Yeniden tarih yazanlar, yeni tarihler yazanlar!
Türkiye’de işçi sınıfı mücadeleleri tarihine damga vurmuş eylemler vardır. En ilerisi 15-16 Haziran işçi ayaklanması olmak üzere bazıları tek bir iş yerinin, sendikanın hatta konfederasyonun sınırlarını aşan eylemlerdir. Bazıları da Kavel’de olduğu gibi tek bir fabrikanın işçilerinin mücadelesidir ancak o mücadelenin kazanımı bütün sınıfın önünü açar. Her grevden, işgalden, direnişten gelecek mücadeleler için çıkarılacak dersler vardır ama bazılarının deneyimi mücadelenin nasıl kazanılacağına dair ders niteliğindedir. Mesela sonradan bir gelenek yaratan 1966 Paşabahçe grevi… İşçi sınıfına grev hakkını grev yaparak kazandıran Kavel grevinde işçiler tek yumruk olmuş sendikalarının öncülüğünde kararlılıkla mücadele ederken, Kavel işçilerinin aileleri, diğer fabrikalardan işçiler, fabrikanın bulunduğu İstinye’nin emekçi halkı Kavel işçilerinin etrafında kenetlenmişti. Paşabahçe’de de tüm semt halkı Paşabahçe grevini sahipleniyor, dolmuşlar grevci işçileri ücretsiz taşıyor, kahveler grevci işçilerden çay parası almıyor, işçilerin yaptıkları eylemlere, yürüyüşlere halk destek oluyordu.
Bugün, İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında da, henüz nihai zaferler elde edilmemiş olsa da, o zafere her gün bir adım daha yaklaşırken, benzer bir tarih yazılıyor. Devrimci İşçi Partisi olarak ilk günden beri Polonez işçisinin mücadelesine omuz vermeye, her adımda yanlarında olmaya çalıştık. O tarih yazılırken en yakından şahit olmanın gururunu, mutluluğunu yaşıyoruz, var olun Polonez işçisi arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız!
Neden mi daha şimdiden Polonez işçisi tarih yazıyor diyoruz? Çünkü patronlar ve onları polisiyle, kaymakamıyla, valisiyle koruyup kollayan sermaye düzeni, alışık bilindik numaraları Polonez’de de uygulamaya çalıştı ama işçiler, her adımda işten atma ile, polis saldırısıyla el yükselten sermaye cephesine karşı kararlılığını, birliği daha da güçlendirdi. Fabrika yönetimi kafa keseriz diye işten atmakla tehdit etti olmadı. İşten attı, sindiremedi. Rüşvet olsun diye zam yaptı, ikramiye verdi, işçileri örgütlülükten döndüremedi. Polis fabrikanın önünde biber gazıyla işçilere saldırdı. En öndekiler gazın etkisinden kurtulup kendine gelmeye çalışırken diğerleri öne çıktı, bu zulmün hesabını sordu, polisleri püskürttü. İşçilerin fabrikanın önüne gelişi polis zoruyla engellenince işçiler gecenin körü kaymakamlığa yürüdü, yürüyüşün başına yetişemeyenler yolda onlara katıldı, kaymakamlığın önüne geldi ve her saldırının direnişi biraz daha büyüttüğünü bir kez daha gösterdi. Kaymakamlık önünde polis müdahale edecekmiş gibi bir hareketlenme olduğunda işçiler korkup geride durmak yerine kendini öne atıp sen arkada dur diye olası bir saldırıyı göğüslemek, arkadaşını korumak için birbiriyle yarışıyordu. O kararlılığa bizim gibi şahit olan kaymakam da tabii ki işçileri oradan öyle kolay kolay söküp atamayacağını görüyor, Yunus başkana söylenen “şova çeviremezsin, gereğini yaparım” gibi sözler bir bir yutuluyordu.
İşçiler Çatalca merkezine geldiklerinde, kaymakamlık önünde, sendika aracından “sizleri bu saatte bu sloganlarla, seslerle rahatsız etmek istemezdik” gibi konuşmalar yapılırken, Çatalca halkı onlara pencerelerinden, balkonlarından alkışlarla, ıslıklarla dayanışmasını gösteriyordu. İşçilerin aileleri, yaşadıkları köylerden, mahallelerden eşleri dostları, ya da sadece direnişi duyup gelen hiç tanımadıkları Polonez işçisine yalnız olmadığını göstermek için elinden geleni yapıyor. Herkesin elinde tepsiler, çantalar, torbalar. Kimi kendi yaptığı keki, böreği, pişiyi getirmiş, kimi koltuğunun altında yazın serin serin iyi gider diye karpuz sıkıştırmış, kimi de suları, çayları doldurmuş geliyor…
Polonez işçisinin birliği ile, işçilerin aileleri, komşuları, akrabalarının bu mücadeleyi sahiplenmeleriyle, Polonez’de şimdiden tarih yazılıyor. Ve nihayet bu mücadelenin önünde yürüyenler, yön verenler, tarih yazarak bugüne gelenler… En başta Türkiye’de sınıf mücadelelerine damgasını vurmuş mücadelelerden bahsettik. Bazılarını saydık, birini sona sakladık: Tekel. 2010 yılında Ankara’nın göbeğinde, Sakarya Caddesi’ni 78 gün boyunca, çadırlarıyla, halaylarıyla, eylemleriyle zapt etmişti. Bugün Polonez direnişinin başında Tekgıda-İş sendikası adına Tekel eylemlerinin mimarları, önderleri var: Suat Karlıkaya ve Yunus Durdu. O gün tarih yazanlar, bugün de inançlı, kararlı, birbirine bağlı, sendikasına, hakkına sahip çıkan Polonez işçisi ile birlikte tarih yazıyor. İşte bu yüzden biliyoruz, gerçekten inanıyoruz: Polonez işçisi kazanacak, Polonez’e er ya da geç Tekgıda-İş girecek!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2024 tarihli 179. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.