Kadınlar, bir kez daha özsavunmayı yükseltelim!
Bir süredir darbe girişimi, soruşturmalar, OHAL, Suriye’de savaş derken kadına yönelik şiddet haberleri gündemde epey geri sıralarda kalmıştı. Ülkedeki tüm bu hengâmeden sıyrılıp gündeme oturan olay ise genç bir kadının şort giydiği için otobüste saldırıya uğramasıydı. İş çıkışı evine gitmekte olan Ayşegül Terzi’nin şort giymesine "sinirlenen" Abdullah Çakıroğlu, “bunların kafasını koparmak lazım” diyerek genç kadının yüzüne tekme attı. Duruma yalnızca bir yolcu müdahale ederken şoför ise kadını hastaneye götürmek yerine durakta indirdi!
Saldırgan kısa sürede yakalandı. Ancak manevi olarak tahrik olduğunu söyleyen saldırgan “birine tekme atmak” çok da büyük bir suç olmadığı için serbest bırakıldı. Gelen tepkiler üzerine ise tekrar yakalanarak bu kez meselenin bir tekmeden fazlası olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Tepki kadınların tepkisiydi. Başbakan Binalı Yıldırım ise mırıldandı! Abdullah Çakıroğlu’na öfkesinden dolayı hak verdi, “hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın” açıklamasını yaptı. Biz de diyoruz ki hoşunuza gitse de gitmese de, tekme de atamazsınız mırıldanamazsınızda!
Kadına yönelik suçlara caydırıcı cezalar!
Kadına yönelik şiddet vakalarının hemen hepsinde olduğu gibi burada da iki önemli sonuç bir kez daha ortaya çıkıyor. Birincisi, kadına yönelik şiddetin ayrı bir kategori olarak değerlendirilmesi zorunluluğu. Çünkü burada atılan bu tekme; sokakta, trafikte kavga eden iki kişinin birbirine attığı tekme olmuyor. Kadınların özgürlüğüne atılıyor, kadına yönelik sistemik şiddetin bir parçası oluyor. Her şiddet haberi karşısında erkek egemenliğinin sesi “gece sokakta ne işi vardı” ya da “aile içinde olur” diye yükseldikçe, erkeklere tahrik indirimleri yapıldıkça, birileri mırıldandıkça tekmelerin arkası kesilmiyor ve kadınlar yaşayamaz hâle geliyor. Bu nedenle kadına yönelik suçlar ayrı bir kategori olarak kabul edilmeli ve bu suçlara karşı caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Tersinden, bu saldırılara karşı kendini korumak da bütünüyle meşru kabul edilmeli, canını savunan, özsavunma hakkını kullanan kadınlara ceza verilmemelidir. Çilem Doğan tahliye edilmiş ancak beraat etmemiştir. Pek çok kadın Çilem kadar da şanslı olmamıştır. Defalarca ölümle burun buruna gelen, sürekli şiddet gören kadınlar en sonunda şiddeti uygulayan erkeği öldürdüklerinde uzun süreli hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Kadının haklı görülmesi için illa ölmesi mi gerekir?
Özsavunma örgütlenmeleri kuralım
İkinci sonuç ise özsavunmanın yükseltilmesi gerekliliğidir. Türkiye’de her gün onlarca kadın saldırıya maruz kalıyor, pek azı gündeme geliyor. Kamuoyunda infial yaratmadığı sürece saldırganlar serbest kalıyor. Şiddetten kaçıp karakola giden kadın evine geri gönderiliyor, öldürülen kadınların çantalarından koruma kararları çıkıyor. Yargısıyla polisiyle devlet kadını korumuyorsa kadınlar kendi kendini korumalıdır. Bu ise kadınların tek başına kahramanlık göstermesiyle değil kolektif bir mücadeleyle, özsavunma örgütlenmeleri ile yapılabilir. Bunlar siyasi partilerden, sendikalardan, meslek örgütlerinden kadınların bir araya geldiği yaygın örgütlenmeler olmalıdır. Tacizin, tecavüzün, şiddetin yaşandığı anda sona erdirilmesi ya da başlamadan engellenmesi için müdahale edecek, kadının yalnız hissetmemesini sağlayacaktır. Erkekler için caydırıcı olacak, kadınlara ise güç verecektir. Erkekler tekme atmadan, mırıldanmadan önce iki kez düşüneceklerdir.
DİP’li Kadınlar diyor ki:
• Kadınlara yönelik suçlar ayrı bir kategori olarak değerlendirilsin ve bu suçlulara ağırlaştırılmış caydırıcı cezalar uygulansın!
• Kadınlara karşı işlenen taciz, tecavüz ve cinayet gibi suçlara ilişkin davalarda "iyi hâl" ve "haksız tahrik" indirimine son verilsin!
• Kadına yönelik şiddetin tekrarlayan niteliği göz önünde bulundurularak denetimli serbestlik uygulamasından, kadınlara karşı suç işlemiş olanların faydalanması engellensin!
• Şiddete karşı özsavunma hakkını kullanan kadınlar yargılanamaz. Özsavunma yaptığı için tutuklanan, hüküm giyen tüm kadınlar serbest bırakılsın! .
• Kadınların korunmasının önündeki tüm bürokratik ve fiili engeller kaldırılsın! En küçük karakollar da dâhil olmak üzere tüm kolluk kuvvetleri içinde, psikologlar gibi özel eğitimli ve çoğunluğu kadın uzmanlardan oluşan birimler kurulsun!
• Kadınların koruma başvuruları doğrultusunda görevini yapmayan, gecikmeden gerekli tedbirleri almayan idari görevliler, polisler, savcılar, hâkimler ve bakanlık görevlileri görevden alınsın, cezalandırılsın!
• Kadınların geceleri şiddetten korunabilmesi için sokaklar iyi aydınlatılsın, kamu ulaşımı yaygınlaştırılsın! Fabrikalara, işyerlerine personel servisi zorunluluğu getirilsin!
• Kamu tarafından finanse edilen, kadınların yönetiminde olan yeterli sayıda kadın sığınağı açılsın!
• Korunma ve sığınma talep edenler öncelikli olmak üzere her kadına iş ve sosyal güvence sağlansın!
• Kadınların korunması için bütçeden pay ayrılsın, şiddet gören ve şiddet tehdidi ile karşı karşıya kalan çalışamayacak durumdaki kadınlar mali olarak da güvence altına alınsın!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2016 tarihli 84. sayısında yayınlanmıştır.