“Ekonomik anayasa” konusunda bir ipucu
“Türkiye solu ve sendikaları anayasa tartışmalarını pek önemsiyor. Bu tartışmalardan “muasır medeniyet” seviyesine uygun bir sivil anayasa çıkacağı konusunda ciddi umut besleyen güçler sayılamayacak kadar çok. Bunların yanılgılarının en önemli kaynaklarından biri, “muasır medeniyet”in bugün ne anlama geldiği. Bugün, “çağdaş uygarlık” her şeyden önce neoliberalizm demek!”
Bugünlerde avronun kurtarılması amacıyla Almanya’nın öteki AB üyesi ülkelere yönelik olarak ileri sürdüğü koşullar, Türkiye burjuvazisinin uyum göstermeye çalıştığı Avrupa sermayesinin “çağdaş” anayasacılığı nasıl anladığı konusunda güzel bir ipucu sağlıyor. Almanya, 8-9 Aralık zirvesine, Fransa’nın onayıyla, başta avro bölgesi ülkeleri olmak üzere bütün Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere mali konuda disiplin dayatacak önlemlerle gitti. Bu önlemler arasında en öne çıkanı, Almanya’da “Schuldenbremse” (borç freni) olarak anılan bir yaklaşım. Almanya’nın kendisi bu yaklaşımı 2009’da benimsemiş. Anayasaya, bütçe açığının % 0,35’ten fazla olamayacağı yolunda bir hüküm konulmuş. Bu hüküm 2016 sonrasında uygulanacak. 2020’den itibaren de (federal bir sisteme sahip olan bu ülkede) eyaletler (Lȁnder) hiç açık veremeyecek. Bu esas olarak bir denk bütçe kuralı demek. Alman anayasası doğal afet ve ekonomik kriz durumlarında istisnai açıklara olanak tanıyor. Ama pratikte bütçe açığı yasaklanıyor.
Almanya bu konuda yalnız değil, hatta bu yönde ilk adımı atmış olan ülke bile değil. Bu tür bir hükmü anayasasına ilk koyan ülke 2001’de İsviçre olmuş. Polonya bütçe açığını değil kamu borcunu yasal olarak sınırlıyor: Avroya girmek için gerekli koşul olan % 60 Polonya’nın uyguladığı zorunlu üst sınır. İspanya Ağustos ayında Almanya’daki kuralın daha gevşek bir biçimini kabul etmiş. Avusturya’nınki Almanya’nınkine benziyor, ama anayasayla değil yasayla güvence altına alınıyor.
Bu kuralın ne anlama geldiğini kısaca hatırlayalım. Yoksul sınıfların temsilcilerinin, kapitalist sistemin sınırları veri iken talep edebileceği en önemli önlemler bütçe açığı vererek harcamalar yoluyla yoksulların durumunu kısmen de olsa değiştirebilecek olanaklar yaratılmasıdır. Bütçe açığının önüne konulacak engeller, yoksullar, işsizler vb. için alınabilecek önlemleri gerçek anlamda sınırlar.
Öte yandan, bütçe açığı, enflasyonun en önemli nedenlerinden biri olarak görüldüğünden, enflasyondan, en ılımlı olanından bile veba gibi kaçan finansal sermayenin baş düşmanıdır. Yani denk bütçe kuralı, ya da aynı anlamda bütçe açığı yasağı, emekçi sınıfların aleyhine, finansal sermayenin lehinedir.
Şimdi, Almanya’nın son atağından sonra Avrupa’da moda haline gelen, 27 üye ülkeden 26’sı tarafından onaylanmış planın bir parçası olan bu kural, sanır mısınız ki Avrupa’ya uyuma bayılan TÜSİAD’ın ve yıllardır “ekonomik anayasa” deyip duran Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) programlarının asli bir parçası değildir? Bu doğru ise, bu kurala razı olma karşılığında hangi demokratik hakların pazarlığını yapacaksınız?