Sendika istatistikleri yayınlandı: Önümüzde iki görev var!
“İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2023 Temmuz Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ” Resmî Gazete'de yayımlandı. Çalışma Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de çalışan işçi sayısı 16,5 milyona dayanmış durumda ancak bunların içinde sendikalı olanların sayısı sadece 2,4 milyon civarında. Ortalama sendikalılık oranında geçen seneye göre neredeyse hiçbir değişiklik yok. Yani, hâlâ işçilerin %85’i sendikasız çalışıyor. İşçilerin asgari ücret ne olacak diye beklemek yerine gerektiğinde üretimden gelen gücünü ortaya koyarak toplu sözleşme ile ücretini ve çalışma koşullarını belirleyebilmesi için sendikalaşma oranının artması şart. Bunun için fabrika fabrika, işyeri işyeri örgütlenmek gerek. Buna şüphe yok. Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. %85'in sendikasız olması çok büyük bir oran ama 2,4 milyon sendikalı örgütlü işçi de az değil.
Düşünün 2,4 milyon işçi gerektiğinde hakları için masaya yumruğunu vuruyor, gerektiğinde dayanışma içine giriyor. Bu kadar işçi bir olduğunda bükemeyeceği bilek olur mu? Evet, daha fazla örgütlenelim ama bir yandan da var olan gücü sendikalaşma sırasında patronların saldırısı olduğunda dayanışma için kullanalım. Fabrika fabrika haklarımızı alırken, toplu sözleşme masasında patronla mücadele ederken, grevlerde, direnişlerde her bir işçinin arkasında bu kadar büyük bir gücün varlığını hissetmesi, işçi sınıfının kazanımlarına yenilerini eklemez mi? Sendika konfederasyon ayrımı gözetmeksizin mücadeleci, örgütlü işçilerin dayanışması bir yana, patronlarla girişilen tek tek mücadelelerde sendikaların kendi güçlerini ortaya koyması bile çok etkili olur. Bugün bu güçle bir zaten yapılan, bir de yapılması gereken örnek verelim.
Sendikanın kendi gücünü ortaya koymasının ne demek olduğunu günbegün pratikte gösteren olumlu örnek Tek Gıda-İş sendikası. Tek Gıda-İş, son bir yılda üye sayısını 36.570’den 38.596’ya çıkarmış durumda. Tek Gıda-İş de tarihsel olarak Tekel ve Çaykur gibi büyük kamu iktisadi teşebbüslerinde örgütlü olan bir sendika olarak, özelleştirme sonucu kapatılan fabrikalar nedeniyle üye kaybı etkisini en fazla hisseden sendikalardan birisi oldu. Ancak kamudan gelip özelde örgütlenmeyi başardı. Sütaş’ta, Nestle’de, Cargill’de, Banvit’te, Doğanay’da, Bel Karper’de, Adkoturk’te en çetin mücadelelere girişmekten geri durmadı, tıpkı bugün Has Tavuk’ta olduğu gibi. İşçinin gücünü arkasına alarak mücadele etti ama sendikanın gücünü de tüm bu mücadelelerde işçinin arkasına koydu. İşçi aidatlarını grev ve direnişler için harcadı. Ve bu sayede en büyük özelleştirme saldırılarından birisinin muhatabı olmasına rağmen sadece ayakta kalmadı aynı zamanda sendikalaşmanın önündeki tüm engellere rağmen üye sayısını arttırarak güçlü bir sendika olarak mücadeleye devam ediyor. Bu gerçekten işçi hareketi açısından örnek alınması gereken bir durum.
Diğer örnek için de önümüzde bir test süreci olarak MESS sözleşmeleri var. Yaklaşık 200 fabrikada çalışan ve 130 bin işçiyi kapsayan MESS grup toplu sözleşmesi süreci başlıyor. Türk Metal sendikası 268.385 üye ile tüm sendikalar arasında en fazla üyeye sahip ikinci sendika. İstatistikler Resmî Gazete’de yayınlanınca sosyal medyada #EnBüyükTürkMetal diye etiket kampanyası başlattılar. Alın size MESS sözleşmesi süreci, o büyüklüğü bu süreçte işçinin hakkını savunurken gösterin! Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda, sözleşme taslağı hazırlanırken işçilerin beklentisini anlamak için yapılan anketlerde işçiler bir büyüklük değil, beklentiyi düşürme amaçlı çok küçük rakamlar gördü. Anketinizi alın başınıza çalın dercesine ya doldurmadı ya da Türk Metal’in çizdiği sınırları değil, işçilerin beklentisini ve kırmızı çizgilerini kendisi yazıp verdi. On binlerce metal işçisi hak verilmez alınır diyerek şaltere elini uzatsa, sözleşme masasına grevle yumruğunu vursa, işte o zaman ortaya çıkacak büyük gücün karşısında 200 tane patron ne yapabilir? Bunu sağlamak için elbette anketleri doldurmayarak sendikaya tepki göstermek yetmez. İşçinin gücünü patronlara göstermek için sendikaları harekete geçirmek, üretimden gelen gücü kullanmaya zorlamak gerek!
Bu anlamda baştaki konuya yeniden gelecek olursak görev ikili. Bir yandan %15’le yetinmeyerek, örgütsüz %85’in de patronlar karşısında sendikalı ve örgütlü olması için mücadele etmek görevimiz. Diğer yandan hakkımız olanı almak için mevcut %15’in gücünü de, sınıf mücadeleci bir anlayışla, işgalle, grevle, direnişle göstermek gerek.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2023 tarihli 167. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.