekilinin çok eşli yaşadığı iddiaları ortadayken. Resmi nikahlı olmayan kadınlar her türlü baskı ve mağduriyete katlanırken üstelik bu durum medeni kanun tarafından açıkça yasaklanmışken ne Erdoğan’ın ne de diğer AKP’lilerin öğrencilere söyleyebilecek tek sözü yoktur.
Erdoğan’ın havasına bakılırsa muhafazakâr hayat görüşü, gençleri kötülüklerden koruyacak bir ahlak kalkanıdır. Onların muhafazakar ahlakının gençleri en fazla, Pozantı cezaevinde tacize ve tecavüze uğrayan çocuklar ya da İslamcı yazar Hüseyin Üzmez’in cinsel istismarına maruz kalan 14 yaşındaki B.Ç. kadar koruyabileceğini biliyoruz. Onların muhafazakâr dünya görüşü, Arabistan’da çocukların erken yaşta geliştiği yönündeki palavlarla pedofiliye (çocukların cinsel istismarı) utanmadan dini kılıflar biçmeye kalkıp sonra da yetişkin gençleri korumaktan bahseden bir ikiyüzlülük ve ahlaksızlık abidesidir.
Gezi Parkı’nda yaşanan direnişin bir halk isyanına dönüşmesinde Erdoğan’ın insanların hayat tarzlarına müdahalesi önemli bir rol oynuyordu. Hiç kuşkusuz ki Erdoğan’ın son çıkışı aynı tür bir müdahalenin en ağır örneklerinden biridir. Bu müdahalenin toplumda destek bulup bulmamasının hiçbir önemi yoktur. O yüzden Erdoğan’ın Finlandiya’da Finli bir gazeteciye biz insanların hayatlarına müdahale etmiyoruz öyle olsaydı bu kadar oy almazdık demesinin kadın cinayetlerini “töremizdir” diyerek savunanlardan hiçbir farkı yoktur. Erdoğan’ın aynı gazeteciye “biz hayatlara müdahale etmiyoruz ama bir meşru hayat var bir de gayri meşru hayat var” diyerek verdiği cevap kadın cinayetini namus meselesi diyerek savunan avukatların tavrıdır.
Son olarak ne hak ne de hukuk tanıyan ve giderek meşruiyetten kopan, herşeye olduğu gibi bu sapık ve saldırgan tutumuna da İslam’ı alet etmeye çalışan, insanların hayatlarını keyfine göre meşru ya da gayri meşru ilan eden Erdoğan’ı uyarmak isteriz. Meşru iktidarlar vardır bir de gayri meşru iktidarlar vardır. Bırakın siyaseti sosyolojiyi İslam hukukunda bile meşruiyetten ayrılan hükümdara karşı isyan etmek caizdir.