Delil yok, savunma hakkı yok, mahkeme kararı yok! Yalanın düzenine karşı mücadele var!
KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça'nın süresiz açlık grevi ile ilgili Kemal Kılıçdaroğlu'ndan bilgi alan Numan Kurtulmuş ve Binali Yıldırım gelişmelerden "haberdar olmadıklarını" belirtmiş. Açlık grevinin 63. gününde yapılan bu görüşmenin sonunda Binali Yıldırım "ilgileneceklerini" söyleyerek konuşmayı bitirmiş.
Binali Yıldırım ve AKP iktidarı bu görüşmenin hemen ardından açlık greviyle "ilgilenmeye" başladı. Polislere direnişin sürdüğü Yüksel Caddesi'ne saldırıp destek için orada bulunan insanları gözaltına alma talimatı verildi. Ak troller harekete geçirildi. İlhamlarını açlık grevi yapan Filistinli tutsakların kaldığı cezaevleri önünde mangal partisi veren Siyonistlerden alan Ak troller, Nuriye ve Semih'in twitter paylaşımlarının altına kebap, pasta vb. resimler eşliğinde hakaretle yağdırmaya başladı. Yandaş kalemlere verilen vazife ise kara propaganda ve yalanlarla bu saldırıyı pekiştirmekti.
Yeni Şafak gazetesinden Salih Tuna, iktidarın talimatıyla başlayan yalan ve çarpıtma kampanyasının startını verdi. Kara propagandanın ve iftiranın ilk adımı "aslında yiyorlar" iddiası. Neymiş "insan evladı en fazla 60 gün açlığa dayanabilir"miş. Oysa açlık grevi sırasında B1 vitamini alındığından 300'lü günlere kadar sürebiliyor. Nuriye ve Semih de eylemlerini şekerli ve tuzlu su ile B1 vitamini alarak sürdürüyorlar. Nitekim 1996'da cezaevlerinde gerçekleşen ölüm oruçlarında B1 vitamini alınmadığı için dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın "Kantinden stok yapmışlardır, yiyor içiyorlardır" sözünden kısa bir süre açlık grevinin 60'lı günlerinde ölümler yaşanmıştır. 2000'li yıllarda yapılan açlık grevlerinde ise çok daha uzun bir sürenin ardından ölümler başlamıştır.
Salih Tuna, bununla da yetinmiyor yine ima ederek, kaçak dövüşerek, bel altı vurarak, Nuriye ve Semih'in yasadışı bir örgütü desteklediklerini iddia ediyor. Daha önce Nuriye Gülmen'ni yasadışı bir örgütü desteklediği için açığa alındığını iddia eden Salih Tuna hem gerçeği çarpıtıyor hem de gizliyor. Nuriye Gülmen'in temel hak ve özgürlüklerini kullanarak yürüyüşlere, basın açıklamalarına katıldığı için hakkında disiplin cezası verildiğini ve bu cezaların idare mahkemesi tarafından iptal edildiğini, hakkında herhangi bir yasadışı örgütle ilişkisini ortaya koyan hiçbir mahkeme kararı olmadığını bilinçli şekilde gizliyor. Yani kendi çok sevdikleri deyimle "algı operasyonu" yapıyor.
İşte Nuriye ve Semih'le birlikte yüzlerce ve binlerce kamu emekçisinin hakkını gaspeden Türkiye'yi bir istibdad rejimine sürükleyen OHAL'in gerçeği tam da budur. Hiçbir delile gereksinim duymadan, savunma hakkı verilmeden, mahkeme kararı olmadan KHK'lar eliyle insanların işlerine son veriliyor. AKP'nin memuru olmayı reddeden, amirinin memuru değil kamunun emekçisi olmayı seçen sendikalı, muhalif, mücadeleci emekçiler tasfiye ediliyor.
OHAL'de delil yok, müdürlerin, rektörlerin yaptığı listeler var, savunma hakkı yok, karaçalma, çamur atıp iz bırakma var, mahkeme kararı yok, boş kağıda atılan imzaların üstü doldurularak ilan edilen KHK'lar var. Elbette ki istibdadın olduğu yerde mücadele de var! Ve mutlaka haklı olan ve mücadele eden emekçiler kazanacaklar!