ILO toplantısında sendikalardan “sermayenin önünü açan OHAL’e” ve AKP’ye karşı boykot!
İstanbul’da yapılan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 10. Avrupa Bölge Toplantısı’na sendikaların boykotu damgasını vurdu. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) toplantı öncesinde Erdoğan ve AKP iktidarının OHAL uygulamaları ile Türkiye’de işçi haklarının son derece kötü durumu dolayısıyla boykot çağrısında bulunmuştu.
51 ülke içinden sadece 4 ülkeden sendikalar katıldı
Bu çağrıya uyan sendikalar İstanbul toplantısına temsilcilerini göndermedi. Türkiye’den de DİSK ve KESK toplantıyı boykot ettiler. ILO üyesi 51 Avrupa ülkesinden sadece dördünden (Bosna Hersek, Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya) sendika temsilcileri katıldı. Bunlar arasında Rusya’dan katılım da konfederasyon düzeyinde değil işçi temsilciliği seviyesinde kaldı.
Binali Yıldırım: “(Sarı) Sendikalaşmaktan korkmayın!”
Sendikaları kapsamlı boykotu, toplantıda konuşan Başbakan Binali Yıldırım’ın konuşmasının içeriğine de yansıdı. Boykot hakkında yorum yapmamaya özen gösteren Binali Yıldırım “sendikalaşmaktan örgütlü olmaktan korkmayın” diyerek AKP iktidarının sendikalara ve sendikalaşmaya karşı olmadığını göstermek için yoğun bir çaba içine girdi. Tabii ki hemen nasıl bir sendikalaşmadan yana olduğunu da ekledi: “Olaylara bakış ortak olsun. Zıtlaşmakla değil, sendikacılık ideolojik ayrışma anlamına gelmemeli.” Yani Binali Yıldırım’a göre açlık sınırının altında ücret alan işçi ile holding patronları olaylara ortak bakmalı, kârlarını ikiye katlayan patronlar işçilerine hak ettikleri ücreti vermediğinde kesinlikle zıtlaşmamalı ve mutlaka ideolojik olarak AKP ile aynılaşmalı. Öyle ya böyle sendikacılıktan AKP de patronlar da niye korksun?
Mesele ideolojik değil sınıfsal
Ancak Türkiye’de sendikal haklar o kadar baskı altında ki AKP’ye yakın olmak bile patronların şerrinden korunmaya yetmiyor. AKP’nin işçi bürosu gibi çalışan Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş üyesi Orkide işçileri korkmadan sendikalı oldular ama işten atıldılar. Tofaş işçileri keza korkmadılar ve Türk Metal’den ayrılıp Çelik-İş’e geçtiler. Ancak yine sarı sendika ile Koç Holding’in iş birliği ile kapı dışarı edildiler. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da toplantıyı boykot etmeyip katılanlardan. Ancak daha yeni İstanbul’da Petrol-İş’e üye olan Akkim fabrikasında 40, Düzce’de Standart Profil fabrikasından 144 işçi işten atıldı. Yine Türk-İş’e bağlı Petrol-İş’te örgütlü Mefar fabrikasının ve Kristal-İş’te örgütlü Şişecam’ın grevleri yasaklandı. Yine bu yıl içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk-İş’e bağlı Tek Gıda İş sendikasının Tukaş fabrikasındaki örgütlenmesini engelleyen işvereni koruduğu için AKP hükümetini mahkûm eden bir karar verdi. Tüm bunlar hükümetin baskılarının ideolojik olarak daha solda görünen DİSK ve KESK’le sınırlı olmadığının AKP hükümetinin ideolojik olmaktan öte sermayeden yana sınıfsal tavrı ile sendikasızlaştırma politikası izlediğini kanıtlayan örneklerden sadece birkaçı.
Sendikal dayanışmaya evet! Emperyalist hükümetlere hayır!
Türk-İş Geneli Başkanı Ergün Atalay “Avrupa’daki bazı liderler, bazı sivil toplum örgütleri ‘ülkenizin cumhurbaşkanını yollayın’ diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanına, 80 milyonluk nüfusun 55 milyonluk seçmeni, bu ülkede yaşayanlar karar verecek.” diyerek meselenin bir başka boyutuna dikkat çekti. Emperyalist hükümetlerin Erdoğan’la yaşadığı çelişkilerden medet uman siyasi yaklaşımlar reddedilmelidir. Türkiye’de iktidarı değiştirecek olan bu ülkenin işçi ve emekçileridir. Bu genel doğru ortadadır. Ancak Türk-İş başkanının sözleri yerinde ve doğru değildir. Çünkü boykotu yapan sendikalardır. Ortada bu yönüyle bir işçi dayanışması vardır. ITUC ve ETUC’un hükümetlere de çağrı yaptığı doğrudur. BU çağrı bizce de uygun değildir. Ancak Avrupa’nın burjuva hükümetleri ne kadar problem yaşasa da burjuva AKP hükümetine işçilerden daha yakın olduğunu göstermiş ve toplantıya katılmıştır. AKP iktidarının grev yasaklarıyla İngiliz, Belçikalı, Fransız, Alman şirketlerine nasıl kol kanat gerdiği ortadadır. Avrupalı emperyalistler elbette Türkiye’den aşırı sömürü ile elde ettiği kârlara demokrasi ve insan haklarına olduğundan çok daha fazla bağlıdır. AKP hükümeti ile diyalogun kesilmemesine verdikleri önem de bundandır.
Türk-İş Başkanı Atalay neyin diyetini ödüyor?
Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonunun başkanı olarak Ergün Atalay’ın mevcut durumda işçi dayanışmasını savunduktan sonra bu sözleri söylemesi belki anlamlı olurdu. Ancak DİSK’e bağlı Birleşik Metal’in EMİS, kendi konfederasyonuna bağlı Mefar ve Akbank grevleri yasaklandığında, bu yasaklar eliyle batılı emperyalist tekellerin ve ortaklarının çıkarları korunduğunda kılını kıpırdatmayan Atalay’ın çabasının emperyalizme karşı çıkmaktan ziyade iktidara yaranmak olduğu görülüyor. Senenin başında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 65 yıldır Türkiye’yi ILO’da temsil eden Türk-İş’in Memur-Sen’in geçeceğini açıklamıştı. Sonra bu karardan geri dönüldü. Acaba Ergün Atalay ILO toplantısı kürsüsünden iktidara bunun diyetini mi ödüyor?
İktidarı da sendika bürokratlarını da işçi ve emekçiler değiştirecek
Cumhurbaşkanını değiştirmek halkın hakkı ise sendika başkanını değiştirmek de işçinin hakkıdır. Bu anlamda sendikalar üzerindeki hükümet baskısına da aynı ölçüde karşı çıkılmalıdır. Sendikaların iktidarlardan ayrışmadan, patronlarla çatışmadan, ideolojisizlik adı altındaki sermaye ideolojisine karşı sınıf sendikacılığında ısrar etmeden işçinin emekçinin çıkarını koruma şansı yoktur.