Emperyalist Biden, sen kendi pisliğini temizle, kendi tarihimizi temizlemek bizim kendi işimiz!

Emperyalist Biden, sen kendi pisliğini temizle, kendi tarihimizi temizlemek bizim kendi işimiz!

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joseph Biden, 1915’in soykırım olduğunu buyurmuş. Tarih ne? 24 Nisan 2021. Biden’a soruyoruz: yalnızca iki hafta önce, 7 Nisan 2021’de bütün gün uyudunuz mu? O günkü faaliyetleriniz arasında bir soykırım kınaması olduğunu kimse duymadı. Oysa 7 Nisan tarihi, daha dumanları tütmekte olan bir soykırımın yıldönümü idi. Soykırım Afrika’nın Ruanda adlı ülkesinde 1994 yılında, yani sadece çeyrek yüzyıl önce, gerçekleşmişti ve faillerinden biri ülkenin yerlisi Hutu çoğunluk ise öteki emperyalist Fransa devleti idi. Ne oldu? Trump sonrası “çok-taraflı dış politika”nıza dokunur diye mi “unutuverdiniz” o soykırımı? Yoksa Hıristiyan ulusların işlediği soykırımlar “sayılmıyor” mu, siz hakemken? Sadece Müslüman halklar mı vahşet uygular? Üstelik Mister Biden, Ruanda soykırımı bu yıl özel olarak gündemdeydi. “Soykırımın finansörü” olarak ün salmış olan alçak Ruandalı, Fransız polisinin burnunun dibinde 25 yılı aşkın süre Paris’te yaşadıktan sonra yakalanmıştı da Fransız devleti artık mızrak çuvala sığmadığı için bir tarihçiler heyeti kurmuştu, o tarihçiler heyeti de Fransız devletinin soykırımın bilgisine erişmiş olduğu halde durdurmak için parmağını bile kıpırdatmadığını belgelemişti. Emperyalist bir ülkenin hunharlığı bu denli açığa çıkmışken o gün uyanamadınız herhalde. Değil mi ki rakibiniz Trump size “uykucu Joe” derdi, uyanıp bir kınayamadınız Fransız devletinin bu 20. yüzyıl sonu soykırımını!

Sorun bundan mı ibaret? Siz önce kendi ülkenize bir baksanız olmaz mı? Biz yılın herhangi bir gününde “Amerika yerlisi soykırımı” ya da bizde eskiden yaygın olan deyimle “Kızılderili soykırımı” diye bir anma yapıldığını duymadık. ABD devleti önce kendi evini düzene soksa, kendi marifetlerini kabul etse, Kızılderililere uyguladığı, modern tarihin en büyük soykırımının hesabını verse ve başkalarına ondan sonra ahlak dersi verse daha iyi olmaz mı? Bırakın “Kızılderili soykırımı”nı, siyahî nüfusa neler yaptığınızı dünya biliyor. Bir George Floyd davasında karar nispeten olumlu çıktı diye kendinizi akladınız mı sanıyorsunuz? Onun nedeni 2020 yazında işçi, emekçi, genç Amerikan halkının ülkenizin tarihinin gördüğü en büyük halk hareketini örgütlemesi ve “polisin bütçesinin bütünüyle kesilmesi” talebinin büyük bir destek elde etmesi. Siz Amerikan emperyalist hâkim sınıfları korktunuz, bu işin sonunun nereye gideceğinden endişelendiniz, işçi sınıfı grevleri bile başlayınca kendinize çekidüzen vermeye çalıştınız, Trump’ın siyahîlere tavrının ters tepeceğini düşündünüz, ordu komuta kademeniz bile temkinli davrandı, o büyük halk hareketini, o dev halk isyanını massetmek, yumuşatmak, kendi saflarınıza kazanmak için çabalara giriştiniz. İşte o istisnai George Floyd kararı o yüzden verildi. Siz dünyayı sersem mi sanırsınız? Kendi halkınızın inanmadığı “Amerikan adaleti”ne ezdiğiniz ülke halklarının güveneceğini mi sanırsınız? Bakın, bir George Floyd için “adalet” sağladınız, aynı süre içinde kaç başka gencecik siyahî, çocuk yaşında kaç başka George Floyd öldürüldü polisiniz tarafından. Dünya halkları bunları bilmiyor mu sanıyorsunuz?

Siz önce kendi pisliğinizi temizleyin! Ermeni soykırımı meselesi bizim halkımızın işidir, o tartışmayı biz temizleyeceğiz! Siz emperyalistler gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz!

Evren ve Erdoğan

AKP iktidarının sözcülerinin Biden’ın 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemesine tepkisi, Türkiye’nin bu hükümet döneminde nereye gelmiş olduğunun çarpıcı bir sembolü. Hiç kimsenin dikkatinden kaçmamıştır: Biden açıklaması “Osmanlı İmparatorluğu dönemi soykırımı”ndan söz ediyor ve soykırım nitelemesinin “suçlamak” için değil, bunun tekrarlanmaması için yapıldığını dile getiriyor. Önce şunu saptayıp geçelim: Demek soykırımın Afrika’da tekrarlanmasının sakıncası yok. Hıristiyan halklara yapılmasın, yeter!

ABD Başkanı’nın soykırım sözünü bu kadar yumuşatarak söylemesinin ardında ne var? Bütün bu senaryonun aslında bir danışıklı dövüş olduğu gerçeği var. Ne tuhaf değil mi? Biden on yıllardır yapılanın aksine 24 Nisan günü 1915 Ermeni olaylarına “soykırım” diyecek. Ama bir gün önce, 23 Nisan günü önce Biden ile Erdoğan, ardından dışişleri bakanları, ardından baş danışman İbrahim Kalın ve Amerika muadili harıl harıl görüşüp duruyorlar. Üstelik ABD-Türkiye işbirliğinin derinleşeceğini açıklıyorlar. Zaten belli değil mi daha öncesinden? NATO Irak görevini Türkiye’ye veriyor, Ukrayna konusunda Türkiye NATO ile aynı çizgiyi izliyor, iki devlet hemen her konuda bir ortak yol ve dil bulmaya çalışıyor. O arada telefonla görüşüyorlar, Biden “ben yarın soykırım diyeceğim ama aldırma” diyor.

Sonra günü geliyor, AKP iktidarının bütün sözcüleri (her konuda Erdoğan’dan ayrı fikir belirten Süleyman Soylu bu sefer neden konuşmadı, belli değil!) demeç vermekte birbirleriyle yarışıyorlar. Dedikleri de ne? İpe sapa gelmez sözler. Biden lobicilere teslim olmuşmuş. Sizin on yıllardır Amerikan başkanlarına “soykırım” dedirtmemek için Amerika’nın en hain, en çirkin emperyalist kuruluşu CIA’yı baş lobici olarak kullandığınızı bilmeyen mi kaldı? Halkbank için yıllardır kaç lobi şirketine bu ülkenin halkının vergilerinden kaç milyon lira kaptırdınız, bir açıklasanız da bilsek!

İktidarın sözcüleri “soykırım sözü yok hükmündedir” deyip duruyor. Madem yok hükmündedir ne demeye yıllardır Amerikan başkanları bu sözü kullanmasın diye çırpınıyorsunuz? Siz halktan saklıyorsunuz, biz açıklayalım: 40 yıldır kullanılmayan sözcük neden şimdi kullanıldı? Bu soruya herkesin cevap vermesi gerekiyor.

Ronald Reagan 1981’de, yani tam 40 yıl önce soykırım sözünü ilk kullanan Amerikan başkanı olmuştu. Aradan geçen 40 yıl içinde başka hiçbir dönemde Amerikan başkanları bu terimi kullanmadılar. Neden? Biri Cumhuriyetçi ve neredeyse Trump kadar sağcı, öteki ise Demokrat olan ve Trump’ın sağcılığı karşısında sola ve George Floyd uğruna ayağa kalkan halk hareketine yaslanmak zorunda kalan iki başkan arasında ortak olan nedir? O başkanlar arasında ortak olan hiçbir şey yok. Ama 12 Eylül Türkiyesi ile bugünün Türkiyesi arasında ortak olan çok şey var. 12 Eylül döneminde Evren ve Özal, halk desteğine sahip olmayan, halkı baskı ile ezmeye çalışan bir rejimin temsilcileri idi. Bugün Erdoğan ve yarı askeri rejimi de halk karşıtı, baskıya dayanan, meşruiyetini adım adım yitirmekte olan bir karaktere sahip. Devrimci İşçi Partisi hep yazdı, söyledi. Ülkeyi baskıyla yönetmeye çalışan, emperyalizme tutsak olur. Hem Evren hem Erdoğan işte bunu paylaşıyor. ABD bu iki cumhurbaşkanının halklarına dayanarak kendisine kafa tutamayacağını biliyor. Onun için sadece bu ikisi döneminde “soykırım” dedi Amerika.

Televizyonda boy gösterip hamaset yapan “uzmanlar”dan bazıları “ya üsleri kapatırız, ya Amerika’yı yerli halkına karşı soykırımcı ilan ederiz” diyorlar. Haydi ikincisini yaptınız diyelim, ona bile cesaret edemezsiniz ya! Hodri meydan, haydi üsleri kapasanıza!

Türkiye’nin emperyalizme karşı zayıf düşmesine yol açan, emperyalizme her alanda teslim olmuş durumda olmasıdır. Ekonominin damarlarındaki kan, dolar yeşili akıyor! Türk Silahlı Kuvvetleri’nin generalleri ve amiralleri kalplerinin üzerinde Amerikan liyakat (ve sadakat!) madalyası taşıyor! Türkiye topraklarının bir bölümü Rusya’ya, İran’a ve Türkiye işçi sınıfına karşı konumlanmış üslere tahsis edilmiş bulunuyor! Yerli ve millî denen cephede ruhunu Amerikan emperyalizmine teslim etmiş onca unsur var ki!

Çuvaldız ve iğne

İktidar sözcüleri, özellikle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak konuşan zat, “kimse Türk halkına leke süremez” demiş. Türk halkına leke sürmek kimin haddine. Soykırım olduysa bu, bugünün Amerikan yârânı patronlar sınıfının ataları olan, o dönemde Alman emperyalizmine biat etmiş İttihat ve Terakki liderlerinin ve Ermenileri katledip mallarına el koyan Türk ve Kürt hâkim sınıf unsurlarının marifetidir. Leke onların üzerindedir. Türk ve Kürt halkından pek çokları, Ermenilerle ortak yaşadığı yerlerde onları gizlemiş, çocuklarını güvence altına almış, bu yüzden bazen vurulmuş ya da en azından cezalandırılmıştır. “Ermeni soykırımı” dendiğinde bütün halkın üzerine leke sürüldüğünü söyleyenler, Cumhurbaşkanlığı İletişimsizlik Başkanlığı olarak konuşan zat dâhil, kendi sınıflarının suçunu işçi emekçi yoksul halka da bulaştırmak isteyenlerdir.

Türkiye’de soykırımı, hatta bırakın soykırımı, 1915’te Ermeni halkının kitlesel biçimde katledildiğini inkâr edenler halkı sürekli olarak Batı dünyasının ya da Hıristiyanlığın kendi soykırımlarına bakması gerektiğini söyleyerek kandırmaya çalışıyorlar. Elbette ABD kendi “Kızılderilileri”ni, İspanya ve Portekiz güney Amerika yerlilerini, Fransa Cezayirlileri ve Ruandalıları, Almanya ise sayısız halkı katletti, hatta soykırıma uğrattı. Ama bu gerçeği Ermeni soykırımının tartışılmasının karşısına çıkarmanın nasıl bir sahtekârlık olduğu açık değil mi? Başkalarının soykırım yapmış olması, bizim soykırımımızı suç olmaktan çıkarır mı? Biz deriz ki, Vatikan’ın Holokost’taki rolüne de lanet olsun, İttihat ve Terakki iktidarının Ermeni soykırımına da! Bizim soykırımı lanetlemek için Biden’a ihtiyacımız yok. Biz Türk ve Kürt işçiye emekçiye diyoruz ki, “ey kardeş, Ermeni yoksul köylülerine, işçilerine vb. bu mezalimi uygulayanlar sizi de sömüren, ezen, hatta zaman zaman benzer mezalimlere tâbi tutanlardır. Zalime sahip çıkmayın, mazlumun hakkını teslim edin!” Başka zalimler öyle dedi diye inkârı kabul etmeyin! İki yanlış bir doğru etmez!

O zaman emperyalistlerin ağzını açacak hali bile kalmaz!

Fazahat

Sahi, Mustafa Kemal daha yıldönümünü 24 Nisan’dan bir gün önce, 23 Nisan günü yeniden idrak ettiğimiz Meclis kürsüsünden, bu toprakların ilk Kurucu Meclisi’nin mebuslarına hitap ederken “fazahat” (rezillik, alçaklık) sözünü hangi olay için kullanmıştı?