Gündüz insan, gece kurt!
“Hayata dönüş” operasyonunun ardından “Tufan Planı” çıktı. Türkiye halkı, 19 Aralık 2000 tarihinde çeşitli cezaevlerine yapılan baskın sonucunda iki jandarma erinin yanı sıra, 30 mahkûm ve tutuklunun yaşamını yitirmesinin, büyük ölçüde solcu örgütlerin kendi militanlarını yakmasının sonucu olduğuna bile inandırılmıştı. Operasyona “Hayata dönüş” adının verilmesi bile, örgütlerin zoruyla ölüm orucuna yattığı iddia edilen militanların ailelerinin taleplerinin yerine getirilmesine bağlanıyordu. Tabii, bu çapta bir operasyonun ayrıntıları çok uzun bir süre boyunca gizli kalamayacağı için yaşananlar yavaş yavaş basına sızmaya başladı. Ama ilk kez kanıtlanıyor ki, devletin cezaevi baskın planı, açlık grevi ve ölüm orucundan dahi önce planlanmıştır!
Belgeler ve tanıklıklar gösteriyor ki, Tufan Planı, F Tipi cezaevlerinin yapımının sonlanmasına doğru, jandarmanın hazırladığı ve Milli Güvenlik Kurulu’nca onaylanan, cezaevlerindeki mahkûm ve tutukluları hücre tipi koşullarda yaşayacakları yeni cezaevlerine zorla aktarmayı öngören bir harekât planıdır. Devlet, her durumda direniş ile karşılaşacağını hesaplamış, cezaevlerindeki siyasi iradeyi kırmak amacıyla katliam yapmayı planlamıştır. Öyleyse, bugün katliam dolayısıyla bir astsubay ile erlerin yargılanıyor olması tam bir komedidir. Katliamın sorumluları jandarma kamutanları ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinin yanı sıra, aynı zamanda buna onay veren Ecevit hükümetinin ilgili bakanlarıdır.
Bu bakanlar arasında, dönemin, sapına kadar sağcı İçişleri Bakanı Saadettin Tantan gibileri olduğu gibi, Adalat Bakanı Hikmet Sami Türk gibi, medyanın hâlâ her vesileyle fikrine başvurduğu, “sosyal demokrat” çevrelerde büyük saygı gören bir hukuk profesörü de vardır. Zaten başbakan da “sosyal demokrasi”nin büyük kahramanı Bülent Ecevit’tir. “Sivil toplum” adına Türkiye’de her türlü anti-demokratik eğilimi yalnızca ve yalnızca askeriyeye fatura eden liberaller de, “sosyal demokrasi” denen akım konusunda Türkiye’nin geleceği için umut besleyen solcular da bu durumu iyi bellesinler. 19 Aralık, sözde sosyal demokratları da dahil olmak üzere, Türkiye’nin burjuva devletinin, bilinçli bir savaş planı temelinde bir bütün olarak işlediği bir cinayettir.
Bugün, Tufan Planı ortaya çıktıktan sonra, yapılması gereken açıktır. “Hayata Dönüş” gülünç adıyla tanınan katliamın sorumluluğunu, uygulanmasında yer alan erlerin sırtına yıkmaktan vazgeçmek, Tufan Planı’nın ve operasyonun sorumlusu komutanların yanı sıra, katliamın siyasi sorumlularını (en başta dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü ve İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ı) ve idari sorumlularını (en başta o dönemde Cezaevleri Genel Müdürü olan, günümüz HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’u) yargılamak. Katliamın kurbanları devrimci örgütlere mensup oldukları için bu olay konusunda kılını kıprdatmayanlar, “biz derin devlete son veriyoruz” diye böbürlenmekten vazgeçsinler.
Bir de kendine insan kılığı veren, saygıdeğer yaratıklar olarak sağda solda dolaşan gazete ve televizyon yöneticileri var. Bunlar 19 Aralık’ta ve onu izleyen günler ve haftalar boyunca devletin tek yanlı propagandasını bire bin katarak halka haber diye aktardılar. Onların da eli kanlıdır. Bunları, insan içine çıkamayacak kadar utandırmak hepimizin görevi olsun!
Sadece onları değil. Bugün muhtemelen onları kınayan, aşağılık işler yaptığını düşünen, ama kendisi de, polis “filanca örgütün filanca yazara suikast hazırlayan militanı yakalandı” diye haber saldığında, bunda kuşku duyulacak en ufak bir şey yokmuş gibi, haberi aynen polisin kullandığı dille yazan gazetecileri de.