İşkenceyi inkâr gerçekleri örtmeye yetmiyor: Çıplak arama Türkiye gerçeğidir!
HDP Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Uşak Emniyet Müdürlüğünde 30 kadına çıplak arama dayatıldığını gündeme getirmesinden sonra Türkiye’de işkence tartışmaları kamuoyunun gündemine oturdu. Uşak Valisi bunun bir iftira olduğunu söylerken AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “Türkiye’de çıplak arama olduğuna asla inanmıyorum, yok böyle bir şey. Zaten bu konuya içişleri bakanımız genel kurulda cevap verdi. Bunu çok net söyleyeceğim, bu bir FETÖ yöntemidir. Ne münasebet, hem de bahsettiği kadınlar mütedeyyin kadınlar” sözleri ile Gergerlioğlu’nun meclisi terörize ettiğini söyledi. Buna karşılık, işkenceye maruz kalan pek çok insan yaşadıklarını sosyal medyada dile getirmeye başladı.
Çıplak arama dayatması insanlık suçudur!
Özlem Zengin’in açıklamalarından sonra Gezi Parkı direnişi ile başlayan halk isyanına ilişkin davada yargılanan Mücella Yapıcı, “Öyle mi? Siz de hiç utanma arlanma yok mu? Bir parkı savundum diye beni 60 yaşımda aşağılayıcı bir şekilde çıplak aramaya maruz bıraktınız ve bunu başka kadınlar yaşamasın diye açık açık ifşa etmek zorunda kaldım... Açtığım dava hala devam ediyor... Susun bari...” diyerek çıktı Özlem Zengin’in karşısına. Bunun gibi pek çok örnek sosyal medya paylaşımları ile ortaya çıktı. Bunlara yalan demek herkesin bildiği bir gerçeği göz göre göre inkâr etmektir. Gözaltına alınan pek çok insan çıplak arama dayatması ile karşı karşıya kalıyor. 2016 yılında, Çorlu’da 8 Mart eylemine çağrı yapan Devrimci İşçi Partili kadınlar da gözaltına alınmış, onlara da çıplak arama dayatması yapılmıştı. Ancak yoldaşlarımız reddedip direterek bunu uygulatmamıştı. Yani Özlem Zengin’in yok dediği işkenceyi biz sosyal medyadan da kendimizden de biliyoruz.
Burada Özlem Zengin’in “hem de bahsettiği kadınlar mütedeyyin kadınlar” vurgusuna ayrıca dikkat çekmeliyiz. Bu sözler Kadın ve Demokrasi Derneğinin (KADEM) ve İstanbul Kadın ve Aile Araştırma Merkezinin kurucu bir üyesinden, yani kendisini kadın hakları savunucusu olarak niteleyen bir insandan geliyor. Özlem Zengin iktidarın sözde kadın hakları mücadelesinin bir mensubu olarak, mütedeyyin kadınlar vurgusu ile esasında mütedeyyin olmayan kadınların her türlü aşağılanmaya maruz bırakılmasını meşru görüyor! Böyle bir ayrıma gitmek, kimi insanlara çıplak arama ve dolayısıyla işkence yapılabilir demektir. Tereddütsüz şekilde savunmak gerekir ki, hiçbir insan işkenceye maruz bırakılamaz, işkence insanlık suçudur.
Kanunda var, bakanın işkence talimatı var ama çıplak arama yok mu?
Özlem Zengin aynı zamanda bir avukat. Buradan hareketle kendisinin Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in 34. maddesini bildiğini varsayıyoruz. Bahsettiğimiz madde hapishanelerde çıplak arama yapılabileceğini düzenleyen ve bu doğrultuda infaz memurlarına yetki veren bir madde. Bunun dışında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda da insanlık onuruna aykırı şekilde çıplak aramayı düzenleyen maddeler var. Uygulamada ise bu maddelere dayanılarak çıplak arama keyfi şekilde bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyor, işkence meşrulaştırılıyor.
Bunların yanı sıra sadece memurlar değil bu ülkenin İçişleri Bakanı da işkenceyi meşru gördüğünü açık açık ifade ediyor. Nitekim Süleyman Soylu’nun “uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir” şeklindeki, açıkça işkence talimatı verdiği sözleri hatırlarımızdadır. Yasaların işkencenin önünü açtığı, içişleri bakanının işkence talimatı verdiği apaçık ortada iken çıplak arama yoktur demek akılalmazdır. Çıplak aramaya maruz kalan kadınlara kulak verilmeli, sorumlular derhal yargılanmalıdır.
Çıplak arama ve işkencenin varlığı raporlarla da sabittir
İstibdad rejiminin yönetimi altındaki Türkiye’de işkenceler artarak devam etmektedir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 26 Haziran 2020 tarihi itibariyle işkencenin boyutlarını ortaya koyduğu rapora göre; 2019 yılında TİHV’e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle 908 kişi başvurmuştur. İnsan Hakları Derneği Dokümantasyon Biriminin verilerine göre 2019 yılında gözaltında 726 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldığı belirlenmiştir. TBMM İnsan Hakları Komisyonunun 2019 yılında hazırladığı 3 farklı raporda Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, Elazığ Ceza İnfaz Kurumlarında, Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumlarında, tutuklu ve hükümlülere çıplak arama yapıldığı tespit edilmiştir. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezinin 27 Aralık 2019 tarihinde yayınladığı rapor ile Ankara İl Emniyet Müdürlüğünde gözaltında bulunan kişilere çırılçıplak soyularak işkence yapıldığı tespit edilmiştir. Çıplak aramanın da işkencenin de varlığı raporlarla sabittir.
İşkenceye uğrayanları suçlamayı bırakın, işkencecileri yargılayın!
Bu tartışmalar yeni değildir. Türkiye’de 12 Eylül’den çok önceleri varolan işkenceler 12 Eylül darbesinden sonra ayyuka çıkmış, binlerce kişi işkenceden geçirilmiş, katledilmiştir. Yaşanan tüm işkenceler pek çok delil ve mahkeme tutanakları ile ortaya konulmasına rağmen vaktiyle Kenan Evren de işkencenin varlığını inkâr etmişti. Akıllara zarar pek çok işkence yönteminden sadece biri çıplak arama dayatması idi. O günden bugüne çıplak arama dayatması gözaltılarda da hapishanelerde de devam ediyor. Özlem Zengin’in çıplak arama olmadığına ilişkin sözleri kuru bir inkârdan başka bir şey değildir. Zengin’in işkencenin bir FETÖ yöntemi olduğuna ilişkin söylemi ise bir yandan hükümetin işkencecilerini aklamaya yönelikken diğer yandan işkenceyi savunma yöntemi olarak klasikleşmiş şekilde işkenceye uğradığını söyleyenleri marjinalize etme çabasıdır. İktidarın herkesi kolayca “fetöcü”, “terörist” ilan etmesi, geçmiş pek çok hükümetin yaptığı üzere kişi eğer “terörist” ise “işkence meşrudur” temeline yaslanmaktadır. Halbuki ortada bir işkence iddiası vardır ve bunu kulak arkası etmek, işkencecilere bu şekilde destek vermektir.
Baskı ve işkenceye karşı örgütlü mücadele
İşkencenin günümüz itibarı ile artık kurumsallaştığı, istibdad rejiminin geçmişten aldığı mirası layıkıyla sürdürdüğü, Özlem Zengin’in çıkışına verilen yüzlerce cevapla, meclis komisyonunun, baroların, derneklerin raporları ile ortadadır. Çıplak aramanın varlığını inkâr eden, el altından talimat verip işkencelere göz yuman siyasi iktidar, bu suçun sorumlusudur. Emekçi halkın baskısı ve örgütlü gücü olmadığı takdirde, devletin geçmişte olduğu gibi gelecekte de işkencecilerini koruyacağı gün gibi ortadadır. İşkence de baskı rejimi de örgütlü bir mücadele ile son bulacaktır.