Halkı bu hale düşürenler kimler?
Dünyanın çatısı Himalayalar ülkesi Nepal’de bizim 1999 yılındaki Körfez deneyiminden çok iyi tanıdığımız bir felaket yaşandı. Richter ölçeğinde 7,8 şiddetinde bir deprem, başkent Katmandu da dâhil olmak üzere ülkenin birçok bölgesini yerle bir etti. Biz Körfez depreminden biliriz, devletin verdiği sayılara güvenilmez. Ama depremde en az 6.600 canın yitirildiğini, en az 160 bin binanın da hasar gördüğünü Nepal devletinin kendisi bile açıklamak zorunda kaldı. Toplam nüfusu 27 milyon olan Nepal’de bu sayılar, oransal olarak, en az bizim Körfez depremindeki kayıplarımız ölçeğinde. Şimdi bütün dünya bu vahim tablonun sorumlusunun kim olduğunu konuşuyor.
Birinci mesele, devletin deprem konusunda hiçbir hazırlığının olmaması. Devlet olaydan sonra uzunca bir süre ortalıkta görünmüyor. Arama kurtarma faaliyetleri son derecede zayıf. Birçok bölgede halk gösteriler yapıyor. Ücra kırsal yörelerde köylü toplulukları küçük ölçekli isyan provalarına girişiyor. Ama az sonra göreceğimiz önderlik sorunu dolayısıyla bunların anlamlı bir sonuç elde etmesi hemen hemen olanaksız.
Bu hazırlıksızlığa birçok ülkede kılıf bulunabilir, ama Nepal’de hayır! Nepal, Hint alt kıtası ile Avrasya anakarasının arasında sıkışmış bir jeolojik yapıya sahip. Himalayaları üreten de tarih öncesinden gelen bu çarpışma. Hint alt kıtasının daha sert kabuğu her yıl önemli ölçekte bir kaymaya yol açıyor, bu da Himalayaların yükselmesiyle sonuçlanıyor. Ama işte bu jeolojik tablo Nepal’in tarihi boyunca düzenli olarak çok büyük depremlerle karşı karşıya kalmasına yol açmış. Dolayısıyla, hem binaları depreme karşı daha sağlam hale getirmemek, hem de deprem karşısında alınacak ilk tedbirlerde hazırlıksız olmak kabul edilemez bir durum!
Buna şimdi bir de halkın yolsuzluk kaygısı ekleniyor. Nepal devletinin görevlilerinin dış yardımları bütünüyle kendi ceplerine indireceklerine dair kaygılar yüksek sesle dile getiriliyor.
“Bütün bunlarda ne var?” diyeceksiniz. Olağan bir yoksul üçüncü dünya ülkesi öyküsü diyeceksiniz. Öyle değil ama. Maalesef. Nepal, güçlü Maoist hareketinin iddiasına göre bir “demokratik halk devrimi” yaşıyor! Bütün bu rezillikler “demokratik halk devrimi” yaşayan bir ülkede ortaya çıkıyor!
Mesele şu: 1990’lı yılların ortalarından itibaren bugünün Birleşik Nepal Komünist Partisi (Maoist) bir gerilla savaşıyla, Nepal’i tek elden yönetmeye girişen kralın iktidarını sarstı. 2006-2008 arasında büyük halk kitlelerinin “demokratik hareket” adı altında mücadeleye girmesiyle rejim fena halde sarsıldı. Ama rejimle birlikte bütün toplumsal düzen tehlikeye girmişken Maoistler Krallık rejimi yerine bir burjuva parlamenter rejim kurmak için düzen güçleriyle anlaşmaya vararak savaşı bıraktılar. 2008’de yapılan Kurucu Meclis seçiminden birinci parti olarak çıkan Maoist parti, kendisine Komünist Parti (Birleşik Marksist-Leninist) adını takmış ikinci sıradaki parti ile koalisyon kurdu. Maoistlerin tarihi önderi Praçanda bir yıl başbakanlık yaptı. Orduyla anlaşamadı ve çekildi, ama hükümet öteki komünist partiye geçti. 2013’e kadar beş yıl boyunca Nepal kendine komünist adını veren ve ülkenin demokratik devrim yaşadığını iddia eden iki parti tarafından yönetildi kısacası. Ama bugünkü durum ülkenin nasıl yönetildiğini ortaya koyuyor.
Bugün hükümeti sadece bir buçuk yıldır Nepal Kongre Partisi yönetiyor. Devletin bugün deprem karşısındaki aczini sadece bu kısa süre boyunca başta bulunmuş olan son hükümetin icraatına atfetmek tabii ki bütünüyle yanlış olur.
Soru şudur: Ülkeyi beş yıl boyunca yöneten “komünist” etiketli iki parti ne yaptı? Belki daha da önemlisi ise şu sorudur: Maoist parti zafere yaklaşmakta olan bir devrimi “demokratik aşama”da durdurunca halk ne kazanmış oldu?
“Aşamalı devrim” meraklıları ve Maocular bu sorulara cevap vermeye çalışırlarsa belki gelecek için iyi bir ders almış olurlar.